Önümüzde iki seçenek var

İsmail Yaşa

Türkiye 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere her geçen gün biraz daha yaklaşırken sandıkta kimlerin ve hangi politikaların yarışacağı da netleşiyor.

Bir yanda Cumhur İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, diğer yanda Millet İttifakı’nın adayı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce.

CHP’liler Kılıçdaroğlu’nun oylarını böleceği gerekçesiyle İnce’ye saldırıyorlar ve adaylıktan çekilmesini istiyorlar.

Adaylar bir tarafta, muhalefetin vaatlerine bakınca “14 Mayıs’ta Türkiye’nin bağımsızlığı oylanacak” desek yalan olmaz.

Ya tam bağımsızlığı seçeceğiz ya da yeniden ABD’nin güdümüne girmeyi.

Önceki gün İstanbul Yenikapı Meydanı’nda Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) düzenlediği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) destek verdiği Nevruz kutlamaları vardı.

Etkinlikte konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 14 Mayıs’ın önemli bir fırsat olduğunu ve seçimleri kazanarak kendi geleceklerini inşa edeceklerini söylerken, alanda terör örgütü elebaşına özgürlük sloganları atılıyordu.

Kılıçdaroğlu bu HDP’yle pazarlık yapmaya gidecekti, ertelediler.

Ertelemenin sebebiyle ilgili çeşitli iddialar var.

O iddiaların ne kadarı doğru bilmiyoruz ancak şurası bir gerçek ki, Millet İttifakı adayı HDP’yle er ya da geç görüşecek ve taleplerine kulak verecek.

Çünkü HDP’nin desteğini almadan kazanma ihtimalinin sıfır olduğunun farkında.

Eli mahkûm.

HDP milletvekillerinden Sezai Temelli, “Bu iktidarı devirdiğimiz gün bir son değil bir başlangıç olacak ve ondan sonraki sürecin inşasına HDP öncülük edecek” diyor.

14 Mayıs’ta ya terör örgütü elebaşının serbest bırakılmasını ve terörle mücadeleye son verilmesini isteyenler ile müttefiklerine oy vereceğiz ya da hem bu topraklarda terörün kökünü kazımaya hem de sınır ötesinden gelecek tehditleri yok etmeye kararlı olanlara.

HDP’nin pazarlıklar ve kendisine verilen sözler sonucu destekleyeceği bir adaya oy vermenin başka anlamı yok.

18 Mart’ta Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü kutladık ve aynı gün savunma sanayi alanında gelen müjdelerle sevindik.

Milli Muharip Uçak (MMU) ve HÜRJET piste çıktı.

TUSAŞ’ın geliştirdiği ANKA-3’ten ilk fotoğraf geldi ve tüm vatanseverler büyülendi.

İki aydan az bir süre kalan seçimlerde ya bu projelerin daha ileri düzeylere taşınmasına oy vereceğiz ya da durdurulmasına.

Türkiye’nin yerli elektrikli otomobili TOGG, deprem nedeniyle ertelenen ön sipariş sürecini nihayet başlattı ve 24 saat içinde 22 bin 150 adet sipariş aldı.

Bir yılda yapmayı planladığı üretimi bir günde sattı.

İnşallah bir iki hafta içinde TOGG’u Türkiye’nin yollarında görmeye başlayacağız.

14 Mayıs’ta sandığa gittiğimizde ya ülkemize böylesine harikulade bir proje kazandıranlara oy vereceğiz ya da Türk halkını yıllarca teneke yığınlarına mahkûm edenlere.

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybettiğini söyleyerek kalktığı Altılı Masa’ya üç gün sonra geri döndü.

O üç gün içinde CHP’lilerin çok ağır hakaretlerine maruz kaldı.

Artık nasıl bir baskıya ve şantaja maruz kaldıysa; Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabullendi.

Bir gün evvel kendisini övmeye doyamayanların ertesi gün çok ağır, insan onuruna aykırı laflar etmelerini ibretle karşıladığını ve kırıldığını söylüyor.

Ardından da “Seçim sonuna kadar kırgınlıkları buzdolabına kilitledim” diyor.

Yani 14 Mayıs’tan sonra kırgınlıklar o dolaptan çıkacak ve müttefikleriyle arasında yeni bir kriz patlak verecek.

Seçimlerde oy kullanırken ya siyasi ve ekonomik istikrara oy vereceğiz ya da sudan sebeplerle çıkacak krizlere.

Başka seçenek yok.