Münafıklar Tarihi Bir Topluluk mu?

Mehmet Toker
Sözlükte “(tarla faresi) yuvasına girmek; (bir kimse) olduğundan başka türlü görünmek” anlamındaki nifâk masdarından türemiş bir sıfat olan münâfık kelimesi “inanmadığı halde kendisini mümin gösteren” kimse demektir. Kelimenin, “tarla faresinin bir tehlike anında kaçmasını sağlamak üzere yuvası için hazırladığı birden fazla çıkış noktasının birinden girip diğerinden çıkması” biçimindeki kök mânasından hareketle münafık, “dinin bir kapısından girip diğerinden kaçan çifte şahsiyetli kimse” olarak da tanımlanmıştır.
 
Kur’an terminolojisinde münafık kelimesi iki farklı tipteki insan için kullanılır. İlki halis münafıklar olup bunlar, “Aslında inanmadıkları halde Allah’a ve âhiret gününe iman ettik” derler (el-Bakara 2/8). İkincisi zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan (en-Nisâ 4/137, 143; et-Tevbe 9/44-45), imandan çok küfre yakın olan (Âl-i İmrân 3/167) çifte şahsiyetli insanlardır.
 
Münafık denildiğinde akla ilk gelen isim İbni Selül diye ma'rûf, Abdullah Bin Übey bin Selül'dür.  İbni Selül'ü münafıklığı, itikadi olmakla beraber, sebebi tamamen siyasidir. Hazrec Kabilesinin önde gelen isimlerinden biri olan İbni Selül, taç giydirilip, Medine'nin yöneticisi olmayı beklerken, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicreti ile beraber, bu siyasi hevesi kursağında kaldığından dolayı, Hz. Peygamber'e ve onun şahsında Müslümanlara kin ve nefret beslemeye başlamıştır. Bedir gazvesinde müşriklerin galip geleceği, Müslümanların hezimete uğrayacağı ve kendisinin yeniden taç giyip Medine'ye yönetici olacağı ümidini  besleyen İbni Selül, Müslümanların zaferi neticesinde o ümidini kaybedince, siyasi çıkar gereği Müslüman gibi gözükmeye başlamıştır. Ancak, Müslümanların aleyhine Medine'de ki Beni Nadr Yahudileri ile iş tutmaya devam etmiştir.
 
İbni Selül, Mekke'li Müşriklerden ümidini kesince, Medineli Yahudilerle beraber hareket etmiş, onları Müslümanlar aleyhine kışkırtmıştır. Söylemiş olduğu yalanlarla, algı operasyonlarıyla, fitne ve bozgunculukta adını tarihe yazdırmıştır. İfk Hadisesi'nde Hz. Aişe hakkındaki iftiranın baş tertipçisi ve yayıcısı olmuştur. İbni Selül, hicri 9. yılın sonuna doğru ölmüş olsa bile onun bu karakter(sizliğ)i, şahsiyetsizliği, ikiyüzlülüğü, küfürbazlığı, kendi çıkarları için çok rahatlıkla iftiralar atıp, provakasyon yapıp, toplumları birbirlerine düşürme çabaları bazı toplumlarda veya kimseler de yaşamaya devam etmektedir.
 
Kur'an-ı Kerim, bu karakterdeki karaktersizlerden: " İnsanlardan, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık" diyenler de vardır. Bunlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. Onlara, "İnsanların inandıkları gibi siz de inanın" denildiğinde ise, "Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?" derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. İman edenlerle karşılaştıkları zaman, "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, "Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz" derler.  Gerçekte Allah onlarla alay eder; azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir. İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır." (Bakara: 8-16)  diye bahsetmektedir.
 
Bu pasajda çizilen Münafık tipolojisi sadece Medine döneminde yaşamış Münafıklarla sınırlı değildir. Kur'an bir tarih kitabı değildir. Kur'an'ın çizmiş olduğu bu tipoloji, İslam'dan önceki topluluklarda var olduğu gibi; kıyamete kadar gelecek bütün topluluklarda da varola gelecektir. Müslümanların gücü karşısında, İslam'a ve Müslümanlara alenen düşmanlık yapamayan bu hastalıklı tipler, kinlerini, nefretlerini, düşmanlıklarını içlerinde gizleyerek, çift kimlikli olarak yaşamaya, Müslümanlardanmış gibi gözükmeye devam etmektedirler. Arif  Nihat Asya'nın:  "Ebu Lehep öldü diyorlar, Ebu Leheb ölmedi, Ya Muhammed! Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor..." dediği gibi, Abdullah Bin Übey'lerde ölmemiş ve kıtalar dolaşmaya devam etmektedirler.  Müslümanlardan menfaatleri olduğu zaman, milliyetçi, muhafazakar, dindar gözüken, Yasin okuyan, oruç tutmadığı halde bir akşamda 40-50 iftar açan, her gün cuma namazı kılan bu tipler; Müslümanlarla menfaati bittikten sonra kendi yandaşları ile baş başa kalınca; "biz sadece onlarla alay ediyoruz" deyip, putlar dikmeye, İslam'ın haram kıldığı içkili kutlamalar yapmaya, trans dansözler oynatmaya, devam etmektedirler.
 
Siyasi makam ve çıkarların insanları böyle hastalıklı bir ruh haline sokması, onları nifaka sevk etmesi ve aslî kimliklerini gizleyerek menfaat devşirebilecekleri topluluktan tarafa tavırlar sergilemesi tam anlamıyla şizofrenik vakıâdır. Zaman zaman maske düşsede, şizofrenik ruh patlak versede, (şehidimizin bacısına küfretsede),  maalesef bu tiplerin propaganda ve algı operasyonlarına kapılan; Kur'an-ı Kerim'de Nisa Sûresi, 137. ve 143. Ayet-i Kerime'nin tarifiyle: "kararsız, gelgitler yaşayan ve bocalayıp duran", devramber/günaşık çiçeğine benzeyen kimseleri uyandırmaya yetmemektedir.
 
Siyasi hırs, dünyalık çıkar, bu tipolojideki insanları bir araya toplayıp, onları siyasi birlik ve toplumsal şer odağı haline getirebilmektedir. Onların bu durumunu Tevbe Suresi 67. Ayet-i Kerime: "Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip, iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların tâ kendileridir." diye haber veriyor. 
 
Bu güruha karşı yine Allah, Müminleri Bakara Sûresi 204 ve 205. Ayet-i Kerimede şöyle uyarmaktadır: " İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız olandır.  O, (senin yanından) ayrılınca  yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez."
 
Bu bozguncu tipler, "toplumu ıslah, dünyayı imar edecekleri, herşeyin güzel olacağı" iddiasıyla maalesef taraftar bulmakta, halkı kandırmaktadırlar. Burada topluma düşen sadece sözlere, kalıplara, propagandalara ve algı operasyonlarına göre kanaat sahibi olmak değil; Ziya Paşa'nın: "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!" vecizesinin doğrultusunda hareket etmektir. Yoksa yüzlerdeki maskeler düştüğünde son pişmanlık fayda vermez. Münafıklara taraf(tar) olmak, taraftarlarını da felakete götürür.  İnsanın, iskeletini oluşturan kemikten omurganın ötesinde; şahsiyetini oluşturan zihni, fikri, kalbi bir omurgasının da olması, olmazsa olmazdır.