Mümtehine- Saff- Cuma

Şerife Oktar

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla

60.Mümtehine

Medine devrinde Hudeybiye Antlaşması ile Mekke’nin fethi arasındaki dönemde nâzil olmuştur.Adını 10. âyette geçen “fe’mtehinûhünne” (onları imtihan edin) ibaresinden alır. Bu emir, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Mekke’den kaçarak Müslümanlara sığınan mümin kadınların niyetlerinin anlaşılması amacına yöneliktir. SûreMümtehane, İmtihân ve Meveddet olarak da anılır. Mümtehine (imtihan eden) şeklindeki adlandırma sûrenin kendisini nitelerken Mümtehane (imtihan edilen kadın) ilgili âyetin indirilmesine sebep olan hanım sahâbîlere işaret eder. Meveddet (sevgi) adı ise bu kelimenin yer aldığı 1 ve 7. âyetlerle bağlantılıdır.

Mümtehinesûresinin temel konusunu câhiliye devrinde aynı toplumu oluşturan insanlardan Müslüman olanların olmayanlarla münasebetleri oluşturur. İki taraf arasındaki bazı gizli dostluklar ilâhî beyanın müdahalesine zemin hazırlamıştır. Hz. Peygamber seferlerinin hangi cepheye yönelik olacağını genellikle gizli tutardı. Medine döneminin son yıllarında, daha önce Mekkelilerle yaptığı Hudeybiye Antlaşması’nın içerdiği şartların Mekkelilerce ihlâl edilmesi üzerine Mekke’yi fethetme zamanının yaklaştığını düşünüyordu. Bu düşüncesini söylediği sınırlı kişilerden biri olan Hâtıb b. EbûBeltea Mekke’deki akrabalarının zarar görmemesi için onları haberdar etmeye teşebbüs etmiş, fakat duruma vâkıf olan Resûl-i Ekrem bu haberleşmeyi engellemişti. Sûrenin büyük kısmı bu münasebetle nâzil olmuştur (İbnü’l-Cevzî, VIII, 230-231).

*Ey inananlar! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir.Mümtehine 10

61.Saff

Adını müminlerin saf tutarak Allah yolunda savaştıklarını ifade eden 4. âyetteki “saff” kelimesinden alır. Sûre bazı sahâbîlerin, amellerin hangisinin Allah katında daha değerli olduğunu bilmeleri halinde onu yerine getireceklerini söylemeleri üzerine nâzil olmuştur (Tirmizî, “Tefsîr”, 61/1). Bununla bağlantılı olarak, “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” meâlindeki 2. âyetinnüzûl sebebinin, Uhud Gazvesi sırasında müminler arasında yer alan bazı kimselerin bu konuda verdikleri sözde durmaması olduğu belirtilmiştir (Taberî, XXVIII, 106-107; Vâhidî, s. 334)

Müslümanlardan İslâmiyet’i yayma uğrunda daha çok fedakârlık isteyen ve gerçekleşmesi kesin olan zaferin yaklaştığını müjdeleyen birsûredir.

* Hani Mûsâ kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Size Allah tarafından gönderilmiş elçi olduğumu gayet iyi bildiğiniz halde ne diye beni üzüyorsunuz?” Onlar eğrilik yapınca Allah da kalplerini eğriltti. Allah günaha saplananları doğruya eriştirmez.Meryem oğlu Îsâ da şöyle demişti: “Ey İsrâiloğulları! Bilin ki benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmet isimli elçiyi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş elçiyim.” Ama o (Ahmet) kendilerine apaçık kanıtlarla gelince, “Bu (kanıtlar) besbelli bir büyü!” ­dediler.Yalnız Allah’a teslim olmaya çağırılıp dururken Allah hakkında asılsız şeyler yakıştırmaya çalışandan daha büyük haksızlığı kim yapabilir? Allah zalimlere hidayet nasip etmez. İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacak!Saff 5-8

62.Cuma

Adını, cuma namazı için ezan okunduğunda camiye gitmeyi emreden 9. âyetinden alır.

 Hz. Peygamber bir cuma günü hutbe okurken dışarıdan gürültüler ve davul sesleri duyulur (o günün geleneklerine göre kervanların gelişi davul çalınarak ilân edilirdi). Bunun üzerine birçok sahâbî mescidi terkedip sesin geldiği tarafa doğru gider; bu durum mescitte on iki kişiyle kalan Hz. Peygamber’i çok üzer. Söz konusu kervan Şam tarafından geliyordu ve o yıl Medine’de büyük bir kıtlık hüküm sürdüğünden daha çok zahire ve yiyecek taşıyordu.

Sûrenin konusu, peygamber göndermenin ilâhî hikmet ve faydaları, vahyin yol gösterici etkinliği ve cuma namazıyla ilgili bazı hükümlerden ibarettir. Sûrenin son üç âyetinde, cuma vakti gelince işi gücü bırakıp camiye gitme, namaz kılınınca tekrar işe dönme ve Allah’ın fazlu keremine sığınarak geçim için çalışma emredilmiş, mâbet içinde olduğu gibi mâbet dışında da Allah’ı anmanın önemi vurgulanmıştır. Gerçek dindarlığın yalnız mâbet içinde ibadet etmekle elde edilemeyeceğine, dindarın günlük hayatında da Allah’ı unutmaması gerektiğine ve kurtuluşun buna bağlı olduğuna işaret edilmiştir. Aslında bu sonuç kısmı, sûrenin başında göklerde ve yerde olan her şeyin Allah’ı zikir ve tesbih ettiğini bildiren ilk âyetle tam bir uyum içindedir. Mademki her şey sürekli olarak Allah’ın yüceliğini dile getirmektedir, öyleyse Müslüman da kâinattaki bu âhenge katılmalı ve Allah’ı zikreden tabiatla uyum sağlamalıdır.

* Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lutfundan nasip arayın. Allah’ı da daima çok anın ki kurtuluşa eresiniz.Ama onlar bir ticaret veya eğlence görünce ona yönelip seni ayakta bırakıverdiler. De ki: “Allah’ın nezdinde olan, eğlenceden de ticaretten de üstündür. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” Cuma 9-10-11