Parti taraftarlığı

Prof. Dr. Önder Kutlu

Türkiye’de seçmenin parti tercihlerinin hangi faktörlere bağlı olarak değiştiğini araştıran akademik çalışmalar mevcut. Bu araştırmalar daha çok bir dönemde bir kesime yöneltilen sorulara verilen cevaplar üzerinden bir değerlendirme yapıyorlar.

Bilimsel anlamda doğru olan veriler, akıl ve mantık süzgeciyle tecrübe bakımlarından tam olarak her boyutu yansıtmıyor.

Oysa seçmen daha farklı biçimde ele alınmalıdır…

Birincisi, ne olursa-olsun bir parti ya da görüşe taraftar olanlar var. Bu bütün partilerde ve ideolojilerde geçerli. Görüşleri değiştirmez. ‘Pazara kadar değil, mezara kadar’ diyenler yani.

İkinci gruptakiler karşıt bir görüş ya da parti üzerinden kendilerini tanımlayanlar. ‘Ne olursa olsun, bu partiyi ve görüşü desteklemem’ diyenler. Bu gruptakiler yine her görüş ve ideolojide mevcutlar. CHP karşıtlığı, Ak Parti karşıtlığı ya da MHP karşıtlığı olabilir.

Üçüncü gruptakiler oraya, buraya hızlı biçimde savrulanlardan oluşan ‘yüzergezer’ kitle. Bunlar da çok hızlı biçimde görüşlerini değiştirir, bugün ‘ak’ dediğine yarın ‘kara’ diyebilen kesimdir. Bunlardan da vardır ülkemizde. Su üzerindeki köpük gibi en ufak bir dalgada bakmışsınız kilometrelerce öteye savrulmuşlar. Propagandaya göre tavır sergilerler.

Dördüncü kitle daha çok rasyonel tercihlerle hareket eden, partisine belli bir miktar kredi açan, kredinin süresi dolup, vadesi gelinceye kadar bekleme taraftarı olan gruptur. Bunlar aslında istikrarın ve siyasi sistemdeki değişimin yönünü belirleyebilen kitle olarak değerlendirilebilirler. Aklını, fikrini kiraya vermeden, ani yükselme ve düşmelere taraf olmadan taraftarlığını belli eden ölçülü kesimdir.

Beşinci kategoride ise, bütün bunların dışında olup, tamamen kişisel beklenti ve menfaatleri doğrultusunda kulvar değiştiren hesapçı tipler bulunur. Konjonktürel hareketleri nedeniyle güvenilmez kesimdir. Menfaatlerine dokununcaya kadar çok iyidir bunlar. En ufak bir menfaatleri zarar gördüğünde hemen ayaklanarak eleştiriye başlayan tiplerdir. Fetö böyle yaptı; onların ruh ikizleri de bunu yapıyorlar bugün.

‘2013’e kadar iyiydi de bugün kötü oldu’ diyenler bunlardır…

Siyasette istikrara önem veren partiler aslında öncelikli olarak dördüncü gruba kulak kabartmalıdırlar. Bir pusula gibi yol tayininde kendilerinden yararlanılabilir. Gündelik menfaat kaygılarıyla hareket etmeyen, destekledikleri partilerin hareket alanlarının farkında ve onların açmazlarını kavrayabilen, halden anlayan gruptur.

Seçim tartışmalarının yüksek sesle yapıldığı bugünlerde yapılan anketler, ortaya konulan değerlendirmeleri ele aldığımızda bu beş kitlenin varlığını teyit eden sonuçlar olduğunu görürüz.

Şu parti bu oranın altına düşmüyor, şu miktarın üzerine çıkmıyor analizleri bunun sonucundadır.

Rasyonel grup beklentilerini ifade ediyor, şu şöyle olursa iyi olur, böyle olmazsa daha sağlıklı netice alınır türünden çözümler öneriyor.

Partiler bu analizleri kendi seçmen kitleleri bakımından dikkate almak durumundadırlar.

Ancak antenlerini açmak, kendilerine yol gösterebileceğini düşündükleri kesimlerin seslerine kulak vermek, onların taleplerini dikkate almak kaydıyla...

Herkesle istişare yapılmaz; memnun da edilemez.

Çok mu kolaycı bir yorum bilmiyorum, ama bildiğim şey seçmenin aslında o kadar karmaşık duygularının bulunmadığıdır.

Mesela üçüncü ve beşinci gruptakiler kendilerine sağlanacak avantalara, kayırmalara ve daha çok ekonomi kaynaklı ‘rüşvetler’e hemen tepki verirler.

Seçimi kazanmak için bu kitleleri de çekmek gerekiyor. Lakin üç fazla verene, verme imkânı olana satacakları için, bunlara bel bağlamak doğru olmaz.

Cem Uzan’ın dönerlerini, yiyip oy verenler…

Seçime bir yıldan az bir süre kalması nedeniyle partiler mutlaka ciddi hesaplar yapıyorlardır.

Rasyonel tercihlerle hareket edenlere dikkat kesilsinler yeter; siyasette ve toplumda kanaat oluşturabilenlerdir bunlar.

Sonuçta siyaset bir ‘rüzgâr’ işidir.