Sanatçı Dediğin Böyle Olur(?)

Alev Ayyıldız

Gündem Kurma Teorisinden geçmiş yazılarımda da bahsetmiştim. Atanamayan iletişimciler olarak, torik bilginin toplumda yansımalarını görünce tutamıyorum kendimi.

Halkın, medyanın, siyasetin gidişatını belirlemeyi amaçlayan bu teoriyi ülkemizde de en iyi kullanan isim kuşkusuz Başbakan.

Bakın Akil insanlar çalışmasına. Neredeyse tek gündem haline geldi. Mevzu üzerinden Başbakan’a methiyeler çekenlerde var, seçilen kişilerin geçmişlerini kötüleyenlerde. Kendi kaset skandallarını unutup Hülya Koçyiğit’in geçmiş pornografik filmlerine gönderme yapanlar bile çıktı.

Eleştiriler, değerlendirmeler, onaylar bir yana kimse seçilen heyetin önemli bir kısmını oluşturan sanatçı algısının toplum nazarındaki yerine değinmedi.

Gerçi bizimde medyanın yıldızlarına bakış açımız ve beklentilerimiz fazla olmadığı için böylesi bir yaklaşım gereği de duymadık.

Öncelikle şunu kabul edelim ki ülkemizde medyatik isimler gönüle değil göze hitap ederler. Yasak aşklar ve skandallar, polemikler, gereksiz teşhircilik ve çıplaklık gibi etmenler eşliğinde sanatçıyı sınıflandırırız.

Çirkin ve itici olanlarınsa inanca yada millete sövmeleri gerekir. Fazıl Say, Levent Kırca, Serra Yılmaz örneklerinde yaşandığı üzere.

Sanatçı sayılmak; medyada yer etmek ve toplumca tanınmak olarak algılandığı için popüler olmanın yolu da aşırılığa varan marjinallikte gizli.

Ekrandaki sahneleri gerçek zannedip, akşamlarımızı dizi izlemeye göre planladığımız için sanatçıları yönlendiren de biziz aslında.

Nedense LÖSEV’in sosyetik davetleri, kadına şiddet önleme kampanyaları, aç olan kişinin yüzüne bakmazken en yumuşundan yürekle hayvan severlik çalışmaları yada Ramazan’da kameralar eşliğinde verilen iftarlar dışında bizim “Sanatçılarımızı” sosyal bir çalışmanın yada topluma bilinç kazandıracak bir projenin içinde yer almazlar.

İsimleri, savaş ve kıtlık gibi kavramlarla aynı metinde bile geçmez. Filistin’den Irak’a, Afrika ülkelerinden Myanmar’a kadar açlık, ölüm yada yokluk içinde mücadele eden insanlara yönelik bir çalışmada yer almazlar. Birkaç gün kullanıp attıkları milyar değerindeki bir çanta kadar yardım yapamazlar.

Yurt dışından yıldızlar dahi gelmişken bizim ünlülerimiz sınırda yüz binlerce mültecinin bulunduğu kampların nerede olduğunu dahi bilmezler.

Hadi uluslararası çalışmalardan geçtim, bir şehit cenazesinde, yada ihtiyaç sahipleri için düzenlenen bir etkinlikte de bulunmazlar.

Milletimiz onlardan soyunup- dökülmelerini olmadı aşk hayatıyla gündeme gelmelerini bekler, onlarda bu doğrultuda çalışırlar.

Özünde, sanatçı algımız böyle olduğu müddetçe ince bir çizgi olan barış sürecinde akil insanlar olarak uğraşmalarını ne bu toplum ciddiye alır nede kendileri. Heyette yer alan isimler ne kadar “farklı” olursa olsun , bizdeki sanatçı zihniyeti değişmediği müddetçe uğraşları ancak medyada birkaç günlük yer etmekten öteye gidemez.

 

Kutlu Doğum’u Böyle Hatırlamak

Hakkını yememek lazım Kutlu Doğum Haftası geçmiş yıllara göre daha coşkulu kutlanıyor. Kimileri bazı çalışmaların gösteriş için olduğunu söylese de, ben daha da artan bir hevesle kutlanması taraftarıyım.

Çünkü bir insanın dahi salâvat getirmesine vesile olabiliyorsanız ne mutlu size. Peygamberimizin hayatından örnekler, insan ve Hak sevgisi üzerine bilgiler topluma daha çok duyurulmalı.

Güzel ülkemin insanlarının vaktiyle inanç konusunda cahil bırakılmasının açıklarının kapatılması için yapılan her çalışmayı destekliyorum. Hatırlıyorum da bir yarışma programında yolda gezerken insanlara Peygamberimizin, anne ve babasının, çocuklarını isimleri soruluyordu. O kadar çok insan bilememişti ki, izlerken hayretler içerisinde kaldım.

Geçenlerde de, Büyük Risk yarışmasında benzer bir sahne yaşanmış. Üç eğitimli(?) bayan yarışmacı sabah namazının kaç rekât olduğuna cevap verememişler. İbadet kendi tercihleri ama bilememek yadırganacak durum.

Laiklik elden gidiyor diyerek okullarda peygamber hayatının ve Kur’an derslerinin verilmesine karşı çıkanların istedikleri toplum modeli böyle olsa gerek.

Ellerinde zikirmatiklerle yolda dua okuyan kendi halindeki insanlara burun kıvıranlar, yalnızca cenazelerde Butto modeli başörtüleriyle “Işık içinde uyusun” türünde saçma konuşmalarına devam etsinler.

Onlar görmek istemese de inancını yüreğinde, davranışlarında ve çalışmalarında her geçen gün yeni şeyler öğrenerek arttıran , gencecik aklı başında insanlar yetişiyor.

Selam ve dua ile.