Saksılara izmarit ekme mevsimi

Gülşen Yılmaz
Hiç gülmeyin zammı duyan sigara bağımlıları son çare izmaritten sigara yeşertecek.
 
Hani bir söz vardır; “Suya düştüğün için değil, sudan çıkamadığın için boğulursun.” diye…
 
Sigara tüketen vatandaşın ki de o hesap. Evet, bir zamanlar başlamışsın. O suya ister istemez düşmüşsün. Fakat kurtulmanın yolu var. Mis gibi sigara bıraktırma servisleri de var. E zamlar almış başını gidiyor. Ama insanımız da gereksiz bir inat vuku buluyor.
 
İnanın anlam veremiyorum ben… Soruyorsun sana bir anlatıyor sigarayı. İşte; “Ben bu merete başlayalı bilmem kaç yıl oldu. Aman siz içmeyin. Zehirle arkadaş olduk resmen. Yediğimden içtiğimden bile tat alamıyorum sigara yüzünden.” 
 
Bu sitemler böyle uzayıp gidiyor.
 
Peki sonuç… Sonuç üzücü. Hala bu ülkede tütün yüzünden ölümler ilk sırada…
 
Öyle bir haldeyiz ki, zam geldiğini duyup efkârlanıp sigara yakanlar var.
 
Yapmayın hanımlar, beyler! Zaten bu ülkede üç kuruş para kazanan insanlarız. Devlet neden sizin paranızla zengin olsun.
 
Asgari ücretle ev geçindirmeye çalışan bir insanın, en ucuzu 8 lira olan sigarayı aldığını bir düşünün. Zaten her zaman yaptığınız hesap kitabı, bir de bunun üstüne yapın isterim.
 
Ben sigara kullanmayan bir insanım. Ama eminim ki ciğerlerimin bundan haberi yoktur.
 
Çünkü ister istemez pasif içici konumundayız. Daha dün otobüs durağında beklerken, bir teyzenin, önce üfürdüğü dumanı içime çektim. Ardından rüzgârın savurduğu sigara külü bir müddet kıyafetimde desen olarak kaldı.
 
Anlayacağınız içmiş kadar oldum.
 
Şimdi burada neye kızayım. Hanım teyzemizin, duraktaki o kalabalığın tam ortasında, sigarasını püfür püfür içmesine mi? Çevreye verdiği rahatsızlığa mı? Yoksa verdiği rahatsızlığın zerre umurunda olmayışına mı?
 
Gerçi her gün düzenli olarak kendi vücuduna zehir alan bir kişi, başkasını ne kadar önemser ki?
 
Sigaraya düşmanlığım sadece bunlardan ibaret değil elbet… Çok çok yakın bir dönemde babamda kullanıyordu. Bir buçuk ay kadar önce, bir gece kalp krizi geçirdi.
 
İnsan hayatında belli travmalar yaşar. Ama en kötülerinden birisi galiba, en sevdiklerinizin canı ile mücadele edişini izlemek ve bir kapıda içerden gelecek iyi haberi beklemekti. Beklediğin her saniye dakika hesabından geçer. İşte ben o her saniye de sigaraya lanet ettim.
 
Çok şükür babam bizi değil, sigarayı bırakmayı tercih etti.
 
Hazır yeri gelmişken bu kararı almasında bize destek olan doktorlarımız, Selçuk Öztürk ve Ahmet Nihat Baysal’a da çok teşekkür etmek isterim. Ahmet Hocam ben yanına gittiğimde üzerinde önlüğü ve başında bandanası ile ameliyattan çıkmıştı. O bitkin hali ile beni geri çevirmeden babamla konuşmaya geldi. Selçuk Hocam’da, babamla öylesine yakından alakadar oldu ki, tüm samimiyeti ile babama numarasını dahi verdi. Hayat kurtarmak gibi ulvi bir işiniz varken bir de ekstra hayatlara dokunmak onların yaptığı olsa gerek…
 
Son olarak David Burns’un tavsiyesini eklemek istiyorum. “Sigarayı bırakmak için kendinize olumlu telkinler verin. Mesela ilk adım, ciddi ciddi sigara içmediğinizde olabilecek tüm olumlu sonuçların bir listesini yapmaktır. Aklınıza ne kadar çok gelirse hepsini sıralayın.”
 
Böylelikle eminim ki, içi fesat dolu ama en iyi dostunuz sandığınız o beyaz kâğıda sarılı düşmanı öldürmüş olacaksınız.