Şubat kadını olduğum içindir belki, kışın soğuğu bana sıcak gelir. Kar taneleri yere düşerken içimde hem bir heyecan hem de bir huzur uyanır. Her kar tanesi, geçmişin bir anısını hatırlatır, bir fincan sıcak çay gibi içimi ısıtır.
Evet kış benim ayım… Soğuğuyla, sessizliğiyle, ışığıyla içime en çok dokunan zaman dilimi. Başkaları için üşüten bu mevsim, benim için sığınak gibi. Sokak lambalarının altında kar tanelerini izlerken içim ısınır, sanki her biri bana ait bir anıyı taşır.
Yapraklar çoktan toprağa düştü, ağaçlar sessiz bir bekleyişe gömüldü. Nihayet kış, geldi çattı. Pencereden içeri süzülen keskin soğuk ve buğulu camlar, uzaktan gelen soba kokusuyla birleşince, bu mevsim yalnızca soğuk değil; aynı zamanda içimizi ısıtan bir his haline geliyor. Kışın sessizliği, farkına varamadığımız küçük mutlulukları gün yüzüne çıkarıyor.
Yavaş yavaş yağan kar, şehirde bile masalsı bir huzur yaratıyor. Her şey biraz daha yavaşlıyor bu mevsimde: Adımlar, konuşmalar, planlar… Kış bize “biraz dur” diyor. Ve bir fincan sıcak çayın bu kadar anlam kazandığı başka bir mevsim olmuyor.
Evet, kış geldi çattı. Ama bu bir soğuk habercisi değil; biraz durmanın, biraz anıların, biraz içe dönmenin mevsimi.
Şimdi sıcak bir içecek alın… Pencerenin kenarına oturun… Ve bu kışı, sadece dışarıdan değil, içinizden de yaşayın.