Yarın ölebilirdik

İbrahim Çolak

Birazdan sabah olacak. Geceyi okumakla doldurdum, şimdi sana yazıyorum. 

Seni bir hastanın sağlığı özlemesi gibi büyük bir ateşle özlüyorum.

Sen geldiğinden beri, etrafın hayret verecek kadar muazzam bir güzellikte olduğunu, etrafımı saran güzel kokulu havanın, bir şeyler arar gibi daima kaçan, sonsuz bir şeyi kamçıladığını, hiç bu kadar şiddetle hissetmemiştim. Hislerimi tahlil edemiyor, anlayamıyordum. Ancak bazen, daha sonraları, bu harikulade hissin derinliği beni sarıp, hırsla kucaklıyordu. Böyle anlarda, sanki bir başka dünyanın varlığını duyuyor, hissediyordum. Hava çiçek ve toprak kokuyordu. Yaşadığımız dünyanın haricinde kudretli bir şeyler olmalıydı. Bütün bu ihtişamlı güzellik manasız olamazdı. Kendimi, sihirli, garip keşiflerin eşiğinde hissediyordum. Bazen öyle bir sessizlik çöküyordu ki, daha önce farkına varamadığım bazı şeyleri anlar gibi oluyordum.

Gözlerimiz birbirimizden başka şey görmüyordu. Bakışlarımız her gün biraz daha parlak, her gün biraz daha canlı oluyor, her gün biraz daha çok şey ifade ediyordu. Çok tatlı bir şey gelmişti bakışlarımıza.

Nasıl ki mayıs günleri her çiçeği en gösterişli devrini yaşamaya mecbur ediyorsa bizim yaşadığımız da buydu.

Bazen, açık yürekle konuşmanın coşkusuyla gözlerimiz parlıyor, bazen de heyecandan ne konuşacağımızı bilmez oluyor, boşuna konuşma mevzusu bulmaya çalışıyorduk. Ancak heyecan ve duygu yoğunluğumuz, bulduğumuz konuşma mevzularını da sessizliğe gömüyordu. Yine bazen, aynı şeyleri düşündüğümüzü, düşlediğimizi hissettiğimiz için, konuşmaya lüzum görmüyorduk. Yan yana, el ele olmak yetiyordu. Fazlası, fazlaydı.

Böyle anlarda, bana öyle geliyordu ki, aşamayacağım hiçbir güçlük, üstesinden gelemeyeceğim hiçbir tehlike, taşıyamayacağım hiçbir yük yoktu.

Aynaydın. Sana baktıkça kendime çeki düzen veriyor, toparlanıyordum. Seni seviyor, seni yaşıyor ancak kadere ve ahirete de sana inandığım kadar inanıyordum. Dünyaydın, kaderimdin, imtihandın, aşktın. Ahiretimdin. Bu dünyayı çok da kafama takmadan, asıl olanın ahiret yurdu olduğuna inanıyor, seni yeniden ve yeniden seviyordum.

Yarın ölebilirdik. Hiç olmazsa severken ölelim diyorduk. Sözlerim eksik kaldığında bakışlarınla tamamlıyordun. Hayatta aşk, sadakat, hürmet, asalet, güven gibi şeyleri satın alamazdık. Bunları yaşayarak edinecektik. Birbirimize ihtiyacımız vardı, insanın tek başına yürümesi zordu, elimi tutuyordun, bu önemliydi, ancak bundan çok daha önemlisi birbirimize olan duamızdı. Duasız olmazdı. Dua teslim olmak, dua şikâyeti azaltmak, dua inanmaktı. Ben seninle, bunları konuşmadan konuşmuş olmanın hazzını yaşadığım için sevdim Dağlım. İçinde yaşadığımız zamanla dopdoluyduk. Bu da bize yetiyordu.

Hem ayrı ayrı, hem beraberce arıyorduk. Bir zaman sonra sevmek ve sevilmek de yetmiyordu. İnsan arayandı. İnsan kendi gerçeğini, varoluş amacını, iyiyi, güzeli, merhameti, inceliği arayandı. Arıyor, ararken yine ve yeniden birbirimize rastlıyorduk. Eleştirilerimiz, birbirimizin sırtını sıvazlamak, ikaz, öğüt, uyarı, nasihat her ne varsa, bir elin diğer elin üzerini okşaması gibi oluyordu. Diğer türlüsü küskünlük, gönül kırgınlığı ve incinmişlik oluyordu. İncinenin iyileşmesi zaman alıyordu. Hem ki sevmenin bir diğer adı da incitmemek değil miydi? Yürüyor, arıyor, bir şeyler yapıyorduk. Bir şey yapmamak da bir bakıma hata yapmak kadar kötüydü.

Hem annen ne derdi: “Bir şeyi çok fazla istersen bunu yapman gerekir, oturup dilekte bulunanların eline bir şey geçmez.”

Aşkla sevmenin derinliğinde, iç huzurunda, günümüzde çok ender bulunan bir dostluğa da ulaşıyordu insan.  Bu tür dostlukta konuşmaya, haberleşmeye bile gerek duymadığımız zamanlar oluyordu.

Bir sohbetimizde, sevginin bizi nasıl bunca değiştirdiğini konuşuyorduk. Zorlama izahlardan vazgeçerek, Allah bilir demiştik. Peki, Allah bilir de bunu bulmaya çalışmak bizim görevimiz değil mi diye sormuştum, kendime ve sana. Sorumun cevabını hala verebilmiş değilim, tekrar tekrar Allah bilir diyorum.

Sabah sisi kadar hafif sesini hatırladığımda gülümsüyorum. Gülümsüyorum ve yaz güneşi altında, dağ gölleri kadar güzel, gülümseyen gözlerini görüyorum. Şimdi, henüz affedilmiş bir çocuk gibi, rahat rahat uyuyabilirim.

Dağlım. Bulunduğun yer her neresi olursa olsun, bulunduğun yerde, insanlara huzur veren kişilerden olmanı diliyorum.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!