“Görünüyorum ben de varım!” İçerisinde yaşamış olduğumuz dönemin felsefi mottosu. Her şey görünme üzerine endeksli. Ne kadar görünürseniz o kadar şöhretsiniz. Ne kadar gösterirseniz o kadar meşhursunuz. Dijital çağ diye isimlendirilen bu çağ esasen bir “teşhir çağı” yani görünme ve gösterme çağı. Cesur, cüretkâr, dekolte, transparan vb. kelimelerle meşrulaştırılan teşhircilik artık iyice zıvanadan çıkmış durumda. Adeta tesettür emrine aleni bir savaş açılmış. Bu durum sosyolojik bir tepki mi? Yoksa dijital çağında özendirmesi ve yaygınlaştırması ile psikolojik, psikiyatrik ruhsal bir hastalık mı?
Görünmenin ve göstermenin bir hayat anlayışı bir bilinçli tercih haline geldiği ve buna bağlı olarak da gözetle(n)menin olağanlaştığı yeni bir toplumda, teşhir toplumunda yaşıyoruz. Bu topluma adını veren teşhir kelimesi Arapça olup dilimizde sıkça kullandığımız “şöhret” ve “meşhur” gibi kelimelerle aynı kökene sahiptir. Kelime; gösterme, sergileme, herkese duyurma gibi anlamlara gelmektedir. Ne kadar teşhir edersen o kadar meşhursun. O kadar şöhret olursun.
Meşhur olmak ve şöhret olmak, bedenini, özel hayatını, mahremini teşhir ile oluyorsa o toplumda ciddi bir sıkıntı var demektir. Zira son dönemlerde bu toplumda bilim insanları, düşünürler, edebiyatçılar, ressamlar, hattatlar, mimarlar şöhret olmuyor(istisnalar kaideyi bozmaz). Sesinden sözünden ziyade bedenini açanlar sahnelerde cinselliği köpürten, iç çamaşırlarıyla sahne alanlar meşhur oluyor. Bu rezalet veya kepazelik maalesef sahnede kalmadı. Toplum hayatına sirayet etti. Caddeler, sokaklar, kafeler, AVM’ler bedenini teşhir edenlerle dolup taşıyor. Adeta teşhircilik yarıştırılıyor.
Sosyal medya teşhirciliği tüm toplumlara meşru, modern hayat tarzı gibi dayattı. Göbeğini sallamaktan başka hiçbir mahareti olmayan, önüne inşaat küreği ile dökülen döneri sığır gibi yiyen şahsın sosyal medya takipçileri, yaşadığı ülke nüfusundan fazla ise ve o ülkede Nobel ödülü almış bir bilim adamının mezkurun ileyh şahsın %0.7 si kadar ancak takipçisi varsa bu sosyal medyanın veya dijital çağın teşhirciliği hangi noktaya getirdiğinin en bariz göstergesidir. Veya kendi sosyal medya hesabından kamera karşısına geçerek soyunan bir kadın dakikalar içerisinde binlerce lira topluyorsa artık bu durum sosyolojik ve psikolojik bir travmadır.
Teşhircilik psikologların ifadesiyle parafilik bir hastalıktır. Ağır bir depresyonun bastırılmasıdır. Değersizlik duygusunu kapatma arayışıdır. Onay arayışı eksikliğini giderme zannıdır. Teşhirle kazanılan ilgi maalesef ruhumuzu doyurmaz, hatta daha çok parçalar. Tükenmişlik sendromuna neden olur. Fıtratı bozar, dişil enerjiyi yok eder. Tarihte, tüm uygarlıklarda köleler bedenini teşhir ederlerken hür kadınlar kapalı giyimlidir. (Bu millete Sümerolog diye yutturulan bir müze memurunun başörtüsü veya başörtülüler ile ilgili söylediğinin hiçbir tarihi gerçekliği ve bilimsel yanı yoktur. Çünkü malum kadın ne Sümerolog ne de akademisyendir.) Herkesin bakışına sunulmaz.
Teşhircilik, İngilizce (exhibitionism), “parafilik bozukluk” olarak sınıflandırılır. Bu, kişinin mahrem bölgelerini başkalarına rıza dışı şekilde gösterme arzusunu içerir. Günlük hayattaki açık saçıklık eğilimlerinde de daha "normalleştirilmiş" biçimlerde kendini gösterir. Kabul görme ihtiyacı, teşhir davranışının temel nedenidir. Teşhirci davranışlar çoğunlukla bireyin manevi yoksunluğunu, ruhi değersizlik duygularını telafi etme çabasıdır. Görülmek, onay almak ve beğenilmek bir tür psikolojik takviyeye dönüşür. Çünkü teşhircilik ruhsal bir hastalıktır. Sokaklarımızda maalesef, ruh hastası olduğunun farkında olmayan binlerce klinik vaka örneği dolaşıyor.
Bize özgürlük diye sunulan teşhircilik, maalesef bir hastalık ve ruhsal bağımlılıktır. İllüzyonlar, algı ve manipülasyonlar dünyasında özgürlük bile özgür değil artık. Teşhir toplumu, bedenlerden mahrem mekânlara, duygulardan zevklere kadar her şeyin görsel bir koreografiye dönüştürüldüğü; görünmenin hayatın geneline yayıldığı ve “ayıp” ya da toplum tarafından “hoş karşılanmayan” şeylerin “normalleşmeye” başladığı bir toplumdur. Dünyayla ilişkisinin “bir seyretme ve seyredilme ilişkisine” dönüştüğü teşhir toplumunda insanlar “yaşadıkları hayatın ancak seyredildiği ölçüde değer kazandığının farkında” olarak hareket etmektedirler. Bu toplumda herkesin vitrine koyabileceği ve seyirlik kılabileceği bir şey mutlaka bulanabilir. Bu toplumda fikir, sanat, kabiliyet, maharet, üretkenlik, verimlilik gibi kavramlar çoktan hayat dışına itilmiş kavramlardır.
Bu hastalığın tedavisi, bedeni sergilemenin modernlik, çağdaşlık olmadığının bir psikolojik hastalık olduğunun ve mutlaka tedavi edilmesi gerektiğinin kabul edilmesidir. Soyunmanın, görünmenin kişiyi özgürleştirmediğinin bilakis köleleştirdiğinin genç kızlarımıza telkinidir. Ve gerçek özgürlüğün ve asaletin tesettürde olduğunu toplumda yaygınlaştırmaktır. Ölülerin bile çıplak gömülmediği bir dünyada çıplaklığın ruhu öldürdüğü bilincini oluşturmaktır. Ve özümüze dönüp, tesettürün bedeni yaratanın emri olduğuna yeniden inanmaktır.