TARZ DEĞİL, FARZ

Esra Akyol

Geçtiğimiz hafta İstanbul Maltepe’de, bir minibüste başörtülü bir lise öğrencisine yine bir bayan tarafından yapılan saldırı gündeme geldi. Genç kızın başörtüsünü çıkaran ve ona tekme atan kadın, “siz teröristsiniz, sizsin yüzünüzden insanlar ölüyor. Sen başın kapalı okuyamazsın” diyerek başörtüsüne olan öfkesini genç kızdan çıkarmış. Tabi olay karakolda bitmiş.

Bu olay bana başörtüsünün her alanda yasak olduğu o karanlık günleri hatırlattı.

Başörtülü olduğu için üniversite kapılarından geri dönen ya da eğitimi için başını açmak zorunda bırakılan genç kızları hatırlattı. O günleri bizzat yaşayan biri olarak bugünlere kolay gelinmediğini en iyi bilenlerden biriyim.

Bu saldırıyı yapan kadının zihniyeti 1990’ların Türkiye’sinden kalma bir zihniyet. Türkiye, bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce türbanlıların üniversiteye girmesini, öğretmenlerin, avukatların, memurların kamusal alanda rahatlıkla işini yapabileceği bir ortamı hayal bile edemezdi. Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, bakanların eşlerinin türbanlı olması söz konusu dahi olamazdı. Çünkü o dönemde türban siyasi bir simge, bir irtica tehlikesi olarak görülüyordu. Onun için her alanda türbanlı kadınların önü kapatıldı. Başörtülü kadınların iki seçeneği vardı; ya başını açacaktı ya da evde oturacaktı. Üniversitelere girmek isteyen türbanlı öğrenciler ‘ikna odalarında’ burs vermek gibi çeşitli vaatlerle başlarını açmaları için ikna edilmeye çalışıldı. Başlarını açan ya da peruk, şapka gibi çarelere başvuran genç kızların yaşadığı psikolojik travmaların izleri yıllarca üstlerinden silinmedi.

Ancak, 2002 seçimlerinden sonra başörtüsü serbestliğiyle ilgili bir umut doğmaya başladı. İktidarın yıllar süren çabaları sonucu 2007 ‘de üniversitelerde başörtüsü yasağı kaldırıldı. 2013’te de tüm kamu kurumlarında yasak kalktı ve artık başörtüsünün ilimin, eğitimin, özgür düşüncenin önünde bir engel olmadığının anlaşılması için bir fırsat doğdu. Başörtülü kadınlar da artık başını açmadan eğitim alabiliyor, milletvekili seçilebiliyor, avukat-hakim-savcı olarak görevini yapabiliyor. Eskiden yemin törenlerinde askerlerin anneleri kışlalardan içeri dahi giremezken, şimdi askeri alanda da işini yapan türbanlı kadınları görmek mümkün. Bunun bir örneğini geçtiğimiz günlerde gördük. Selçuk üniversitesinden mezun olan Merve Gürbüz, ilk türbanlı savaş pilotu adayı olarak eğitim alıyor. Eğitimi tamamladığında ilk türbanlı savaş pilotu olarak tarihe geçecek.

Türkiye’de başörtüsü özgürlüğü kolay kazanılmadı, çok acılar çekildi, çok bedeller ödendi. Ancak çok istenen bir şey elde edilince değeri azalıyor galiba. Serbestlikten sonra Türkiye’de başörtülü kadın sayısı arttı. TÜİK’in 2 yıl önce yaptığı bir araştırmaya göre bu sayı % 71. Fakat bu sefer de tesettürlü kadın sayısı azaldı. Türban değersizleştirildi, ‘başını ört de nasıl giyinirsen giyin önemli değil’ algısı oluşturuldu. Başını kapatan kadın daha rahat giyinmeye başladı. Pahalı tesettür markalarının modaları takip edilir oldu. Sokakta gezerken çok fazla başörtülü kadın görebilirsiniz, ancak tesettürlü kadın çok az bulursunuz.

 

Tesettür sadece saçın kapatılması değil, tüm vücudun kapatılmasıdır. Tesettür, giyimde davranışta ve tüm yaşantıda olmalıdır. Ancak günümüzde Müslüman Türk kadını moda diye bir akıma kapıldı gidiyor. Allah’ın emrini yerine getirdiğini zannedenler ciddi bir gaflete düşüyor. Türbanın saygınlığı azalıyor, başörtüsü amacından saptırılıyor.

Tüm kadınların bu gafletten uyanması dileğiyle…