‘Pençe Market’ operasyonu ne zaman gelir?

Seyfullah Koyuncu

Bugün köşe yazımın başlığı biraz ironik olsun istedim.

Ülkemiz şu anda Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde büyük bir operasyon yürütüyor. Teröre karşı uzun zamandır pek çok cephede verilen bu mücadelelere genelde ‘Pençe’ ismi veriliyor. Devletimizin pençesi, hainlerin tepelerine bir bir indiriliyor. Terörle mücadelede uygulanan bu başarılı stratejiyi elbette destekliyoruz.

Ve ekliyoruz;

Devletimizin, tıpkı PKK teröründe ortaya koyduğu bu başarılı strateji gibi bir pençe de marketlere vurmasını bekliyoruz.

Çünkü artık işin tadı kaçtı.

Çünkü artık vatandaş, Türkiye’deki günlük tüketim pazarının yüzde 80’ini elinde tutan, neredeyse her sokakta açtığı bir şubesi ile 30 binden fazla mağaza sayısına ulaşan üç harfli fırsatçıların etiket terörüne de bir pençe vurulmasını bekliyor.

Tüketim pazarında adeta kafalarına göre at koşturan, tüketim ürünlerinin fiyatlarıyla kafalarına göre oyun oynayan üç harfli marketlerle ilgili artık bir adım atılması mecburi!

Türkiye’yi özellikle son 3 yıldır adeta esir almış olan bu üç harfliler, üstelik sadece tüketiciye değil, üreticiye de büyük zararlar veriyor.

Pek çok üründe yüklü alım yaptıkları için büyük iskontolar alırken, üreticiyi farklı formüllerle ve anlaşmalarla da kendilerine esir ediyorlar. Ürünüm elde kalmasın diyen üretici de çok düşük kârlarla ürününü bu üç harflilere satmak zorunda kalıyor.

Yazıyı çok fazla uzatmamak adına burada fazla ayrıntı vermeyeceğim ama örneğin domatesi daha tarladayken 4-5 lira bandına alıyorlar, satarken ise 25-26 TL’ye satıyorlar. Denetimlerden ise kendi kurdukları paravan toptancılar sayesinde kurtuluyorlar. Çünkü yine bu üç harflilere ait olan paravan toptancının kestiği fatura 23-24 TL olarak görünüyor. Market sadece 1-2 TL kâr etmiş sanılıyor.

Gerçek kâr ise 20-21 TL civarında…

Vatandaş bu fiyatlara isyan ettiğinde ise akaryakıtı, doları, kira fiyatlarını bahane ediyorlar.

“Dolar, akaryakıt ve kiralar yerinde sabit duruyor siz neden fiyat artırıyorsunuz?” dediğinizde ise enflasyonu bahane ediyorlar.

Halbuki enflasyonu oluşturan da sebep olan da kendilerinden başkası değil.

Türkiye’de şu anda mevcut olan yüksek enflasyonun en az yarısına sebep olan, üç harflilerin yaptığı bu soygun değil midir?

Bence öyledir!

BU KADAR KÂRLI BİR SEKTÖR VAR MI?

Bu üç harflilerin dönem kârlarına bir bakın Allah aşkına. Türkiye’de hangi sektör bu kadar kısa sürede bu kadar kemiksiz kâr açıklayabiliyor?

Sadece kârlılık oranlarına bakarak bile ortada büyük bir vurgun olduğunu görebilirsiniz zaten.

Eğer devletimiz bu üç harflilere gereken hamleyi cesaretli ve gerektiği gibi yaparsa, enflasyonla mücadelede diğer ekonomik enstrümanların kullanmasına bile gerek kalmadan yarı yarıya düşüş sağlanabilir.

Fakat ne Ticaret Bakanlığı ne de Maliye Bakanlığı bu üç harfli vurgunla ilgili adım atmıyor. Özellikle Ticaret Bakanlığı’nın bu sürecin yürütülmesinde sınıfta kaldığını net bir şekilde söylemek istiyorum.

Vatandaş sosyal medyada ver yansın ediyor, #MarketTerörü ve #3HarfliVurgun etiketleri bir haftadır neredeyse dünya gündemine giriyor ama Ticaret Bakanlığı’nın sosyal medya adresinde tek bir açıklama yok.

Ticaret Bakanlığı’nın sosyal medya adresi adeta resmi gazete gibi, sıkıcı yönetmelik metinleri paylaşılıyor da vatandaşın ateşini söndürecek tek bir kelam yok. Tam bir iletişim felaketi. Yeni Türkiye’ye de yeni paradigmalara da oldukça uzak…

Durum böyle olunca bu konuda da iş yine başa düştü.

Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir şeyler yapması beklendi.

Sonun da Cumhurbaşkanı Erdoğan da dayanamadı ve "Bu noktada kontroller çok daha farklı uygulamalarla devam edecek. Çünkü para cezası demek ki bunları ıslah etmiyor. Para cezasının dışında atılacak adımları da ilk Kabine Toplantımızda inşallah masaya yatırırız ve oradan da bunların üzerine ayrıca gideriz. Değişik öneriler var. Bütün mesele yaptırımın çok daha ağır olması. Bu bunlara ürkütücü gelebilir. Bunu halletmek lazım" açıklamasını yaptı.

Evet, bu market terörünün artık bir şekilde halledilmesi gerekiyor.

ÜÇ HARFLİELRİN SEBZE-MEYVE SATIŞI YASAKLANSIN!

Bu konuda benim de iki önerim var.

İlk olarak, marketlere para cezası yerine kapatma cezası verilmeli. Çünkü marketler para cezasını etiket fiyatlarına yansıtarak cezayı da vatandaşa ödetiyor aslında… Personeli işten çıkarma yasağı ile birlikte geçici sürelerle kapatma cezaları uygulanabilir.

İkinci olarak ise marketlerde özellikle sebze satışının yasaklanması lazım.

Öncelikle şu bilgiyi vereyim; üç harfli marketler pek çok üründe iade hakkına sahip ama çürüyen meyve ve sebzeler doğrudan çöpe atılıyor. Burada ortaya çıkan zarar ise peynir, yoğurt, et, süt vs. diğer ürünlerin etiketlerine bölüştürülüyor.

Ben kendimce şöyle bir hesaplama yaptım;

Türkiye’de 30 bin üç harfli market şubesi bulunuyor. Bu şubelerin her birinde 3 günde 1 kilo domates çürüse, toplamda tüm Türkiye’de 30 bin ton domates çürümüş ve çöpe atılmış oluyor. Diğer sebze ve meyveleri saymıyorum bile, sadece domatesi baz alırsak ayda 300 bin ton domates çöpe gitmiş oluyor.

Yani ortada büyük bir israf oluşuyor. Üstelik bu çöpe giden domatesin parasını biz aslında peynir alırken ödüyoruz…

Oh, ne güzel dünya. Marketlerin bu kadar yüksek kârlar açıklamasına hiç şaşırmamak lazım tabi.

Devletimiz bence ilk kararlardan birini sebze-meyve konusunda almalı. Üç harflilerin kurduğu bu cak cuk bozulursa sebze-meyvede bile önemli mesafe alınır.

Çünkü bu domatesleri çöpe atmak yerine piyasaya sokmuş olsak, ürün bollaşır ve rekabet oluşur, bu da fiyatlara yansır. Binlerce şubeyle her gün tonlarca çöp üreten ve piyasada ürün kıtlığı oluşturan bu işleyiş kökten değişmeli.

Çünkü geçtiğimiz hafta sonu zincir markette 23 TL olan domatesin, pazarda 12 TL’ye satılıyor olması açıklanabilir de değil, tahammül edilebilir de değil…

Son olarak şunu da ekleyeyim; piyasayı dengelemesini beklediğimiz Tarım Kredi Kooperatifi Marketleri’nin de bu üç harflilerden pek geri kalır yanı yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direktiflerini ve vatandaşın beklentilerini karşıladıklarını asla söyleyemem. Bu konuda da ilerleyen yazılarda söyleyeceklerim var…