Suyun arkasındaki geçit

Mehmet Topuz

Kentsel dönüşüm faaliyetleri; deprem bölgelerinde ve depremin can ve mal kaybı üzerinde ki etkisini bir nebze azaltacaktır. Bilgi bazlı kentsel dönüşüm ve değişim aslında kavram niteliğinde değerlendirildiğinde, sosyolojinin ve beşeri coğrafyanın özelinde insan için kıymetli kavramlardır.

Konuya şuradan başlayalım.

Kentlerin; kuruluş tarihi, insanlığın tarihi kadar eski, göçebe toplumlarda konargöçer mantığı adı altında bir kıymeti olmayan bu kavram özel mülkiyet anlayışıyla beraber kendisini yerleşik hayata geçmeye bıraktı. Özel mülkiyet bu anlamda insanın fıtratı ile gelen bir anlayışla sahiplenmeyi, beraberinde getirdi. Ve sonuç olarak insanlık tarihinde yerleşik yaşam anlayışı gelişti. Tarihi bağlamda olayı bir tasnife tabi tutmak gerekecekse ekonomik faaliyetler de yerleşmenin başta gelen sebepleri arasında yer alır. Şöyle ki avcılık ve toplayıcılık faaliyeti zamanla yerini tarımsal faaliyetlere bırakması insanın ekip biçme faaliyetlerinin tümü yerleşkenin imar faaliyetlerini hızlandırdı.

Bura da tarım faaliyetlerini geliştirecek ve insanlığın temel kaynağı olan akarsuların, tarım alanlarını sulamaya ve günlük ihtiyaçların karşılanmasında büyük etkiye sahipti. Tarım faaliyetlerine bağlı olarak sulama faaliyetlerine yönelik çalışmalar adeta insanlığın suyun arkasında ki geçiti bulmasını sağladı. Öyle kolay değil tabi tarihsel bağlam da yüzyılları bulan bir ifadeden bahsediyorum size. Geçit kısmı ile insanlık bir dönüşüm ve değişime uğradı.

Kentlerin teknolojiye bağlı değişim ve dönüşümü bir geçit niteliğinde insanlık tarihinde teknolojinin milat noktası olan sanayi devrimi ile başlayacaktır. Sanayi devriminin insanlığın geleceğinde yeri ile beraber doğanın insan üzerindeki etkisi yer değişti fakat bu defa da yatay yerleşme şartları kendisini dikey yerleşme şartlarına bıraktı. Bıraktı bırakmasına da bilginin yetersizliği ve hızlı bir değişim ve dönüşüm dönemiyle beraber yapılan yapılaşma doğal süreçlerin etkisinde yerle yeksan oldu; ne yazık ki…

Tarım faaliyetlerinin yerini ve tarımsal ilerleme su kaynaklarının varlığı ile beraber sanayileşmeye bırakması iş imkânları noktasında tarımla beraber yerleşik yaşamı benimseyen insan bir müddet sonra sanayileşme ve iş imkânları dolayısıyla yerini göçebeliğin daha minimal bir şekli olan “göç” kavramına bıraktı. İnsanların bu süreçte konaklama ihtiyacı ve şehirleşme serüveni yeni bir kentsel dönüşüm sürecinin yaşanmasını sağlayacaktı ve öyle de oldu. Yüksek katlı binalar adeta küçük köyler şekline gelmeye başladı.

Fakat bu süreç öyle de kalmadı…

Sosyolojik yapı bu defa kültür bunalımı, kültürel yozlaşma ve bir müddet sonra da kültürel uyum sürecinin içerisinde sosyolojik sancı dönemleri yaşanmaya başladı. Ve bilgi bazlı değişim ile bulunduğu ortama uyum sağlama anlayışı yeni bir sosyolojik yapıyı beraberin de getirdi. Bura da kentlerin tarihinde değişim ile insanın imarı artık düşünecek ve üzerinde kafa yoracak yeni bir bulgu olarak karşımıza çıktı. Sözü Turgut Cansever’in şu ifadesine bırakacağım… Turgut CANSEVER;“ Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil imar ettiğiniz şehri tahrip eder.” Der.

Artık insanın imarı da bu anlam da önemliydi. Artık yeni bir geçit yapmakta insanlığın hafızasının ve bilgi birikiminin sağlanması ile gerçekleşecekti… Galiba en önemlisi de bu idi. Çünkü yaşadığı coğrafya dan bir haber olma durumu değişim ve dönüşüme önce tabiatla başlayan insan; bilerek ya da bilmeyerek kendi dönüşümünü de sağlıyordu. Fakat fay hatlarından habersiz, ya da daha çok kazanma ve kapitalist bir ruhla… Sonrası aşikâr…