NEO-CON&NEO-COM İTTİFAKINDAN APOLİTİK TAARRUZ

Mert Aslan

 

Geçtiğimiz Şubat ayında, yani ortalama beş ay kadar öncesinde Washington’da bir araya gelen bir grup musevî kökenli ve ünlü NEO-CON Türkiye üzerinde birazcık beyin fırtınası yapmışlardı. Masada bulunan soruların hepsi, bir tek şeyin olasılık derecesi ve muhtemel sonuçları üzerinde dönüp dolaşıyordu: “İstanbul’un kalbi sayılan Taksim, işlevsel anlamda bir Tahrir Meydanı’na dönüşebilir mi ve ortaya çıkacak olan sonuç mevcut siyasal tabloyu değiştirmeye güç yetirebilir mi?”

Bu veriye ulaşmadan önce olayın ardındaki aktörlerden birinin İsrail olduğunu yazmıştım. Tarihinde hiçbir devletin önünde diz çöküp özür dilememiş olan İsrail’e bu duyguyu ilk kez Türkiye Cumhuriyeti tattırmıştı; ancak o haysiyet ve onur kırıcı özrün acısını bir şekilde çıkarmak isteyecekti. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirmek için elinden geleni ardına koymayacağı bir sır değildi.

Bugün çeşitli illerde 1960’lı ve 70’li yıllardan kalma komünist örgütlerin mezarlıklarından kalkan zombiler tarafından eş güdümlü biçimde bir “apolitik halk hareketi” gibi gösterilerek yürütülmeye çalışılan ve özünde Türkiye’nin gittikçe parlayan imajını kirletip yatırım ve marka değerini düşürmekten başka hedefi olmayan bu eylemlerin akıl, istihbarat, finansmanını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda gerek ABD’de gerekse Avrupa’da Musevîlerin kontrolünde bulunan güçlü kitle iletişim ağları sayesinde PR çalışmasını yapanların başında İsrail hükümeti geliyor.

İstanbul’da ayağa kalkan bu zengin çocuğu fantastik devrimcilere NEO-COM demek tam isabet olur. Çünkü Donald Ramsfeld gibi ABD’de yaşayan, ama çoğu zaman İsrail’in çıkarları yönünde akan Yeni Muhafazakârlar (NEO-CONS) ile Türkiye’deki Eski Komunistlerin hortlamış zombileri (NEO-COMS) ortada bir yerde buluşup birleşmişler, T.C. Başbakanı’na bağıra bağıra ağza alınmayacak küfürler ederek, garip homurtular ve hırıltılar çıkararak, önlerine gelen her şeyi yakıp yıkarak Anadolu’nun içlerine doğru saldırıyorlar.

 

Dediğim gibi, burada ihanet tadı verdiği için ıstırap verici olan bir tek gerçek var. O da İran’ın genel olarak Türkiye’nin Ortadoğu’da egemen güç olmasını engellemek amacıyla son yıllarda sıkça yaptığı gibi, bu olayda da İsrail ile kol kola girmiş olmasıdır. Türkiye ekonomik olarak güçlendiği ve bölgenin tartışmasız liderliği pozisyonuna yerleşmeye devam ettiği sürece, “İsrail’in İran’a saldıracağı”, “bir İsrail-İran savaşı çıkacağı” yönündeki beklentiler birer safsatadan öteye geçmeyecektir.