Sanayi ve üretimin Önemi…

Ömer İnal

Gelişen dünya düzeninde ülkelerin refahı, doğal kaynakların zenginliği ya da üretim alt yapısının gücüyle doğru orantılıdır… Eğer doğal kaynaklar yönünden (petrol, doğalgaz vb.) zengin bir coğrafyada yaşamıyorsanız üretim olmazsa olmaz bir zorunluluktur…

Petrol ve doğalgaz yönünden şansı olmayan ülkemizin insanlarının çalışkan olması ve üretime meraklı olması bizim en büyük zenginliğimizdir… Petrol ve doğalgaz gelirlerine dayalı ekonomilere her ne kadar imrenilerek bakılsa da, bu ekonomilerin ne kadar kırılgan olduğunu unutmamak gerek… Bu anlamda yaşanan en yeni örnek Rusya’dır… Batının ambargoları ve Suudi Arabistan-ABD işbirliğiyle düşürülen petrol fiyatları nedeniyle, dün ekonomisinden övgüyle söz edilen Rusya, bugün iflas etme ihtimallerinden bahsedilir hale gelmiştir…

Bugün bu yaşanılanları düşündüğümde aklıma merhum Turgut Özal’ın ‘’iyi ki ülkemizde petrol yok’’  sözü gelir… Kendisi bu sözüne müteakiben ‘’neden’’ diye soranlara şu şekilde cevap vermiştir: ‘’petrol olsaydı herkes tembel olur çalışmazdı; o yüzden iyi ki yok, bizim çalışmaya ihtiyacımız var…’’

Bu sözlerden yola çıkarak Suudi Arabistan başta olmak üzere çoğu Arap ülkesi ve Rusya gibi ekonomisi petrol ve doğalgaza dayalı ülkeler bu kaynakların tükenmesi halinde büyük bir yıkılış yaşayabileceklerini söylemek kehanet olmasa gerek…

Ayrıca petrol ve doğalgazdan dolayı zenginleşen ülkeler refah düzeyi yüksek olsa da gelişmiş ülke ya da güçlü ülke olarak değerlendirilemezler, zira üretimi olmayan bir ülke üreten diğer ülkelere muhtaç bir haldedir… Özellikle savunma sanayi alanındaki ihtiyaçlarını satın almak için; sınırlı sayıda ülkenin bu alanda üretim yapmasından kuvvetle bazı tavizler vermek durumunda kalmaktadır… Yani bir bakıma bağımsız politika gütmekten uzak bir durum söz konusudur…

Ülkemiz açısından baktığımızda ise, özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında bize uygulanan ambargo nedeniyle yaşadığımız sıkıntılarla birlikte,  sonrasında yağ, tüp, benzin kuyruklarının yaşanması; üretim konusunun önemini daha iyi kavramamıza vesile olmuştur…

Ülke olarak, sanayi devrimine yeterli şekilde adapte olamayışımızda, gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminin istikrarsız siyasi hayatın büyük etkisi olduğu gerçeği göz ardı edilemez… Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan, sınaî ve iktisadi atılımlar sadece içe dönük ve kendi kendine yetme mefkûresinden ibaret olmakla, yeni oluşan dünya düzenine entegre olmaktan uzak bir minvalde seyretmiştir…  oysa küreselleşen dünyada, global bir vizyonun şekillendirdiği üretim mantalitesi, etkin ülke olmaya götüren bir gerekliliktir… 

Ülkemizde üretim konusunda atılan adımlar, neredeyse her 10 yılda bir gerçekleşen darbelerle büyük zarar görmüş, gerekli yatırımların yapılamayışı ve dış dünyaya olan yabancılıktan dolayı içe kapanık bir üretim seyri izlenmiştir…

Lakin özellikle son 12-13 yıldır sağlanan istikrarla birlikte üretimin önündeki en büyük engel olan güvensizlik problemi giderilmiş, üretim ile ihracatın aynı oranda artması için gösterilen çabalar sonuçlarını vermiştir… 2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracat bugün gelinen noktada 160 milyar dolar seviyelerindedir…

Tüm bunların yanı sıra milli savunma sanayinde atılan adımlar, ülkenin istiklal ve istikbali için büyük önem taşımaktadır…  Milli imkânlarla üretilen savaş gemisi, tank, helikopter, piyade tüfeği ve çalışmaları devam eden savaş uçağının göz bebeğimiz bildiğimiz ordumuzun envanterine girmesi; güçlü ülke olma yolunda atılan büyük ve emin adımlardır…

Mamafih güçlü ülke olmak, doğal kaynaklarla zengin olmaktan değil, özellikle savunma sanayi alanında üretim yapmaktan ve diğer tüm alanda ürettikleriyle kendine yeten değil tüm dünyayla yarışabilen ve söz sahibi olan bir konumdan geçer…

Bu zaviyeden Türkiye doğru yoldadır Biiznillah

Selametle…