Sille’den kahırlı değil normal geçtim.

Ömer Tokgöz

Sille çocukluğumda özellikle Hıdırellez zamanı gezmeye ve pikniğe gidilen bir yer olarak aklımda yer etmiştir. Araplar mahallesinden at arabası ile bazen de Skoda pikap ile kadınlar, çoluk çocuk yola düşer. O zamanlar etrafı boş olan Parsana çayırlarına ya da Sille barajına gidilirdi. Minibüs ve otobüse binerek gittiğimiz de olmuştur. Baraja çıkan rampada araçların zorlandığı da aklımın bir ucunda duruyor. Bahsettiğim yıllar 1968-1975 yılları arasındaki ilkokul dönemine denk düşüyor. Sille hatırası olarak barajın etrafını tamamen yürüyerek dolaştığımı hatırlıyorum.

Sille, Anadolu uygarlıkları içinde çok mühim bir yeri bulunan, kültürlerin bir arada yaşadığı özel bir mekândır. Sille, doğal silüetiyle ve bu silüetle bütünleşen tarihî izleriyle, sivil mimarîsi ve yerleşim dokusuyla, örf, adet ve gelenekleriyle, bağ ve bahçeleriyle farklı yaşam tarzına sahip bir yerleşim yeridir. MS 327 yılında Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena, Hac için Kudüs’e giderken Konya’ya uğramış, buradaki ilk Hristiyanlık dönemlerine ait oyma mabetleri görmüş, Sille’de bir mabet yaptırmaya karar vermiş ve temel atma törenine bizzat katılmıştır. Aya-Elena Kilisesi, asırlar boyunca onarımlar görerek günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait Taş Câmi başta olmak üzere câmiler, Hacı Ağa Hamamı, Subaşı Hamamı, çeşmeler, köprüler gibi Türk-İslâm eserleri de bulunmaktadır.

Sille’yi gezip dolaşma işine lise, üniversite yılları ve Ankara günleri derken 2000’li yılların ortasına kadar ara verdim. Daha sonra birçok defa Sille Taş mektepte Konya Aydınlar Ocağının programları nedeniyle Sille’de bulundum. Siyasal Vakfı adına Sille taş binada siyasal buluşmaları yaptım. Maaile olarak çoluk çocuk fırsat buldukça Sillenin içinde, barajda ve Tatköy tarafında geziler yaptım.

2000’li yılların sonuna doğru Selçuklu belediyesinin girişimleri ile Sille restorasyon geçirmeye başladı. Sille’de Konya turizminin yeni cazibe alanı olarak iyileştirme çalışmaları başlatıldı. Sit alanı olduğu için metruk vaziyette kalan evler gözden geçirildi. Tarihi hamam ve camiler ile Kilise ve şapel restore edilerek ziyarete açıldı. Bu girişimler sayesinde Sille özellikle hafta sonlarında yoğun bir ziyaretçi akını ile karşılaşmaya başladı. Selçuklu belediyesi klas bir çalışma yaparak barajı salaş ve bakımsız bir yer konumundan çıkardı. Prestijli bir dinlenme ve gezi alanına çevirdi. Baraj çevresinde ve üst kısmında yapılan park yeri ve kafeterya dizaynı iyi oldu. Golf araçları ve servis minibüsü ile piknik ve mesire alanına ve tekne gezileri yapılan alana gidiş gelişler karmaşayı önledi.

Sille deyince nüfusun etnik ve demografik yapı olarak karma bir geçmişi olması ön planda gelir. Hristiyan Ortodoks Rum kiliseleri, Mevlana Celaleddin Rumi’nin ziyaret ettiği Ak manastır, kilise ve şapeller göz önüne alındığında bu insanların Ortodoks kökenli Türk olduğu yaklaşımı pek bilimsel geçerlilik taşımıyor. Roma dönemi, Selçuklu dönemi ve Osmanlı devleti döneminde Sille’de ve Anadolu’da birçok farklı din mensubu, etnik köken, dil ve lehçe farklılıkları olan kesimler öteden beri var olmuştur. 1922 yılı sonrası Konya’da bulunan gayrimüslimlerin 1.Dünya savaşının getirdiği koşullar sonrasında mübadele ile başka ülkelere gönderildiği veya kendilerinin göç ettiği de önemli bir realitedir. Sille’de yaşayan Hristiyan ve Müslüman Türkler yüzlerce yıl barış içinde birlikte yaşamış ve Konya kültürüne önemli katkılar sağlamışlardır. Konya’dan mübadil olarak göç eden insanlar Yunanistan’da iskân edildikleri bölgelerde Anadolu özlemini, Sille’ye olan hasretlerini Konyalım/Pastırmam, Sille, Karamanlı gibi türküler söyleyerek yaşatmaktadırlar. Göç edenler ve gelenler açısından mübadele bir akıl tutulması ve hicran yarası olarak toplumsal bellekte yer etmiştir.

Sille denilince akla gelen en önemli unsurlardan biri Sille türküsüdür. Konya folklorünün ve müziğinin önemli beşiklerinden biri Sille ve havalisidir. Sille halısı ve Sille testisi de bir zamanlar oldukça kaliteli idi suyu soğuk tutması ile ün salmıştı. Kurma balık denilen salamura balık yemeği de Sille’ye özgüdür. Sille taşı ucuz ve yumuşak olduğu için bina yapımında, Konya’daki birçok tarihi eserde ve mezarlıklarda kullanılmıştır. Cumhuriyetin 10.yıl anıtlarından biri Sille’de açılmıştır. Takkacı, Çay, Aşağı Çeşme, Şadırvan, Aya Yuvanni, Manastır suları meşhurdur. Bilhassa Takkeci Çeşmesi'nin suyu, son derecede özlenen ve tercih edilen bir tatlı sudur.

Sille"nin aşıkları, şairleri ve musiki-şinasları meşhurdur. Mansur, Nigari, Recai, Figani, Devami, Sürüri, Zehri, Nazifi, Lokmani, Tevfik Ali, Feşani, Merdani, Said Ağa, İbrahim Ağa (Berberoğlu), Mustafa Gürbilek bu kıymetli insanlardandır. "Barana ", "Seymen", ünlü dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik ekibidirler. Âşık ve musiki meclislerinin tadına doyulmaz."Sille Ekibi", "Sille Türküleri", yöredekiler arasında çok farklı şöhrete sahiptir. (https://www.tybkonya.org.tr/sille-gezi-yazilari-160h.htm)

Sille Konya türkülerinin otantik tarzda icra edildiği bir muhittir. Birçok saz ve söz sanatkarı özellikle 1930-1970 yılları arasında TRT repertuarına kaynak türküler çalıp söylemişlerdir. Sille baranası Konya merkez baranasına göre tezene, makam ve ezgiler yönüyle ayrışmaktadır. (https://www.yenihaberden.com/konya-baranasi-ve-turkuleri-beyanindadir-14419y)

Peki başlıkta yer alan Sille’den kahırlı geçmedim derken ne demek istedim. Bu konuda değerli kari izninizle geniş bir parantez açmak istiyorum. Sosyal medyada kahırlı/gahırlı Sille şeklinde söylenen Sille türküsünü hiç duydunuz mu? Kahırlı Sille türküsü Ankara’lı müzisyenler tarafından icra edilen orijinal Sille türküsüne yapılmış yeni bir yorumdur. Yeni bir söyleyiş tarzı olarak birkaç yıldır popüler biçimde söyleniyor. Müzikhol ve pavyon ortamında daha sık rastlanıyor. Yaygınlık kazanması ise bu türküye yer veren İnci Taneleri dizisi ile oldu. Diziyle alakalı müzik sayfalarında ve sosyal medyada yer alan reels videoları ve video linkleri inceledim. İnci taneleri dizisinden caps alınan videolarda ana karakterlerden Dilber kahırlı Sille türküsü çalınırken dertli bir rakkase tavrı sergiliyor. Bu arada arka fonda başka bir başrol oyuncusu öğretmen/hoca karakteri yer altı dünyası ve pavyon kabadayıları tarafından haksız yere dövülüyor. Dayak yedim ama "ölmedim annem" formatında kesit veriliyor. Prozodi bozuk, söz ve ritim bambaşka bir çizgide ve Konya'da böyle bir icrası yok, kitsch bir durum doğmuş.

Ali Çini – Gahırlı Sille- Dostlar Konağı muhabbeti

Gahırlı/kahırlı Sille derken orijinal Konya tarzı melodi ritmini yavaşlatıp yayvan biçimde söyleyip düşük tempo yapılıyor. Ağır biçimde ve dertli vaziyette “ölmedim annem” kısmı nakarat olarak öne geçiriliyor. Türkünün söz, melodi ve icrası itibarıyla Konya modelinden ayrı bir şekle dönüşmüş durumda. Erbabının bildiği üzere Konya türküleri ülke genelinde öteden beri popülerdir. Başta TRT olmak üzere müzikle uğraşan tüm sanatçılar tarafından aslına uygun biçimde icra edilir. Öteden beri Konya bir sancak bölgesi ve kadim bir başkent olarak çevresinde idari ve kültürel merkez olmuştur. Etkileşime girdiği şehirlerde mesela Karaman, Niğde, Aksaray, Isparta, Burdur, Kırşehir, Ankara gibi yerlerde de Konya türküleri çalınır ve söylenir olmuştur. Tersi de doğrudur, bu bölgelerin türküleri de Konya’da çalınıp söylenmiştir.

Sille türküsünün yorumlanması bağlamında özellikle Nuh Akgün ve Neşet Ertaş, Ali Ercan icralarını Youtube kayıtlarında dinlerseniz Konya tarzı ile hiçbir bağlantısı olmadığını görürsünüz. Bu sanatçıların Aslan Mustafam, Gitme Bülbül, Kozandağı gibi türküleri yorumlayış şeklinde yine Ankara ve Kırşehir etkisi görülür. Ama hiç birisi türkü sözleri ile oynamamıştır. Daha hareketli bir ritim kullanmışlardır.

Sille türküsü Konya’da iki ayrı varyant olarak seslendirilir. Şu Silleden gece geçtim ve Şu Sillenin sokakları sekili şeklinde söylenmektedir. Kahırlı Sille şekli ile türküde başka bir boyuta geçiş olmuş. Aynen Aşık Salihi’ye ait bir beste olan “Sokak Kadını” isimli lirik eserinin Ankara müzik çevrelerinde değiştirilmesine benzemiştir. Allahsız hayat kadını, hayat kadını, sürtük gibi değişik söyleyişleri görülmektedir. Hatta bu şekliyle Nefes filminde bile yer almıştır. Türküler civa gibi akışkan özellik gösterir, dinamiktir. Rahmetli Mehmet Kayık Neşet Ertaş’a İnce çayır türküsünü ben öğrettim ama kesik çayır yaptı demişti. Ali Ercan yine Aksinne türküsünü Niğde bağları olarak yayınlamıştır. Rahmetli Ahmet Özdemir üstadım bir sohbetimizde Bağlar gazeli türküsünün İzzet Altınmeşe tarafından Elâzığ yöresi türküsü ve Oy Akşamlar diye lanse edildiğini söylemişti. Oysa türkünün melodisi tamamen Konya kökenli bir ezgidir.

Eskiden Kırşehir tavırlı mahalli sanatçılar şimdi Ankara tarzı gazinocuların icat ettiği kahırlı Sille gibi icatlara prim verilmemelidir. İnci Taneleri dizisinde olduğu gibi alakası olmayan ezgi ve söyleyiş ile Konya türkülerinin otantik yapısı ile oynanmamalıdır. Peki buna kim cevap versin veya kültürel varlıkları koruma kurulu gibi bir de bunun için bir bürokratik kurul mu? Kurulsun. Yörelerin türkülerini bir sandığa kilitleyip zinhar başka türlü icra edilemez denilmez. Konya’da bile türküler söylenirken baranalar arası üç dört tarz icra farklılığı görülmektedir. Eskiyi bilen bugünün metropolünde yaşayan müzik adamı yine de otantik türkü söyler veya hasretini sazın teline vurarak dile getirebilir. Kent sanatçısı ve ozanı dediğimiz kişinin ise bu alanda işi güçtür. Otantik olma ve geleneksel olana saygılı olma bağlamında klasik icraları belki yapabilirler. Sahne ve gösteri sanatlarında yer alan ses sanatkarlarının otantik söyleyiş alanlarında başarılı olmaları mahalli sanatçılara göre daha zordur. Hepsi rahmeti rahmana kavuşan Aşık Veysel, Muharrem Ertaş, Mazhar Sakman, Rıza Konyalı, Ahmet Özdemir gibi tek ve yalın enstrümanla çalıp söylemek ve izleyici edinmek ve moda deyimle piyasa yapmak günümüzde daha zordur.

Bir yandan da digital kültür çağında kimse okumayıp, eller ve gözler ekran kaydırdığı gibi klasik tek sazla yapılan icrasına bigâne kalıyor. Polifonik düzenlemelere, elektronik içeriklere ve sahne şovuna itibar ediyor. Kimse at üzerinde şehir şehir gezen Davut Sulari ya da Aşık İhsani gibi bir ozan ile karşılaşmıyor. Artık bir Ahmet Özdemir gibi nitelikli bir sanatçının ortaya çıkması muhaldir. Zamanla iyi ve kaliteli olan, düzgün olan icralar ayakta kalır. Niteliksiz olan tasfiye olur. Kültürel etkileşim ve esinlenme başka bir şey, melodik intihal başka bir şeydir. Zamanla “galat-ı meşhur lügat-i fasihden evladır” tabirini haklı çıkaran gelişmeler görülmektedir.

Günümüzde her şeye rağmen Konya barana geleneği ve türküleri devam etmektedir. Merhum Mazhar Sakman üstat kadar olmasa da sosyal çevresi olan mahalli sanatçılar az sayıda da olsa vardır. Sanatçıya ihtimam gösteren musikişinas hamiyet sahibi kişiler Konya oturakları düzenlemeye devam ediyor. Dolayısıyla MFÖ grubunun harika söylemi ile "Türk'üz Türkü söyleriz" mottosu ciddi bir durum tespitidir. Orijinal hali ile Konya türkülerini söylemeye ve dinlemeye devam edelim.

Başka bir kentin insanı bizden esinlenerek çalıp söylüyor ise söylesin, ya da modernize etmiş ise etsin. Sonuçta Konya türküsü söylüyor. Müzikteki türler ve farklı renkler, yorumlar ve seslerden keyif alma işi birazda subjektif bir şey. Senfonik türküler bağlamında gayet iyi ve tutarlı çalışmalar var. İster yöresel tarzda ister Mavi Çocuklar, Tülin German, Selçuk Alagöz, Rana Alagöz, Fatih Erkoç tarzında veya opera tarzı Menteşeli türküsünü okuyan Ruhi Su gibi usta işi çalışmaları ya da rahmetli Ahmet Gazi Ayhan, Kemal Koldaş, Bircan Pullukçuoğlu, Hasan Mutlucan ve Konya bülbülü Bedia Akartürk ve Elif Buse Doğan gibi yeni sanatçılardan aslına yakın okusunlar kültürel çeşitlilik içinde tolerans ile karşılamak gerekir.

Selçuk Alagöz- Şu Silleden gece geçtim.

Otantik Konya müziği alanında hatırı sayılır bir arşivim ve müzik kulağım vardır. Youtube icat edilmeden önce müzik forumlarında 5 gigabayt veri içeren mp3 şeklinde Konya türküleri dosyaları yayınladım. Türkiye genelinde en yüksek izleyici sayısına ulaşan iki ilden biri Ankara ve Konya sayfası olmuştu. Son bir yıl içinde Konya’mızın güzide köylerinden Hatip ve Gödene’de klasik tavırla yapılan Konya baranalarına katıldım. Verilen türkü molalarında değerli hanende ve sazende ustalarına sordum. Kahırlı Sille'yi duydunuz mu? diye, böyle bir şeyden haberleri yoktu. Konyalım türküsü hakkında sosyal medyada dolaşan Girit’teki Konya’lı gence Rum kızı âşık olmuş diyorlar şeklinde uydurma anlatımlardan bahsettim. Bu tür gündemden de haberleri yok idi. (https://www.yenihaberden.com/konyalim-yuru-icin-sosyal-medya-uydurmasi-giritte-ne-konya-var-ne-de-konyali-1837404h.htm)

Bu bağlamda sosyal medyayı kamuoyuna otantik Konya tavrı türkü icraları için değerlendirmek gerekir. Hem eserleri yaşatma ve sahiplenme adına hem de doğruyu dillendirme için iyi bir imkân olacaktır. Yoksa yanlış kırk tur atıyor, doğru iyi ve güzel olan ise bir tur zor atıyor. Konya musikisine can veren başta merhum Mazhar Sakman ve Ahmet Özdemir olmak üzere Konya türkülerine emek veren yerel sanatçıları dinlemeye ve orijinal tavırlarını yaşatmaya devam etmeliyiz.

Kahırlı Sille parantezini kapatıp bugüne geldiğimizde Sille yapılan atılımlar ile yıkık dökük evler manzarasından kurtuldu. Eski çay caddesi tamamen restore edilen dükkân, restoran butik otellere kavuştu. Konya musiki gecelerinin gerçekleştirildiği işletmeler ile tipik bir Şirince kasabası veya Ürgüp tarzı bir manzaraya kavuşmuş oldu. Peri bacaları tarzı yerleşim yeri olan mağaraların da acilen temizlenip ziyarete açılması sağlanmalıdır. Aya Eleni kilisesinde rehberlerin ziyaretçilere hem Sille tarihini hem de kilise mimarisi, objeler, freskler ve binanın iç ve dış mimarisi ve sanat tarihi yönüyle özelliklerini anlatmaları gerekiyor.

Bir diğer ihtiyaç ise Sille barajına çıkan-inen araç trafiği ile Kilise etrafındaki araç izdihamını gidermek için bir kavşak düzenlemesi yapılmalı ve trafik lambaları konulmalıdır. Jandarma, trafik zabıtası ve polisimizin müşterek yönlendirmeler yapması gerekiyor. Özel araç trafiğini azaltmak ve keşmekeşe son vermek üzere Konya Büyükşehir belediyesi ve Selçuklu belediyesi tarafından Sille’ye gezi amaçlı toplu ulaşım seferleri düzenlenebilir. Baraj öteden beri güzel bir dinlenme alanı ancak rahat ve sağlıklı gezmek ve piknik yapmak için bir kapasite sınırı konulmalıdır. 1000 araç + %10 kapasite gibi bir çizgi belirlemek ve olası yığılmalara karşı bir sayısal kota konulmalıdır. Baraj mesire alanlarında veya çay boyunda kafa mı dinlemeye geldik, yoksa milleti mi? dinlemeye geldik noktasında sükûnet ararken kaosa, kargaşaya ve izdihama yer verilmemelidir.

Sille sakinlerinin yaşanan bu hareketlilik nedeniyle doğal yaşantılarının alt üst olduğu şeklindeki sitemlerini de dikkate almakta fayda vardır. Giriş ve çıkışların daha düzenli olması, işletmelerin açılış kapanış saatlerinin kontrol edilmesi ve müzik yayınında düşük desibel uygulanması ve Sille’de “sakin şehir” konseptinin geliştirilmesi bu anlamda önemli bir çözüm olabilir.

Son önerim Sille musiki geceleri düzenlenmelidir. Düzenli aralıklarla Konya Barana sohbetleri ve Sille tarzı Konya türküleri yaşatılmalıdır. Konya halkına, yerli ve yabancı turistlere Konya baranasını izleme imkânı sağlanmalıdır. Ayrıca Silleden Yunanistan’a mübadele ile gönderilen Konyalı hemşerilerimizin düzenli ziyaretleri için imkân sağlanmalıdır. Konya ve Karaman’dan göç eden insanların Konya özlemi ile Sille, Konyalı, Karamanlı gibi türküleri en az Konyalılar gibi çalıp söyledikleri ve Konya müzik kültürünü yaşattıkları da unutulmamalıdır.

Rıza Konyalı Şu Silleden Gece Geçtim -1971