Sözün Doğrusu 2

Şerife Oktar

Geçen haftaki yazımda Yavuz Bülent Bakiler hocanın Sözün Doğrusu adlı kitabı hakkında yorum yapmış, kitaptan bazı alıntılar kaydedeceğimi belirtmiştim. Bu hafta yine aynı eser hakkında yorumlar ve alıntılar yaparak devam ediyorum.

Malumunuz günümüzde kreş yaşı üç buçuk dört yaşına kadar düştü. Annelerin çalışma hayatında faal olmasıyla kreşe giden çocuk sayısı gittikçe arttı. Henüz hayatı yeni tanıyan çocuklara kreşlerde, ana okullarında renkler sayılar öğretilirken hem Türkçe hem de İngilizcesi beraber öğretiliyor. Tabiri caizse Türkçe rüya gören Türkçe ile yatıp kalkan çocuklar henüz kendi dilini adamakıllı konuşamadan, yeni bir dille tanışıyor ve kafası allak bullak oluyor. İleriki yıllarda fakültelerde de yine yabancı kökenli öğretmenlerden anadil dışında eğitim alması sağlanıyor. Üstelik bununla iftihar ediliyor.

Çocuklarımızda milli şuur hissini uyandırmak için eğitimin mutlaka ana dilinde yapılması lazım. Bu millet kendi vatanında kendine sahip çıkamayacaksa nerede sahip çıkacak?

Bahtiyar Vahapzade akıl sahibi, idrak sahibi, insaf sahibi her Türk’e şu soruyu soruyor:

“Ömrüm boyu düşünmüşümdür. Acaba biz niçin kendimizden başka herkese benzemek istiyoruz? Ve biz niçin özümüzü, kökümüzü kötülemeyi ilericilik olarak değerlendiriyoruz?”

Ziya Gökalp’in bu konuda harika bir şiiri var:

Turan’ın bir ili var         

Ve yalnız bir dili var

Başka dil var diyenin

Başka bir emeli var

Büyükşehirlerimizi sarsan bir hastalık yavaş yavaş Anadolu’ya da yayılıyor. Büyük işyerlerimizin ve mağazalarımızın isimleri İngilizceden, İtalyancadan Fransızcadan alınan kelimelerle sırıtıp duruyor. Niçin?

Türkiye bir sömürge devleti midir? Birçok üniversitelerimizde eğitim dili niçin İngilizce? Çocuklarımıza Batı dillerinden biri mümkünse birkaçı birden öğretilsin ama çocuklarımız önce Türkçeyi çok iyi bilmeli ve konuşmalıdır. Bugün bir televizyon spikerimiz bir yazıda geçen deccal kelimesinin İngilizce olduğunu sanmış ve iki defa dekkal diye okumuştur. Bugün Deccali dekkal diye okuyanlar yarın Kuranı Kerimden Koran ve sevgili peygamberimizden Mohammed diye bahsedeceklerdir.

Devrik cümle konusuna da atıfta bulunan yazar böyle kullanımın hatalı olduğu fikrinde. Devrik cümlelerin daha çok konuşma üslubu ve şiirlerde karşımıza çıkacağını belirtiyor.

Eski Türk metinleri olan Yenisey Yazıtlarında devrik cümle yoktur. Mesela : “Beş yaşımta kangsız kalıp tokuz yigirmi yaşımga öksüz bolgım.”Bu cümlenin bugünkü Türkçayle karşılığı: “Beş yaşımda babasız kaldım, on dokuz yaşımda öksüz oldum”

Atasözlerimizde devrik cümle yoktur. Biz deriz ki : “Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme. Tutma arkada akıllıyı, etme kılavuz akılsızı demeyiz.” İşte size Dede Korkut destanlarından bir örnek: “Meğer Hanum Oğuzda Duhaoğlu Deli Dumrul adında bir er varıdı. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yapdurmuşıdı.

Sunucu, programına aldığı bir seyirciye soruyor: Evli miyiz? Cevap evet. Sonra tekrar soruyor: Çocuğumuz var mı, babamız ne iş yapıyor? Bu ne biçim Türkçe?

Br insanın zekasıyla bildiği kelimeler arasında ciddi bir bağ vardır. Yani bir insan ne kadar çok kelime biliyorsa aklını da o nispette kullanmış olur. Az kelime bilen az zeki olur. Söylenenleri, yazılanları az anlar, az anlatır. Çok kelime bilenler ise çok daha iyi anlar, meramını çok daha rahat anlatırlar.