TÜRK POLİSİ

Sezai Keskin

‘’Her kim bir hayatı kurtarırsa tüm insanlığı kurtarmış gibi olur.’’ (MAİDE, 32)

 **

Kimdir? Kar tanelerinin çiçeklere toz serper gibi savrulduğu ıssız gecede, ince bir zambak gibi eli kimsesizlere uzanan;
Dalından uçan bir serçenin tomurcuk gagasına avuçlarında buğday taneleriyle dokunan,
Nane şekeri yanaklarını aya okşatan bebekler için, bulutlara güneşin resmini çizen kim?
İlahi esintilerin kalpleri okşadığı sessizlikte, Ay eğilip secde ederken gecenin karanlık seccadesi üstünde, bir füsun gibi fışkırır eğilen alınlardan dualar. Kimdir o, taze kekik kokuları tadında huzuru getiren?

Peki kimdir?
 Sahilde deniz kabukları toplayan saçları buğday sarısı masum çocukların canını;
 Dizinde yavrusunu emziren annenin ırzını;
 Güneş tanyerinin salıncağında salınırken, kızıl bir lalenin yanağına, mavi bulutlardan düşen bir damla olan vatanımı;
 Pamuk elleriyle minik serçeyi okşayan çocuk şefkati ile sevdiğimiz, öldüğümüzde bir çiçek gibi gömüldüğümüz, kısılmış bir sesle öpmek için eğildiğimizde, sanki kucaklar gibi kendine çeken vatan toprağını koruyan?
Ama kim, kim yapıyor bunu?
 Esmer buğdaydan alın teri ve özveri ile yapılan adalet ekmeğini ısıranlara, Gerilmiş yaydan fırlayan binlerce ok gibi esen kim?
 Vatan toprağını pasta gibi dilim dilim bölmeye çalışanları, çılgın rüzgarların kamçısı altında kabarmış, köpürmüş denizin yalçın kayalara gürül gürül atılışı gibi hücumla ölümü ayakta karşılayan kimdir?    Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is gibi yayılan haydutlara, kimdir ileri atılan çevik kaplanın pençe izi gibi?
Bayrağımızın renginin solmaması için, bulutları delen şahin gözler gibi ufukları bekleyen kim, kirpiklerinde çağlayan su?
Kim? Başı lale çiçeği gibi dik göğe uzanan, süt mavisi gözlerinden yayılan şefkati, ılık yağmur tadında yüreğimizi saran, sımsıcak.
 Peki, ama kimdir Türkiye’nin balkonlarına yıldızları asan?
 *
Ey son yeşili taç eden ağaç! bu kutsal vatan toprağının hamuruna karışan şan ve şeref abidesi Polisi seviyorum, sen de sev! Sev sen de; başını sevinçle iki yana sallayarak sevinçle yüzen yunus! Hüzünlü bulutların sarayı dağlar ve gecenin balkonunda seyre dalan gümüş kamer, çılgın rüzgarların savurduğu mor salkımlı kelebekler sevin siz de! Ey Bülbül-i Şeyda! Sesler bahçesinin dertli şairi! Ey inciler, denizde dalgalara karışan! Karanlık ormanlarda, ey usulca akan nehirler! Rüyalarıyla donmuş duran ey kuğular! Ne kadar gül varsa bu vatanda-kırmızı, kokusu Türkiye’yi tutan… Sevin, sevin siz de!
 Ey şefkat ve şecaat abidesi asil Polis! Mutlu, uzun bakışlarım ucundan menekşe gözlerine bakıyorum sessizce, fener gibi yanıp sönen… Ey gözlerimin siyah yangını!
 Sen gidersen bir damla yaş olan bayrağımın rengini bize kim getirecek?
Kim getirecek bize ellerimizi ısıtacak güneşi?  İçimde akan çağlayanlara kim set çekebilir?
İçimdeki volkanları kim söndürebilir? Haykırışlarımı kim durdurabilir?
Gönlümden, kopup gelen duygu kristallerine kim dur diyebilir?
Kimse…
*
Polis, dibine gölge ve serinlik veren ulu çamlar gibi yüreklerimizi saran devletimizin sarsılmaz temeli ve köküdür. Polis olmazsa, devlet olmaz. Polis, namustur, nereden baksa yüzümüze değer, o pür-i pak alnı, sabah yellerinin kanadını dokunarak geçtiği taze kekik kokulu topraktır.
Türk Polisinin kanında Türkiye’nin toprağı; Türkiye’nin toprağında Türk Polisinin kanı vardır…                                                                                                                   Türk Polisi; ormanda yürümeyi, denizi seyretmeyi, mavide yüzmeyi, dağlara tırmanmayı, ovalarda, vadilerde koşmayı, gökyüzünde uçurtma uçurmayı öğreten ve bizi bağrına basan şefkatli baba kucağıdır.
Ey! ne kadar sevsem seni az, ey! ne kadar övsem seni az,
Ey vatan, millet için candan geçen çilek bilekli kahraman!
Yalnız senin sesin adımlıyor papatya yüreğimin dehlizini, yalnız senin nefesin var bu kalpte-gür sada, duası Türkiye’yi saran…
*
Kahraman Polislerimizin, polis haftasını kutlarım…