‘Kendimizi batılı gözüyle, batı diliyle, batının felsefesiyle tanımlayarak ilerlemek mümkün mü?’ Bu soruyu yazımın başına, buraya bırakıyorum.
Modern kelimesi Fransızcadan dilimize geçmiş, Latince “modernus”tan gelir. Modernus ise Latince “modo”dan türetilmiştir ve “hemen şimdi” demektir. Dolayısıyla şimdiki zaman yüceltilmiştir. “modernus” ilk olarak Hristiyanlığı köklü Roma ve Pagan kültüründen ayırmak için V. yüzyılda kullanılmıştır. Ayrıca TDK modern kelimesinin anlamını içinde yaşanılan çağa, günlere uygun diyerek açıklamış.
Bu kelime ben bildim bileli yenilikle, ilerlemeyle ve çağdaşlıkla ilişkilendirilerek kullanılmakta ve de genellikle geçmişimizle, kendi kültürümüzle, sanatımızla, edebiyatımızla ve dahası İslam inancımızla aramıza çekilen bir duvar olarak kullanılır. Modernleşen yaşam tarzımıza, giyimimize kuşamımıza, şehirlerimize, mimari anlayışımıza baktığımız zaman bunu net bir şekilde görürüz. Ancak bize dayatılan yaşam biçimi ve gösterilen hedef doğrultusunda, bu kuzu postuna bürünmüş kelimeyi olumladığımız için bizi asla rahatsız etmez. Modern kelimesi Osmanlı’nın son yıllarından ve cumhuriyetin başlangıcından beri hep bu ayrıcalıklı anlayışın lokomotifi olmuştur. Art niyetle içimize sokulan, zaman zaman da iyi niyetle ilerleme tarafında kullanılan bu modernleşme kavramı yalnızca bizde değil bütün dünyadaki yerel kültürlerin üzerinden bir silindir gibi geçmiş ve ‘Avrupai’ diye tanımlayacağımız bir hayatı bütün toplumlara empoze etmiştir. Bugün dünya kültürel hayatlar bakımından istisnaları saymazsak aynılaşmıştır. Roma ve Pagan kültürüne karşı sağlanan başarı, Hristiyanlığın kendisi de dahil olmak üzere bütün inanç ve yaşam tarzlarına karşı başarıyla uygulanmış ve ortaya bu modern dünya çıkarılmıştır.
‘Hristiyanlığın kendisi de dâhil’ cümlesi burada önemlidir. Çünkü bu kavramı esas yürürlüğe koyanlar bir inançtan dolayı bunu yapmadılar; bilakis tanrıtanımazlığı ve nihilizmi bütün insanlığın kalbine, beynine ve idrakine bir şeytan vesvesesi gibi üflediler. Bunun arkasında olanlar kapitalizmi şahlandırmak, tüketimi pompalayarak devasa bir sermaye gücü elde ettiler ve dünyayı yaşanmaz bir hale getirmek için bir hareket başlattılar. Bugün, ‘Ortadoğu’ diye tanımladıkları yerlerde ne insan huzuru ne şehir ne de tarihe ait bir şey bıraktılar. Irak, Suriye ve Filistin başta olmak üzere bu bölge ateş altında kaldı. Bu durum, bugün önlenmezse eğer ‘bu ateş altına kalma tehlikesi’ oralarla sınırlı da kalmayacak.
Bu konuya bir başka boyutuyla haftaya devam edeceğiz. Sevgiyle kalın.