27 Mayıs 1960 darbesinin 65 yıl dönümünde değerlendirmelerde bulunan Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Önder Kutlu, “Halk iradesiyle iktidara gelen ve halk iradesi doğrultusunda çalışmalarını sürdürmekte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümet ve seçilmiş aktörler 27 Mayıs 1960 tarihinde maalesef bir askeri darbeyle siyasetten bertaraf edildiler. Bütün askeri darbeler kötüdür, yanlıştır ama bu askeri darbeye baktığımız zaman tıpkı 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi emir komuta zinciri içinde yapılmayan bir askeri darbedir. 27 Mayıs darbesinde 38 tane subay toplanmış ve millet iradesine kast edecek şekilde meclisi lağvedip, milletvekillerini ceza evine gönderip bir şekilde iktidara el koymuşlardır. 27 Mayıs darbesi de tıpkı 15 Temmuz gibi emir komuta zinciri içerisinde yapılmamıştır. Bu yönüyle altını çizilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
ADNAN MENDERES KONYA’DA CHP ADINA GÖREV YAPTI
27 Mayıs 1960 Darbesine giden süreci değerlendiren Kutlu, “Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de ‘Yeter söz milletindir’ diyerek iktidara gelmiştir. Demokrat Parti, daha önce CHP’de milletvekilliği yapıp oradan ayrılan 4 kişinin kurduğu bir partidir. Ülkenin dışından gelmiş, sonradan siyasete girmiş isimler değildir bunlar. Bu isimlerden Adnan Menderes CHP içinde çok önemli görevler üstlenmiştir. Hatta bu görevlerden birisi de Konya ve bölgesinde CHP’nin müfettişliğidir. Adnan Menderes Konya’da CHP’nin müfettişliği görevini üstlenmiştir. Bir diğer isim ise Celal Bayar’dır. Atatürk öldüğü zaman Başbakanlık görevinde bulunan kişidir Celal Bayar. Darbe yapanların iddialarının aksine bu isimler Türkiye’de demokratik bir mekanizma oluşturmaya çalışmışlardır. Bu darbenin siyasi ve ideolojik sebepleri var elbette. Darbeyi yapan 38 subaydan ziyade onların arkasındakilere bakmak lazım. Darbenin arka boyutunda, 1950’den itibaren ülkenin demokratikleşmesi vardır. Demokrasi dediğimiz şey her insanı eşit kabul ediyor. Ama ideolojik anlamda bunu kabullenmesi mümkün olmayan insanlar var. O zamana kadar bir eli yağda, bir eli balda olan, ne derlerse kabul edilen bir elit tabaka var. Bunlar aşırı rahatsız oluyorlar. Çünkü o zamana kadar adam yerine koymadıkları Haso, Hüso, Memo gibi insanlar oy kullanmaya başlıyor. Sıradan insanlar da merkeze doğru gelmeye başlıyor. Ve bu eşitlik, seçkinlerde büyük rahatsızlık oluşturuyor” diye konuştu.
AYRICALIKLARINI KAYBEDEN ELİTLER ÇOK RAHATSIZLARDI
27 Mayıs Darbesinin eğitim ve sosyal boyutunun bir hayli önemli olduğunu söyleyen Kutlu, “Menderes iktidarı ile birlikte Anadolu insanı da liselere, üniversitelere gitmeye başlıyor. Eğitim seviyesi yükselmeye başladıkça Anadolu insanı da iktidardan taleplerini dile getirmeye başlıyor. Olay Demokrat Parti’yi iktidardan uzaklaştırmaktan ziyade ideolojik olarak sıradan insanları iktidara yaklaştırmamak gayesidir. Anadolu insanının iktidara ortak olması elitleri rahatsız ediyor. ‘Yerimizi daralttınız’ diyorlar, ‘Siz kimsiniz?’ diyorlar. Aslında rahatsızlıkları, ayrıcalıklarını yitirmelerinden kaynaklı. Buna gerekçe oluşturmak için de ezanın Arapça’ya yeniden döndürülmesini kullanıyorlar. Ezanın aslında dönmesi 27 Mayıs Darbesinin arkasındaki gerekçelerden sadece yüzde 1’idir belki de. Asıl dertleri ayrıcalıklarının ortadan kalkması” ifadelerini kullandı.
EKONOMİK OLARAK GELİŞMEYE BAŞLAYAN ANADOLU HALKINDAN RAHATSIZLIK DUYDULAR
Ekonomik olarak gelişmeye başlayan Anadolu halkından duyulan rahatsızlığın da darbeye bir sebep oluşturduğunu söyleyen Kutlu, “1950’lerden itibaren tarımda büyük bir atılım yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti, iktidara geldiğinde, o zamana kadar tarıma açılmamış olan toprakları tarıma açtı. Bunun devamında da tarımda makineleşmeyi artırmaya başladı. Daha önce at veya öküz kullanılarak 1 ayda sürülen tarlalar artık traktörlerle 1 günde sürülmeye başlandı. Bu gelişme, Osmanlı’dan bu yana geçimini tarımla sürdüren Anadolu halkı için çok ciddi bir açılım ve gelişme oldu. O dönemde Türkiye’nin tarım alanları bir anda tam iki katına çıktı. Bunun devamında şeker fabrikaları kuruldu. Konya’daki şeker fabrikası da o günlerin bakiyesidir. Daha sonra çimento fabrikaları kurulmaya başlıyor. Bu gelişmelerle birlikte köylerden kente göç başlıyor. Aynı anda eğitim ve ekonomik seviye artınca, Anadolu insanı ticarete ve başka alanlara da hakim olmaya başlıyor. O güne kadar köyünde, işinde, gücünde olan insanlar merkeze doğru yaklaşmaya başlıyor. Bu merkeze gelme, siyasetin de merkezine gelmeyle devam ediyor. Yani insanlar, ülke yönetiminde benim de sözüm var demeye başlıyor. Eğitim seviyesi yükselen Anadolu halkı, elitlere yönelik eşitlikçi bakış açısı geliştiriyor. Eğitim seviyesi yükselen Anadolu halkı, kendini elit görenlere karşı ‘sen de insansın, ben de insanım’ diyerek eşit yaklaşmaya başlıyor. Bu merkeze gelme olayı elitleri çok rahatsız ediyor. Darbenin ekonomik boyutuna böyle bakmak lazım” dedi.
DARBEYE SEBEP HAZIRLADILAR
Darbenin arkasındaki dış güçlere dikkat çeken Kutlu, “Bir tarafta Sovyetler Birliği’nin başı çektiği doğu bloku, bir tarafta ise ABD’nin başı çektiği batı bloku var. Bu çekişme ortamında ABD demokrasi diyor, insan hakları diyor. ABD’nin buna ne kadar uyduğu tartışılsa da o dönemde bu söylemler Anadolu’daki sıradan insanların da kullanabileceği bir argüman haline geliyor. Nitekim Demokrat Parti’nin ilk yıllarında Türkiye NATO’ya giriyor. Bu durum stratejik ve askeri anlamda Türkiye’ye ciddi bir avantaj sağlıyor. Bugün eleştirsek de o dönem için bu durum ciddi bir avantaj. Çünkü Sovyetler Birliği tehdidi ortadan kalkmış oluyor. 1950’li yılların ikinci yarısından itibaren İstanbul’da 6-7 Eylül olayları yaşanıyor. Azınlık olarak ifade ettiğimiz Rumların, Ermenilerin dükkanları yağmalanıyor. Çıkarılan bir yalan haberle, dezenformasyonla yağma olayları yaşanıyor. Türkiye’de bir psikolojik harp harekatı yürütülüyor. Daha sonra açıklanıyor ki bu olaylar ABD istihbaratı CIA’nın bir komplosu. Kitleleri nasıl harekete geçiririzin provası yapılmış. Bu gibi provokatif olaylar ve yalan haberler çoğalınca basınla ilgili, suçluların kim olduğu ve bunların ortaya çıkarılmasıyla ilgili TBMM’de bir tahkikat komisyonu kuruluyor. Darbeyi yapanlar ve darbenin arkasında olanlar, dezenformasyonla mücadele için atılmış olan bu adımı; basını susturma, toplumu sindirme suçlamasıyla gündeme getiriyorlar. Darbeye sebep hazırlıyorlar” diye konuştu.
HALKIN İKTİDARA GELMESİ TÜRKİYE’DE HİÇBİR ZAMAN KOLAY OLMADI
Halkın iktidara gelmesinin Türkiye’de hiçbir zaman kolay olmadığını vurgulayan Kutlu, “Bu yaşananlara bakınca bugün de benzer şeyler yaşadığımızı söylemem lazım. 1960 Darbesine giden yolda ortaya atılan söylemler, bugün de son 20 yıllık dönemde tecrübe ettiğimiz hadiseler. 1960 Darbesine giden dönemde, yukarıda bahsettiğim tahkikat komisyonu ana gerekçe olarak sunulmuştur. Ama baktığımızda o dönem toplumun bu yönde bir talebi yok. Toplum tahkikat komisyonundan rahatsız değil. Kurulan komisyon aslında toplumu karıştırmaya çalışanlara dönük bir girişimdi. Ama kritik bir nokta daha var. Andan Menderes Hükümeti, darbenin hemen öncesinde ABD’nin gerçek yüzünü görüyor. Ülkenin menfaatleri doğrultusunda Sovyetler Birliği’yle de ilişki kurmak istiyor. ABD bu durumdan rahatsız oluyor. Hatta eğer darbe olmasaydı, tam da 27 Mayıs 1960 tarihinde bakanlar kurulu tarafından Moskova’ya bir ziyaret planlanmıştı. Darbenin arkasında yer alan CIA gibi örgütlerin organizasyonuyla bu ziyaret hiç yapılamadı. Böylelikle hem Türkiye’ye hem de diğer ülkelere, ‘bizden uzaklaşırsanız başınıza bu gelir’ denildi. Bir takım tiyatro yargılamalarla 17 Eylül 1961’de de Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, uydurma dosyalarla ve yalanlarla idam edildi” dedi.
TÜRKİYE ÇOK BÜYÜK BİR TRAVMA YAŞADI
Türkiye’nin çok büyük bir travma yaşadığını söyleyen Kutlu, “1960’lı ve 70’li yıllar bu darbenin gölgesinde geçti. Toplumun kalkınmasının önüne set çekilmeye çalışıldı. Ama 80 sonrasında hele bugün bunun tutmadığını görüyoruz. Merhum Turgut Özal’ın, Necmettin Erbakan Hocamızın ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yönde söylemleri var. Kaderlerini hep Merhum Adnan Menderes’in yoluyla ilişkilendiriyorlar. Onun önünün nasıl kesildiğini hatırlatıyorlar. Mesela Adanan Menderes döneminde imam hatip okulları açılıyor. Bu bile tek başına çok önemlidir. 27 Mayıs 1960 Darbesi unutulmaması gereken, ibret alınması gereken, tarihimizdeki kara bir lekedir” cümlelerini kullandı.