YALNIZ BİR AĞAÇ

Hakan Bahçeci

Kendi hikayesini arıyor insan ve bu hikâyenin bilinmesini, anlatılmasını, konuşulmasını arzu ediyor. Unutulmamak istiyor kimisi, sürekli anılmak, bahsedilmek istiyor. Çok konuşup çok söylemekle hatırda kalacağını zanneden de var sükunetle bekleyip hiç konuşmayan da. Sual şu ki “kaç kişi senin hikayeni bilirse tatmin olursun?”

Biricik ve “aynı”sız olarak yaratılmış insanoğlu. Kendine özel ve tek oluşundan dolayı kıymetli ve nadir bir varlık olduğunu unutmayasın. Buna rağmen sana benzeyen ya da benzediğin türdeşlerinle yaşıyorsun dünyada. Çokluğun içinde yalnız başına olduğunu anbean hatırlamalısın. Şaşalı, debdebeli, şöhret sarhoşu olmuş biriyle geceleri sokakta yatmak zorunda olan bir kimsesizin hikayeleri aynı zaman ve aynı mekânda yaşanmakta. Yokluğa nasıl sabır lazımsa varlığa sabır daha elzemdir. Varlığa şükür kolay gibi görünse de yokluğa şükür erdemin kapısıdır. Kuş tüyü yastığa baş koyan da soğuk bir gecede kaldırım taşına yatan da aynı hikâyenin peşindeler.

Yalnız bir seyyahsın hikâyenin peşinde. Varlık da yokluk da bu yolun azıklarından. Gözyaşı kadar tebessüm, hüzün kadar ferahlık var güzergahında. Doğumunla başlayan hayatını bir oyalanma vakti kadar misafir edecek bu dünya. Nefesin yetinceye kadar bu dünyaya aitsin ve yaptığın ettiğin bu sadece bu dünya için olmayacak. Zaten dünya dediğin varlık da kendine takdir dilen ömrü geçirmekte nitekim.

Ait olduğun bir vatan, içine doğduğun bir aile, dahil olduğun bir millet olacak. Sokağında yürüdüğün bir şehir, kavgasına tutulduğun bir sevdan olacak. Kirpiklerini ıslatan yağmur, buğusuna vurulduğun demli çay, kuşlarla paylaştığın simit yaşadığın hikâyenin senaryosu olacak. Bu senaryoda senden başkaları da var. Annen, baban, kardeşlerin, sevdiğin, evladın, arkadaşın, dostların, hısımın ve hasmın, düşmanın…   Çevrendeki tüm bu insanların senin için var oldukları kanısına sakın kapılma. Herkes kendi sınavını veriyor.

Kendi yapıp ettiklerinin sadece sana tesir etmeyeceğini biliyorsun. Seni hançerlemek için karşına dikilen celladın imtihanısın, senin imtihanın cellada karşı alacağın tavır, göstereceğin sabır… Sevdalarının toplamı, senin imtihanın için birer vesile olsa da sevdalığından dolayı asıl sınavı verecek olan sevginin kendisi değil, seven ve sevilendir.

Uzun gelecek kimi vakitler, çok uzun hem. Geçmek bilmeyecek zaman ve öyle bir gün gelecek, vaktin nasıl geçtiğine hayret edeceksin. Yorulacak, bitap düşecek, ümidini kaybedeceksin. Yorgun düşüp, adım atamayacağını düşündüğün an kendi hikayenden önce tarihine bakacaksın. Senden önce kaç komutan, kaç asker, kaç mecnun yürümüştü bu yoldan.

Dizlerinde derman kalmayınca arayacağın yer; o yalnız ağacın yalnız gölgesi olacaktır. Sırtında yamalı bir aba, bohçanda kurumuş ekmek parçası, elinde kırık bir asa… Tahayyül ettiğin resmin baş kahramanının sen olduğunu zannediyorsan büyük bir vehme kapılmış olabilirsin. Bu ağacın altında sen kendi hikayenle meşgul olsan da gölgesine sığındığın o yalnız ağacın tarihi, öyküsü, savaşı ve kavgası muhtemeldir ki seninkinden daha devasa olmasın!

Senin yürüdüğün bu yolu daha önce de yürüyenler oldu. Kimi düştü kayboldu, kimi düşeni tutup kaldırdı. Kervanıyla bir tüccar geçti bu ağacın altından, yenilgisine kahreden bir komutan, yavuklusunu alıp kaçmış bir civan… Bu yalnız ağacın altında durup bir nefes alımı kadar beklediler ve anca bu kadarcık bir miras terk edip gittiler.

Yalnız bir seyyah olsan da bu ağacın gölgesinde eğleşip gidenleri unutma, yalnızca senin hikayen yaşanmadı bu ağacın altında. Kendine, kendi derdine düşme. Mesela bu yalnız ağacın hikayesini düşünerek başla işe. Tohumken fidana dönüşünü, fidan iken ulu bir çınar olma yolunda aldığı yolu, yaprağını döküşünü, kar boran fırtınaya karşı geldiğini düşün. Bu ulu ağaç, senin hikayende bir gölgelik yerde eğleşeceğin kadar var anca.