Müslümanın Hayatında Güzel Ahlakın Yansımaları

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Günümüzde Müslümanların en büyük sorunlarının başında “ahlâk” problemi gelmektedir. Bu hastalık toplumumuzun bütün kesimlerine sirâyet etmiş durumdadır. Ticarî ilişkilerden tutun da aile ilişkilerine, hatta sosyal hayatın bütün alanlarına varıncaya kadar bunun örneklerini görebiliriz. İslam’ın en büyük amacı, ahlaklı bir toplum yetiştirmektir.

Ahlak, iyi ve kötü insan davranışlarıdır. Ahlaklı insan dediğimizde Allah’a, peygambere, anne ve babaya, çevreye, içinde yaşadığı topluma ve milletinin değerlerine karşı bir birey olarak sorumluluklarını yerine getiren insan akla gelir. Elbette insanın doğasında hayra eğilimli olan duygular olduğu gibi, kötülüğe eğilimli olan duygular da vardır. İşte İslam ahlakının amacı, insanın tabiatında bulunan iyiliklere yönelik eğilimleri güçlendirerek itiyat haline getirmek; kötü eğilimleri ise, terbiye sürecinden geçirerek zararsız hale getirmektir.

İslam’da söz ve davranış birliğine dayalı güzel ahlak, imanın en açık göstergesidir. Kur’an, müminlerin pratik bir imana sahip olmalarını ister. Kur’an, ahlaki ilkeler mecmuasıdır. Peygamberler de bu ahlaki ilkeleri yaşamada model oluşturmuş kâmil ve salih insanların zirvesidir. Her insan, bu iki rehberden yararlanmasını bilmelidir. Teorik ahlakın bilgisini Kur’an’dan; pratik ahlakın örnekliğini de peygamberimizden alarak yaşarsak, İslam’ın öngördüğü ideal Müslüman kişiliğine ulaşabiliriz.

Bugün yaşadığım toplumda kaybettiğimiz ahlaki değerlerin başında doğruluk ve dürüstlük erdemi gelmektedir. Kur’an’ın öngördüğü doğru insan, yaptığı bütün işlerde Allah’la beraber olan insan demektir. Böyle bir insan hayatında imanı müşahhas hale getirir. İmkanları ölçüsünde akrabalarına, toplumun zayıf bırakılmış kesimi olan yetimlere, düşkünlere, yolculara, insan hak ve hürriyetleri elinden alınmış mazlumlara el uzatır. Yüce Allah’ın sorumlu tuttuğu namaz, zekât gibi ödevlerini yerine getirmekle birlikte sözleştiği zaman sözünde durur, zorda, darda, savaş, deprem gibi afetler, yakınlarını yitirme gibi şartların önüne çıkardığı tüm zorluklara karşı sabreder, Allah’a isyan etmek yerine itaat etmeyi tercih eder. (Bakara, 2/177).

Güzel ahlak sahibi bir Müslüman, emanet bilincine sahiptir. Emanet, korunması gereken her türlü değerdir. Bu manada müminin sorumluluk alanına giren her şey bir emanettir. Allah’a karşı dini sorumluluklarımız bir emanettir, eşimiz, çocuklarımız bir emanettir, içinde yaşadığımız coğrafya, çevre bir emanettir, işimiz bir emanettir, bedenimiz bir emanettir, ilmimiz, irfanımız bir emanettir. Emanetlere layık oldukları şekilde riayet etmeliyiz ve hakkını vermeliyiz. Emanetler, ehline verilmelidir. Emanetlerin ehline verilmediği bir kurumun kıyameti yakındır.

Kur’an ve sünnette korunması gereken en büyük değerlerden birisi de adalettir. Adalet, her türlü haksızlığın zıddı olup, her hak sahibine hakkını vermek, demektir. Çünkü bencillik ve faydacılık düşüncesinden hareketle doğruluktan ve haktan sapmak, bireysel ve toplumsal düzeni bozar. Çünkü adaletsizlik, toplumda güven kaybını yok eder ve bozgunculuğu tetikler. Bu sebeple Osmanlı tarihçisi Koçu Bey meşhur Risâlesi’nde; “toplumlar küfürle ayakta durur ama zulümle/haksızlıkla asla” tespitinde bulunmuştur. Adalet öyle muazzam bir değerdir ki, Kur’an, mütemadiyen mü’minleri; sadece mü’minlere değil, kâfirlere olan öcünüz, kininiz bile sizi adaletsizliği sevk etmesin” (Maide, 5/8), uyarısında bulunmuştur. Ayrıca Kur’an, şahitlik ve anlaşmazlıkların çözümünde adaleti gözetmemizi ister. Taraflardan birinin fakir veya zengin olması, akraba, yandaş veya arkadaş olması hâkimin hükmünü etkileyici bir etken olmamalıdır. (Nisa, 153). Peygamber Efendimiz, adaletli bir yöneticinin kıyamet gününde Allah’ın özel konuğu olarak muamele göreceğini belirtir. Ayrıca sevgide bile olsa çocuklarımız arasında adaletsizliğin yapılmaması gerektiğini öğütler.

Maalesef günümüzde savrulan değerlerimizden bir diğeri de “ahde vefâ” ahlakıdır. Evvelâ insanın yaratıcısı olan Allah’a karşı sorumlu olması gerekir. Çünkü, Allah’a karşı vefalı olmayan bir kimse, ne işine, ne eşine, ne arkadaşına, ne dostuna, ne akrabasına, ne çevresine ve ne de milletine/ toplumuna karşı vefalı olur!. Ahde vefa, imanın bir göstergesi, alâmet-i farikasıdır.

Sonuç olarak, insanın sadece Allah’ın varlığına, birliğine iman etmesi yeterli değildir. Allah’ın yaratıcılığına iman etmekle birlikte, söz ve davranış planında bu imanımızın bir yansıması olarak davranışlarımızda güzel ahlakı temsil etmeliyiz. Özellikle çocuklarımıza biz anne, babalar ve öğretmenler iyi örnek olmalıyız. Güzel ahlak örneklikleri alanında bol materyaller hazırlamalı, görsel olarak tüm dijital formlarda ve televizyonlarda göstermeliyiz. Unutmayalım ki, bizden sonraki nesillere bırakacağımız en büyük hediye ve miras, güzel ahlaktır.