Maya meselesi

Ömer Kocabaş

Ramazan’dan aldığımız hazzın her geçen yıl daha da azalmasının sebebi yaşlanıyor oluşumuz mu yoksa yaşanılan yozlaşmanın sürekli vites büyütmesinden mi kaynaklanıyor emin değilim. Bundan daha beteri olmaz dediğimiz şeylerle karşılaşıyoruz. 10-15 yıl sonra sanki oruç tutanlar gitgide azınlığa düşüp, oruçlu olmak bir kusur olarak görülecek gibi…

Abartıp, ilgi çekmeye çalışmıyorum. Bu yıl gördüğüm manzarayı oluşturan onlarca kare var. Açık olan lokantalar, yolda elinde bir şeyler yiyerek dolaşmaları falan normal karşılayalı epey oldu. Bu yıl artık otobüs duraklarında sigara ve su içenleri, iş yerlerinde gayet normalmiş gibi sigara içip, ellerinde su şişeleriyle dolaşanları gördük. Elbette herkes kendinden sorumlu, kimseyi yargılayacak değiliz lakin biraz da saygı beklemekte hakkımız olmalı. İşte mesele bu saygı noktasında tıkanıyor. Bu yıl oruç tutmayan çok sayıda kişiden şu vb. lafları işittim; “Tamam oruç tutuyorlar da sanki bize mi tutuyorlar. Onlar sevap kazanacak diye biz kendimizi mi kısıtlayalım? Orucu bahane edip kaytarmasınlar.” İşte bu zihniyete diyecek bir şey bulamıyorum. Daha doğrusu Ramazan ayında özellikle de oruçluyken küfretmek istemiyorum. Bu insanlara sen kimsin de sana oruç tutacağız, ne zıkkımlanacaksan, insanlara göstermeden yap. Kendi günahına bizleri de ortak etme demek gerekiyor da ya sabırla yetiniyoruz.

Resmen oruç tutanlardan ekstra bir fedakârlık beklenmeye başlandı. Sosyal medyada hem oruç tutmayıp, hem de oruca çamur atmaya çalışıp, işi pagan inancına kadar götürmeye gayret gösteren aptallardan bahsetmiyorum bile. Bu tarz saçmalamaları görünce insan kızmadan edemiyor. O yüzden orucumuzun selameti açısından mümkün olduğunca sosyal medyadan uzak durmaya çalışmalıyız.

***

Ramazan ayı bir yandan da başta fitre ve zekât olmak üzere yardımlaşma ve hayır ayı. Modern insan(!) çevresindekileri tanımadığı için, komşuları arasında kim ihtiyaç sahibi kim değil bilemiyor. Bu noktada da devreye yardım dernekleri giriyor. Küçük bir azınlık işi ticarete dökse de bu derneklerin hakkını yemeyelim. Başta ülkemiz olmak üzere dünyanı dört bir tarafındaki muhtaç insanlara yardım ediliyor. Bu noktada devletin üstlenmeye çalıştığı rol tuhafıma gidiyor. Bu Cuma namazında hutbenin son kısmında resmen Türkiye Diyanet Vakfının reklamı yapıldı. Yanlış anlaşılmasın vakıfla bir alıp veremediğim yok. Sadece hutbeyi okuyan imamın TDV ile ilgili bölümü okurken sanki bir reklam metnini anonslar bir üslupta konuşması trajikti. Bilmiyorum bu kadarına gerek var mı?

 Diğer taraftan laik cumhuriyetin bir kurumu olan Türk Hava Kurumu’nun okullara zarf yollayıp fitre, zekât paraları, onlar olmazsa ailelerin gönlünden ne koparsa şeklinde para toplamaya çalışması, kurban bayramında da kesilen hayvanların derileri üzerinde hak iddia etmeleri artık komik bir hâl aldı. Bu tarz çelişkiler nedense ısrarla görmezden geliniyor. Ramazan ayının artık ekonomi için de daha bereketli bir ay olarak görülmesine alışalı çok olmuştu. Özel şirketlerin yanında devlet kurumlarının da pastadan pay kapma çabasını bile içselleştirmemizin ne kadar sağlıklı olup olmadığını da sizin takdirine bırakıyorum.

Ramazan’ın son dönemini yaşadığımız şu günlerde anlaşılan biraz daha sabırlı olacağız. Papaza kızıp oruç bozmamak için bazı şeyleri görmezden geleceğiz. İşimiz kolay değil, tahrik etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Mayası sağlam olan, güzel ahlâk üzerine karakteri inşa edilenler elbette kazanacaktır…