O Kadar Çok Acı Var Ki

Esra Doğan

O kadar çok acı var ki…

Sömürü politikaları, ırkçılık, Müslüman düşmanlığı, tek güç olma enstantaneleri dünyanın birçok yerinde insanların hayatlarına mal oluyor. Yüzlerce, binlerce insan öldürülüyor ya da vatanlarını terk etmek zorunda bırakılıyor.

Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ülkenin çıkarları uğruna yaptıkları planları, güçlerini orantısız bir şekilde kullanmalarına sebep oluyor. Kendileri dışında hiçbir canlının kıymeti yoktur gözlerinde. Yeter ki sömürecekleri bir şey olsun, insanları kışkırtmak, onların özgürlüklerini kısıtlamak nedir ki!

Bu zihniyete sahip olanlar İkinci Dünya Savaşı sonrası 1948’de insan hak ve hürriyetlerini korumak için on bir aralığı Dünya İnsan Hakları Günü ilan ettiler. Önce güç denemesi yaparak binlerce cana kıydılar, sonra o binlerin hakkını korumak için güya bir gün bağışladılar.

O günde Filistinli kardeşlerimize karşı zulme devam ettiler.

Yirmi asker on dört yaşındaki bir Filistinli kardeşimizin gözlerini bağlayarak gözaltına almaya çalıştılar. Öyle tam teçhizatlı olduklarına bakmayın; cesaretleri yok, o cesaretlerinin barınacağı bir kalpleri yok!!!

İsrail askerlerini sokakta tek başlarına göremezsiniz, en az üç ya da dört kişi hareket ederler. Göz teması kurmamaya özen gösterirler. Sizin kinli bakışlarınızı gördüklerinde nereye bakacaklarını şaşırırlar. Ödlektirler.

------------

Bugün Filistin’de, Myanmar’da, Arakan’da, Suriye’de yapılan zulüm; dün Çanakkale’de, Kore’de yapıldı. Her biri içinde ne acılar barındırdı.

Bu acılardan sadece biri filme dönüştürüldü ve seyirciyle buluştu. Koreli Ayla’nın ve onu sahiplenen bir adamın hayat hikayesi…

Katledilen onlarca insanın arasında tek sağ kalan çocuk, minik Ayla…

Evet savaşın zarar verdiği hayatlardan sadece biri…

Hayatta sevdiği herkesi kaybetmişken baba bellediği adamla ömür boyu kopmayan bir bağ…

Yetimhanede büyümüş, hayatta tek başına, ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadın…

Hayatta var olan acılardan sadece biri…

------------

Halen hayattaysak, mücadele etmek bizim aslî görevlerimizden biridir. Bize dokunmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar, diye bir mantalite yoktur. İnanıyorsak, inanan kardeşlerimizin de daima arkasında duracağız.

Hz. Peygamber (sav) döneminde, inandığı için kızgın kumlara yatırılıp türlü işkenceler yapılan sahabîler vardı. Hakeza birçok peygambere zulmeden topluluklar vardı. Zulüm dün ya da bugün başlamadı, asırlardır var. Önemli olan bizim safımız; zalim miyiz ya da zalimin safında zulmeden miyiz, yoksa mazlum muyuz ya da mazlumun savunucusu muyuz? Ortası yoktur. Ya siyahsın ya beyaz. Bu davada gri olmak yoktur.

Yarası olanın yarasını sarmak, acı çekenin acısını dindirmek vardır. Mazluma kol kanat germek, gözünün yaşını silmek vardır. O topraklara gidip kardeşlerinle dertleşmek vardır. Kendilerini yalnız hissetmemeleri için yanlarında olmak vardır.

Kudüs sevdamız vardır da; oraya en az Müslümanların gittiğini de şuracığa iliştirmek isterim. Binlerce ziyaretçisi var Kudüs’ün ve bunların çok az bir kısmını Müslümanlar oluşturuyor. Öncelikle isteyelim, sonra imkan bulalım ve o kutsal topraklara gidelim, görelim. Zulüm neymiş orada görelim.

Kilometrelerce olan o utanç duvarı dikilirken bizler neredeydik, bir kez daha düşünelim…

Müslüman kardeşlerimiz o duvarlar içine hapsedilirken nasıl rahat rahat uyuduk, en azından hayatımızda bir kez düşünelim…