Maziye ışık tutma anlamında mezar taşları bizler için sosyolojik ve demoğrafik bilgiler barındırmaktadır. Türk İslam kültüründe mezarlıklar şehirden ve toplumdan uzakta değil iç içedir, sokak köşesinde, türbe kenarında, cami bahçesinde karşınıza çıkıverir. Ölümün soğuk yüzü de sıcak yüzü de yanı başınızdadır. Mezar taşlarında orada metfun olan kişinin mesleği, hastalık sebebi, memleketi, vefat tarihi gibi bilgiler yanında şahide başlıkları kişinin asker, bürokrat, esnaf, dergâh insanı vb. planda kişinin mesleki boyutunu da temsil etmektedir. Mezar taşları tarihi belge ve kaynak niteliği de taşımaktadır. Tarihte Türklerden ilk bahseden ve Türk isminin ilk kez geçtiği dikili taş aynı zamanda Bilge Kağan adına dikilmiş bir mezar taşıdır.
Osmanlı dönemi mezar taşları sadece bir mezarlık değil, aynı zamanda toplumun geçmişten getirdiği ince zevk ve düşünce anlayışının, bugüne yansıyan en canlı örnekleridir. Ayrıca Medeniyetimizin kökleşmiş kültür birikiminin hem yazılı hem de görsel bir biçimde ifade ediliş tarzıdır. (Osmanlı Mezar Taşları Etrafında Gelişen Kültür ve Medeniyet Dünyası Üzerine Bir İnceleme (Eyüp Örneği), Onur Çetin)
Konya’da Selçuklu dönemi, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet döneminde kullanılan mezarlıklar mevcuttur. Halen şehir merkezinde ve Karatay, Selçuklu ve Meram ilçesinde ölü gömülen 65 adet mezarlık bulunmaktadır. Konya mezarlıkları bu anlamda hemşerilik bağlamında da ele alınıp incelenmesi gereken tarihi kabir taşları bakımından zengin bir görünüm arz etmektedir. Mezarlıklar ve mezar taşları geçmişle günümüz arasında tarihsel, kültürel ve sanatsal bir köprüdür. Aynı zamanda mezar taşları bir bölgedeki hâkimiyetin imzası niteliğini taşıyan ve Türk milli kültürünü en iyi yansıtan mimari eserler arasındadır.
Mezarlıkların serencamı açısından savaşlar, tabi afetler, imar hareketleri ve politik rüzgarlar bazen kabristanlarda yıpratıcı etkiler bırakmıştır. Erken cumhuriyet dönemi ülkede esen devrimci rüzgarlardan mezarlıklar da nasibine düşeni almıştır. 1925-1932 yıllarında yol ve imar bahane edilerek bir tür mezar kırıcılığı içeren ve vandalizmi andıran uygulamalar olmuştur. Konya’da birçok cami ve türbe etrafındaki mezarlıklar hedef alınarak 38 mezarlık kaldırılmıştır. Müslüman mezarlıkları ile birlikte Hristiyan mezarları da tamamen kaldırılmıştır. (https://www.konyapedia.com/makale/3094/mezarliklar)
Mezar taşları Konya'da genellikle yöresel taş olarak Sille taşı ve Gödene taşından ve muhtelif mermer taşlardan yapılmaktadır. Sille taşı ucuz ve yumuşak bir yaş olup işlemesi kolay olduğu için tercih edilmektedir. Gödene taşı işlendikten sonra ve zamanla sertleşen bir yapıya sahip ve daha tabiat şartlarına dayanıklı bir mermer türüdür. Sille taşı zamanla erimekte ve yıpranmaktadır. Mimari eserlerde Sille ve Gödene taşı birlikte kullanılarak dayanıklılık artırılmıştır.
Konya'da tarihi mezarlık denilince Musalla mezarlığı, Hacı Fettah mezarlığı, Şeker Tekke mezarlığı, Uluırmak mezarlığı gibi eski mezarlıklar akla gelir. Bu mezarlıklarda sosyal ve ekonomik açıdan toplumun her kesiminden insanlara ait kabir taşları görülür. Üçler mezarlığı Mevlevi dergâhına ve Vilayete yakın olduğu için toplumun daha elit insanlarının defin edildiği bir mezarlıktır. Daha çok dergâh ehli insanlar, bürokratlar, ilmiye sınıfına mensup insanlar ve askerler yer alır. Adeta 7-8 asırdır mesleki açıdan vasıflı insanların panoraması gözlemlenmektedir. Konya’nın en eski ve geniş Müslüman mezarlığı olan Musalla mezarlığında ise vasıflı ve vasıfsız olmak üzere karma bir portre vardır.
Mezarlıklar genelde bakımlı olmakla birlikte özellikle eski Türkçe dediğimiz Osmanlıca kitabeleri olan mezar taşları açısından bazı sıkıntılar bulunmaktadır. Yakından gezip incelediğim Musalla, Üçler, Kasım Halife, Aliyenler mezarlıkları başta olmak üzere eski ve tarihi mezarlıklardaki Osmanlı döneminden kalma mezar taşlarının önemli bir kısmı kötü durumda ve bakıma muhtaç vaziyettedir. Mesela Kasım Halife mezarlığında birçok taş kötü vaziyettedir. “Mezarlıkta Osmanlıca yazılı olan yüz civarında mezar taşını yakın çekim teknikleri ile fotoğrafladığını belirten Tokgöz bunlardan kırılmış, devrilmiş, sağa sola yatmış ve bakımsız durumda birçok mezar taşını görmenin üzüntü kaynağı olduğunu, tarihe ve maziye saygısızlık olduğunu belirtti.” (https://anadoludamanset.com/konyada-498-yillik-tarih-virane-oldu)
Mezarlıklar deyince yol ve imar nedeniyle iptal edilen hazire nedeniyle kabri yol ortasında kalmış Gevraki hocanın kabrini de hatırlamak gerekir. Hamd olsun konuyu irdelediğimiz yazı sonucunda yetkili kurumlar adım attı. Hocanın mezarı refüj üstünde demir kafeslerden kurtuldu. Konya müftülüğü de yapmış olan Gevraki hocanın kabri Gevraki hanının yanına taşınmalıdır. Trafik ortasında korna sesleri gürültüsü ve egzoz gazları kirliliğinden de bu sayede azade olacaktır. (https://www.yenihaberden.com/konyada-yol-ortasindaki-mezari-gorenleri-sasirtiyor-bakin-gercek-neymis-1820102h.htm)
Ölüm ve hayat denilince hatırladığım bir askerlik anekdotu şöyle: Askerlik yapanlar bilir eğitimlerde sağa sola koşmayı belirten “istikamet …..” komutu önemlidir. 1988 yılında Sivas’ta 8 aylık kısa dönem piyade eğitiminde o günlerde bu komutla ilgili ironik bir espri geliştirmiştim: “İstikamet Karacaahmet” diye. Sivas nere İstanbul’daki Karacaahmet mezarlığı neresi değil mi? Ama askerde komutanın verdiği emir demiri keser derler ve istikamet neresi ise dur deyinceye kadar koşmak zorundasın. Hayatta istikamet ise seçimlerimize göre kimimiz için rızk endişesi, kariyer çabası, nefis terbiyesi, çoluk çocukla iftihar, arabanın modeli, yazlığın köşesi, torunların mürüvvetini görmek ya da hepsinin birer toplamıdır. Oysa nihai istikamet olarak varacağımız yerin ölüm olduğu da kesindir.
Sakarya Üniversitesinde İsmail Kılınç tarafından yapılan “Mehmet Akif Ersoy’un Mezarlık Şiirinde “Ölüm” Kavramına Bakışı başlıklı çalışmada: “Mezarlar diğer bütün sanat eserleri ve maddi kültür belgeleri gibi yapıldıkları çevrenin ve devrin inançlarının âdetlerinin sanat geleneklerinin iktisadi ve sosyal şartlarının ortak ürünüdür.
Yaşamın değiştirilemez gerçeklerinden birisi olan ölüm, geride kalanlara derinden tesir eden bir olgudur. İnsanlık tarihi kadar eski olan ölüm, bütün dinler ve felsefî düşünceler tarafından derinlemesine irdelenmiştir. Ölümün yansımaları toplumdan topluma değişiklik göstermiştir. İslamiyet’i bir teslimiyet olarak gören Türk kültürü, ölüme bir yok oluş değil başlangıç olarak bakmıştır. İnsanoğlu var olduğu günden itibaren ölüm ve sonrasını anlamaya çalışmıştır. Ölüm algısı, kişinin dini anlayışına, psikolojisine, yaşadığı topluma ve çağa göre değişebilir. Kimi insanlar için ölüm korku ve dehşet verici bir duyguyken kimileri için, tam anlamıyla bir teslimiyet veya tevekküldür. Ancak özellikle “Her nefis ölümü tadacaktır” ilahî mesajı inananlar için tam bir teslimiyet sağlamış ve isyana gidişi önlemiştir.
Mehmet Âkif Ersoy’un kaleme aldığı “Mezarlık” şiiri, Nisan 1911’de yayımlanan Safahat’ın birinci kitabında yer almaktadır. Âkif’in mekân olarak mezarlığı belirlemesi, onun tabiatıyla ilgilidir. (Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, İstanbul: Beyan Yayıncılık, 2007, s. 90.)” denilmektedir.
“Ey mezâristan, ne âlemsin, ne yüksek fıtratin!
Sende pinhân en güzîn evlâdı insâniyyetin;
Senden istimdâd eder feryâdı ye’sin, haybetin.
Bir yığın göz nûrusun, yâhud muhammer tıynetin,
Rûh-i pâkinden coşan göz yaşlarından milletin!
Şanlı bir târîhsin: Mâzî-i millet sendedir.
Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir;
Devr-i İstîlâ durur yâdında, devlet sendedir!
“Çünkü hürriyyet, hamâset sende, gayret sendedir,
Zindegî zillettir artık, bence izzet sendedir!”
Mısraların kelime olarak anlamlarını değerli okuyucularıma internet üzerinden bulmasını öneririm. Şiirin bu iki kıtasında, Mehmet Âkif’in düşüncelerini aksettiren iki husus dikkat çeker. Şairin mezara bakışında, o mezarın ötesinde birer sembol gibi gördüğü iki büyük değer vardır: Biri dinî, diğeri millî. Âkif’in bu iki değeri birbirinden fazla ayırmak istemediği söylenebilir. İnsan bu mısralarda mezarlıkta iki şeyin gömülü olduğunu sezer. Biri insaniyetin en seçkin evlâdı, yani peygamberimiz (sav), ikincisi milletin tarihidir. Ayrıca mezarın toprağı da milletimizin ruhundan doğan temiz gözyaşlarıyla yoğrulmuştur. Böylece, alelâde olan bir mezar, ideal uğruna ölümün sembolü hâline gelir. (Mehmet Akif Ersoy’un Mezarlık Şiirinde “Ölüm” Kavramına Bakışı, İsmail Kılınç-TÜRÜK, Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi 2017, Yıl:5, Sayı:11)
Mezar taşlarına işlenen edebi mısralar, kaligrafi anlamında hat sanatının ve taş işçiliğinin güzellikleri ise bize dönemin koşulları bakımından birer toplumsal ayna tutar. Mezarlıklarımızdaki nitelikli şahidelerin bakım ve onarımını yapmak hem de tarihi mezar taşlarını ivedilikle çözümleyip okumak bizim için tarihi bir borçtur. Mezarlıklar ile alakalı yazılarımda sorunu çözmeye yönelik öneriler geliştirdim. (https://www.yenihaberden.com/olumun-sicak-yuzu-mezar-taslari-15318yy.htm)
Bu önerileri bir projeye dönüştürdüm. Ülke çapında ve Konya'da tarihi nitelikteki mezarlıkların ivedilikle 5 yıllık bir master plan dahilinde okunma seferberliği yapılmalıdır. Bu kapsamda önerilerim şöyle:
* Mezar kitabelerini okumak üzere lise/üniversite öğrencileri ve meraklı kişiler yıl içinde ve yaz tatillerinde istihdam edilmelidir.
* Taşlar temizlenip, restore edilmelidir. Zamana yenilen ve yıpranan, kırılan, kaybolmak üzere olan, çalınma riski olan taşlar korunma altına alınmalıdır.
* Proje çalışanları, öğrenciler ve gönüllü kişiler porje paydaşları ve İŞKUR- TYP programları ya da başka bir kamu finansman modeli ile maddi olarak desteklenmelidir.
* Konya Çalışma ve İşkur İl Müdürlüğü, Konya Büyükşehir Belediyesi, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Üniversite ve İl Kültür Müdürlüğü iş birliği içinde “taş çözümleme ve okuma ekiplerine” eğitim verilmelidir.
* Kitabeler okunmalı, barkot konulmalı, web sayfasında bilgilerine yer verilmelidir. Vasıflı, vasıfsız ve tarihi nitelikte olanlar şeklinde taşlar ayrıştırılmalıdır. Varsa yaşayan yakınları ile irtibat sağlanmalıdır.
* Proje çıktısı olarak mezarlıkları ziyaret esnasında akıllı telefon ile barkod okutarak veya mezarlık bilgi sistemine girenler bilgisayar üzerinden o mezar kitabesi ve kişi hakkında bilgi edinmelidir. Bu sayede suskun mezar taşları günümüz insanı için konuşan birer belge haline dönüşecektir. (https://www.yenihaberden.com/konyada-suskun-mezar-taslari-15780yy.htm)
Hülasa-ı kelam Allah hepimize hayırlı ölümler versin. Geride baki kalacak bir hoş seda ve iz bırakmayı cümlemize nasip eylesin inşallah.
Müşfik Kenter – Kitabe-i Seng-i Mezar