SAAT HERKES İÇİN ÇALIŞIYOR

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

ABD ve AB ekonomileri başta olmak üzere tüm dünya ekonomilerinin verilerindeki olumlu ve olumsuz gelişmeler, geçen hafta da ekonomistleri ve siyasileri meşgul etmeye devam etti.

Kısaca göz atacak olursak, Yunanistan’ın ödemeleriyle ilgili olarak AB ve IMF yetkilileriyle yaptığı pazarlıklar ve birbirlerini suçlamaları devam ediyor. Gelinen son durum iki tarafında geri adım atmaya niyetinin olmadığı ve Yunanistan’ın temerrüde düşebileceği yönünde. Böyle bir durumla karşılaşılması halinde Rusya’nın, Yunanistan’a yardım etmeye yanaşması, AB ülkeleri ve Rusya’nın ekonomi çıkarları açısından yeni gelişmelere yol açacağı anlamına gelir ki, bu tüm bölge ve dünya ekonomisi açısından ilave bir risk oluşturması demektir. Anlaşılan AB - IMF - Yunanistan arasındaki üçlü bilek güreşi ve can sıkıcı gelişmeler devam edeceğe benziyor. Önemli olan her türlü gelişmelere Türkiye olarak hazırlıklı yakalanmak, iktisadi ve siyasi açıdan sağlam konum sergileyebilmek.

ABD ekonomisiyle ilgili olarak açıklanan veriler yanar söner misali, iyileri de var kötüleri de. ÜFE verileri ve inşaat ruhsatları artışları beklenenden yüksek çıkması, büyüme tahminin aşağı doğru revize edilmesine rağmen devam etmesi gibi olumlu ve konutla ilgili genel verilerin net olarak iyileşme sinyalleri vermemesi gibi olumsuz sonuçlara işaret etmesi; özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyanın dört gözle beklediği faiz artırım politikalarına geçişin bırakın bu yılın sonunda, bence 2016 yılının ikinci yarısını bulacağını ortaya koymaktadır. Bekleyelim, görelim…

AB’nin baş aktörü olan Almanya ekonomisinin beklenenden hızlı büyümesi (kalkınması değil), başta Avrupa için olmak üzere coğrafi olarak çok yakın konumumuz dolayısıyla ülkemiz için büyük avantaj, tabi ki değerlendirebilirsek. Bunun için siyasi belirsizliği bir an önce sonlandırmalı, ekonomiye odaklanıp teknoloji düzeyi yüksek alanlara yatırımları hızlandırmalıyız. 

            Ülkemiz yaklaşık iki haftadan beri seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı aritmetikten nasıl bir koalisyon hükümeti çıkacağı, hatta koalisyon hükümeti kurulacak mı sorularıyla beyin jimnastiği yapmaya devam ederken, tüm dünyayla birlikte ekonominin gerçekleriyle yüzleşme sürecimiz devam ediyor. Koalisyon sürecinin bir an önce başlayıp hükümetin kurulması veya kurulamaması şeklinde sonuçlanması, ülke olarak hepimizin lehine. Olmayacak senaryolar peşinde koşup, siyasi egoların tatmin edilmesinden başka bir işe yaramayan zorlama koalisyon birlikteliklerinin peşinde koşmak ülkemize zaman kaybettirmekten başka getirisi olamaz. Bunun için dört parti için milletin önünde sergiledikleri tiyatronun an be an takip edilmesini gösteren saat, 7 Haziran akşamının yaklaşık 23:00’den itibaren çalışmaya başlamıştı. Az çok takip edenler hatırlayacaklardır muhakkak tüm partilerin demeçlerini; seçim sonuçlarının heyecanıyla zevkten veya kederden heyecanlı, sert, kırmızı çizgilerin! önemle vurgulandığı, olmazsa olmazlarımız ifadeleriyle başlayıp şunu isterim bunu isterim, istemem ama yan cebime koy türü sıralanan maddeleri. Özellikle AKP’nin tek başına iktidarı sağlayacak milletvekili çoğunluğunu elde edemeyince, bunu fırsata çevirmek isteyen geçen dönemin muhalefet partileri (CHP başta olmak üzere MHP) ile söz konusu iki parti kadar olmasa da ilk defa siyasi parti olarak seçimde büyük başarı gösteren ve haklı olarak çok sevinen HDP, bu durumu fırsata dönüştürme hesapları içinde gördüğüm kadarıyla. Ama artık seçim üzüntüsü, heyecanı, zafer sarhoşluğu geçmiş olması lazım. Herhalde başta iki muhalefet partisi ve HDP halkın çoğunluğu tarafından son 10 yılda istenen düzeyde olmasa da Türkiye’nin sağladığı istikrarın bozulabileceği yönünde oluşan görüşün ağırlık kazanması algısını anlamış olmalılar ki, söz konusu partilerin görüşlerinde bir yumuşama, bir ılımlılık hakim olmaya başladı. Buna da şükür, tüm partiler sağlıklı, yapıcı olarak düşünüp eteğindeki taşları dökmeli, dökmek zorunda. Şimdi tüm vatandaşlarımız, 81 il ve 78 milyon tüm partilerin, ülke olarak adeta cendereye girdiğimiz bu süreçte içinde bulunduğumuz durumdan çıkmak için partilerin söylemlerini ve eylemlerini dikkatle takip ediyor. Ağzı başka türlü konuşan, eylemleri başka başka olan, sağı solu oynayan partileri ve yetkililerini dikkatle ve ibretle izliyor. Olacaksa ülkemiz ve tüm halkımızın menfaatlerini önceleyen bir hükümet kurulsun; eğer egoların tatmin süreci savaşına girilirse kaybeden ülke olarak 78 milyon olacaktır. Bir laf vardır biz de; borç ile seçimin zamanı çabuk gelir diye. Koalisyon hükümeti kurulamayacaksa da bir an önce kurulamayacağı ortaya çıksın. En kısa zamanda yapılacak seçimde milletin hakemliğine başvurulsun, millet kendi başının çaresine baksın.  Çünkü ülke olarak 2023’te, 2053’te gelişmiş ülkeler grubunun içinde yer almak istiyorsak, artık bir saniye bile boşa geçirecek vaktimiz yok. Milletin tüm partilerin söylemlerini, icraatlarını izlemesi ve  saatin ilerlemesi devam ediyor çünkü!... 

Soru: Stagflasyon krizi Keynes’in sonunu getirmiş midir? Neden?...

Sözün Gözü: Söylemler, gerçekleri değiştiremez.