MÜJDE; PARALEL BİTMİŞ

Prof. Dr. Önder Kutlu

İhanet planları yapan paralel örgütün, toplumun ne denli gizli ve mahrem alanlarına girdiğini hep beraberce gördük. Kozmik Odaya kadar nüfuz edebilmiş olmaları, tehlikenin boyutlarını gözler önüne serdi.

Oradan elde ettikleri bilgi ve belgeleri nerelere servis ettiklerini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şey ülkenin tüm envanterini çıkarmışlar ve bu envanteri uygun olmayan ülke ve kesimlere ulaştırmışlar. Tam bir ihanet durumu, yani.

İhaneti polis ve yargı eliyle yapmak istedikleri için ister istemez dikkatimizi bu iki alana yönelttik. Evet, emniyet ve yargıda bir takım adımlar atılmak istendi. Mücadele stratejisi ortaya konuldu. Netice alınan bölüm ve birimler olabileceği gibi, alınamayanların olduğunu ve olacağını da tahmin edebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen ‘emniyet tertemiz’ ifadelerini görünce yadırgamadım desem yalan olur. Zira söz konusu mesele öyle iki günde ve birkaç operasyonla bertaraf edilebilecek gibi değil. Genel müdürünü, daire başkanlarını ve il müdürlerini değiştirebilirsiniz ama o örgüt hala orada, öylece duruyor olabilir.

Aynı şey, diğer kurumlar açısından da geçerli. Bir üniversitede mesela, rektör değişince her şey değişmiş olmuyor. Belediyede, başkan değişince gene aynı durum söz konusu oluyor.

Asıl mesele, karar mercilerinde, köşe başlarından duran personelin durumu. O nedenle temizliği ‘köşe bucak’ yaklaşımıyla yapmak gerekiyor.

Paralelle mücadele edilirken özellikle mücadele timini gözden geçirmek gerekir. 12 Mart’ta Komünist Cunta içine sızan Mahir Kaynak’ın nasıl bir manevrayla kendini gizlemeyi başardığını bilmeyen yoktur.

Yaptığı açıklamalarla kafaları karıştıran Bülent Arınç’ı bu düzlemde nereye oturtursanız, paralelle mücadele ediyorum, safsatasıyla paraleli palazlandıranları da aynı kategoriye oturtmak ve dikkatle izlemek gerekir.

28 Şubatta, Ergenekon sürecinde ve akabinde paralel çetesinde ön saflarda bulunan bir şahıs, paralelle mücadele söylemine sımsıkı sarılabiliyor, etrafındakileri fişleme gayretine girebiliyor. Kendisini kamuoyu yakından tanır. O dönemlerde uydurma anketlerle kamuoyunu nasıl yanılttığını bilmeyen yoktur. Laf arasına ‘biz Alman ekolündeniz, bilim ideolojimize hizmet etmeli’ demeyi de unutmaz.

Memleketin Başbakanına, Cumhurbaşkanına küfreder. ‘En iyi bildiği şey ihanettir’ der.

Bugünse tam ters köşede övgüler dizer. Sonra da başköşeye oturmaya kalkar. Televizyonlarda duruma uygun kıvırtmalar yapar.

Bakıyorsunuz sağ tarafındakinin kayınvalidesi, kayınpederi ve eşi tam kadro Cemaatte İmam. Kendisi tertemiz. Solunda gene aynı şekilde arkadaşı, eşi ve dostu bunların içinde kişiler.

28 Şubatta ihanet eden, bugün paralelle mücadele yalanıyla gene ihanet içinde. Ama bunlar, bir takım çevrelerde taraftar bulabiliyor. Yönetime nizamat verme gayretinde. Olacak iş değil.

Toplum olarak bu türden fırıldaklara karşı son derece uyanık olmak durumundayız. Hz. Pir’in ifadesiyle, ‘bir adama bakmak adam mı, bir de lafa bakmak lazım laf mı’ diye.

İkisi de değil. Olmaz. Olamaz. Yüzüne içinin bütün çirkinliği aksetmiş oluyor.

Toplum olarak paralel konusunda rehavete kapıldığımız ve bitti dediğimiz anda biteriz. Tehlike bütün cesametiyle ortada duruyor. Mücadeleyi ehil eller ve kötülüğe bulaşmamışlar yapmalı.

Ne abartalım, olduğundan fazla önemli gösterelim ne de hafife alalım.

Bilelim ki bu ahtapottan daha tehlikeli bir canavar. Girdiği yerden kolaylıkla çıkmıyor.

Dikkatli olmamız gereken kesim, mücadele ettiği yalanıyla etrafı fişleyen ve temiz insanları karalamaya çalışan karaktersizler.

Lütfen dikkat, bu tiplere prim vermeyelim.

Bunlar 28 Şubatçı; bunlar jurnalci ve bunlar ihanetin en göbeğindekiler.