Sokakta oynayan son çocuklar

Ömer Kocabaş

Sosyal medyanın da etkisiyle öyle bir hâle geldik ki söylenen sözlerin, yapılan yorumların büyük bir kısmı klişe olmaktan öteye gitmiyor. Orijinal bir bakış açısı bile neredeyse birkaç gün içerisinde tüketilerek klişeye dönüştürülüyor. Enformasyonun bu kadar hızlı yayıldığı bir ortamda başkasını beklemekte güç. Beni sinirlendiren asıl şey ise insanların bu durumun farkında olmalarına rağmen değilmiş gibi yaparak algımızla oynamaya devam etmeleri.

Meseleyi somut bir örnek üzerinden ele alırsak; son 3-5 senedir bir doksanlar modası üretildi. Dönemin müzikleri, dizileri, kıyafetleri falan yeniden ön plâna çıkarılmaya başlandı. Bunda bir sıkıntı yok. Lâkin yok 90’ların çocukları sokakta oynayan son çocuklardı vb. ifadeler klişenin dibi olmaktan öteye geçemiyor. Bunun bu şekilde pazarlanmasının en büyük sebebi sosyal medyaya 90’lı yıllarda çocukluklarını yaşamış kitlenin hükmediyor oluşu. Bir anda 90’lı yılların özellikle ülkemiz açısından sıkıntılı günleri unutulmuş, hep romantik kısmı gündeme getirilir olmuştu. İşte algı operasyonu böyle bir şey. Allah’tan bu moda şimdi biraz söndü de bireysel olarak o dönemin müziğin dinleyip keyfimize bakabiliyoruz.

Sokakta oynayan son nesil tabiri bile başlı başına bir klişedir. Çünkü böyle bir genelleme yapmak sosyolojik açıdan mümkün değil. Herkes kendi penceresinden bir tanımlama yapınca işin içinden çıkılamıyor. Bugün 60-70 yaşına gelmiş, çocukluğu İstanbul’da geçmiş kimi yazarlarda sokakta oynayan son neslin kendileri olduğunu söylüyor, şuan da 20-35 yaş aralığındaki kitle de aynı şeyi söylüyor. Peki, hangisi doğru? Elbette ikisi de yanlış.  Çünkü şuan da bırakın Anadolu’nun her hangi bir köyünü, İstanbul’da bile çocuklar sokaklarda oynamaya devam ediyorlar. Elbette aynı şartlarda değil, mahallerinde boş arsa olmadığından belediyenin yapmış olduğu parkta o da yoksa sokakta arabaların arasında ama bir şekilde oyun oynamaya devam ediyorlar.

Elbette bilgisayar, akıllı telefonlar, tablet vb. araçlar çocukların oyunlarını değiştirdi. Yine de gazoz kapağı olmasa da bilye oynayan, futbolcu kartları olmasa da Uno gibi oyun kartlarıyla oynayan ya da telefonlarındaki uygulamalarla pokemon avına çıkan çocuklar sokaklarda yer almaya devam ediyor. Bundan yüz yıl sonrada çocuklar bir şekilde sokakta oynamaya devam edecekler. Doğal olarak sokaklar, oyunlar değişmiş olacak. 80’lerde, 90’ların başında taso diye bir şey yokken 90’ların sonunda ve 2000’in ilk yarısında taso gazoz kapağının yerini aldı. 90’larda kaykaylar pahalı olduğundan biz ‘billalı’ dediğimiz çakma el yapımı kaykaylarla oynarken şimdi elektronik kaykaylar çıktı. Bundan sonra da yeni oyuncaklar, oyun türleri çıkmaya da devam edecek. Değişmeyen tek şey çocukların sokaktaki neşeli gürültüleri olacak…

Bir dönem 68 kuşağının kibrine sinir olurduk. Onların biz şöyle bir kuşaktık, böyle bir kuşaktık diye burunlarından kıl aldırmaz, sanki bütün yaptıkları doğruymuş gibi tavır takınmaları mide bulandırıcı hâle gelmişti. Şimdi de bu sokakta oynayan son çocuklar, nesil bizdik klişesi, geyiği de aynı şekilde mide bulandırmaya devam ediyor. Kimse sesini çıkarmıyor diye lütfen aynı klişe etrafında dönüp durmayalım(!)