ORTAK ZEMİNDE MİLLİYETÇİLİK VE IRKÇILIK

Ayşe Atsan

Son dönemlerde özellikle Avrupa'da tırmanışa geçen çok temel ama sürekli birbiri ile karıştırılan iki kavram. Irkçılık ve milliyetçilik! 

Birbirinden kopmaz bu iki kavram sürekli iç içe kullanılıyor fakat arasındaki belirgin fark gözetilmiyor. Irkçılığın ve milliyetçiliğin bugün bu kadar can çekişmesinin sebebi tarihte her daim kanlı yüzünü göstermiş olmasından kaynaklanıyor. Irk temelli yaklaşımlar dünyanın evrensel ahlak yasasında bile yok edildi ise; bu yine akan kanlar sebebiyledir.

Dolayısı ile tarih ırkçılığın kötü bir yaklaşım olduğunu kanıtları ile göstermiştir. Zaman zaman bizim ülkemizde de karşılaşılan kavram kargaşası. Aradaki farkı anlamak için önce ''millet'' ile ''ırk'' arasındaki farkı anlamak gerek.

Irk; bir biçime özgü fiziksel bir benzerliktir.

Bir ırkı birçok halk ya da dil konuşanlar temsil edebilir. Mesela Yunanlar ile Türkler her ne kadar dinleri farklı siyasal düşman olsalar da aynı ırkın özelliklerini taşıyorlar. Irk bu minvalde, kendine has saf özellikleri olan fiziki bir benzerlik olarak ta anlaşılabilir. Yunan ırkı yada Türk ırkı yahut İngiliz ırkı denemez bu anlayışta! Yunanlarda Akdeniz Türkleri gibi aynı ırktandır. Onların Türklerle aynı dili, dini paylaşmalarına gerek de yoktur.

Millet ise; bazen ulus bazen ırk, bazen din, bazen haysiyet olarak değerlendirilir. Hristiyanlar bir millettir, Müslümanlar bir millettir. Sonuç olarak diyebiliriz ki; diller halkları, halklar ırkları, ırklar milletleri oluştururlar. Irkçılık ve milliyetçiliğin ortaya çıktığı zemin ortaktır.

Irkçılık; kapitalist toplumda köle emeği kullanılmasını meşrulaştırma ideolojisidir. Yani ırkçılık; egemen ulusun dışında kalan göçmen işçilerin ya da farklı etnik kökenden işçilerin aldıkları ücretlerin eşit olmaması, daha düşük olması ve yaptıkları işlerin daha düşük nitelikte olmasını meşrulaştırmayı amaçlar ve sağlar. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ırkçılığın ortak bir kökene sahip olmayan insanlara yöneldiğidir. Irkçılık ulusal sınırlar içinde işlev üstlenir. 

Irkçılıkta; kendi toplumunu çok sevmek fakat farklı toplumlara karşı nefreti de barındırmak vardır. Diğer toplumlara potansiyel düşman gözüyle bakılmasına kadar gider. Birlikte yaşayan iki farklı toplumdan, baskın olan diğer toplum üzerinde hakimiyet kurma çabası içerisine girer. Bu çaba zayıf topluma ait üyelerde milliyetçilik bilincinin oluşmasına neden olacaktır. Irkçı düşünceye sahip bireyler bazen farklı toplumlara karşı duydukları öfkeyi ve nefreti düşüncenin ötesine geçirerek eyleme dönüştürürler. Hollanda Ve Almanyada Türklere yapılan saldırılar buna örnek teşkil eder. 

Milliyetçilik ise; aynı üretim ilişkisi içinde en temelde, emek gücünü satmak zorunda olan insanları sisteme bağlamanın en etkili ideolojisidir. Bu demektir ki milliyetçilik, onu kullananların ortak bir geçmişe ve kökene sahip oldukları insanlara yönelttiği ideolojidir. Aynı dili konuşan, aynı biyolojik özelliklere ve aynı kültüre sahip, ortak bir kökenden gelen, toplumu oluşturan bireylerin aidiyet bilinciyle, üyesi olduğu toplumu fikren diğer toplumlara göre daha çok seven, ait olduğu toplumu koruma ve kollamaya çalışan, ait olduğu toplumu her yönden daha iyi bir yerlere getirmeye çalışan bireylerin düşünce biçimidir.

 

Peki Türk Milliyetçiliği? Türk Milliyetçiliğinin ırkçılıkla bir ilgisi yoktur. Türk milliyetçiliğine hiçbir ciddî delile dayanmadan ırkçılık iddiası sadece hayalden ibarettir. Ancak ve ancak belirli çevrelerin propaganda taktikleri olarak değerlendirilebilir. 

Günümüzde globalleşme ile insan merkezli politikalar ve anlayışlar, farklı toplumlar tarafından benimsenmeye başladı. Ancak az gelişmiş toplumlarda gelişmiş toplumlar tarafından bu fikir körüklenir ve toplumsal ayrılıklar savaş nedeni olarak kullanılabilir. Nitekim öylede olmuştur. Osmanlı Ve Balkanlar gibi. 

Küreselleşmenin belki de en güzel yanlarından biri insan merkezli bir toplum bilincine sahip olabileceğimizi bize gösteriyor olmasıdır. Bunun içinde biraz çaba sarf etmemiz gerekiyor.  İnsan merkezli bir anlayışla, toplumsal bölünmüşlük değil, farklı toplumların bir arada yaşamaları sağlanabilir. Böylesi herkes için daha güzel olacaktır diye düşünüyorum.

Halk oylamasına gideceğimiz 16 Nisan'da; ırkçılık kaynaklı farklı bir sürece doğru sürüklendiğimiz aşikar. Çok seçim geçirmiş ülkemizde ilk defa dış müdahalenin bu kadar yoğun olduğunu görüyoruz. Evet ve hayır cephesini birbirinden kırmızı çizgilerle ayıran Avrupa; yürüyüşler, resimler, sloganlar ile süreci baltalamaya çalışıyor.

Bu artan ırkçılık dalgası ise; Avrupa'yı yutacak ve Avrupa kıtası eski karanlık günlerine geri dönecektir.

Biz ise daha güçlü Türkiye olarak yolumuza devam edeceğiz.