Yaz güzeline veda

Hasan Ukdem

Demek kalıyorsun burada, benimle gelmiyorsun! dedi Mehmet, Tuana’nın yüzüne kırgın kırgın bakarak. Uzun süre sessiz kaldı genç kız; sonra yorgun bir sesle, gelemem Mehmet, biliyorsun annem… dedi. Genç adam, onu da diyecek ti ki Tuana araya girdi ve lütfen sevgilim bunları kaç gündür kaç kere konuştuk. Ben annemi bırakamam, senin dediğin gibi onu da götüremeyiz, biliyorsun yürüyemiyor, yerinden kalkamayacak kadar da hasta. Çaresiz sustu genç adam, haliyle sessizlik etrafa yayıldı ve karşı dağın ardından batan güneşin gökyüzüne bıraktığı kızıllığa kadar yükseldi.

Bulundukları yer Ege’de termal otellerin ve pansiyonların bulunduğu ve aynı zamanda turistlerin de sıkça uğradıkları bir köydü. Mehmet arkadaşlarıyla tatil için gelmişti buraya. On beş gündür bir otelde kalıyordu. Tuana’yı geldiği günün akşamında köyün turistler için kurulmuş çarşısında bulunan bir giyim dükkanının önünde görmüştü. Bir tişört almış, ayaküstü biraz laflamışlardı. Ertesi gün yine aynı çarşıda yine görüşmüşler ve Mehmet kızın öğleden sonra izinli olduğunu öğrenince ona buraları iyi tanımadığını kendisine eşlik ederse memnun olacağını söyleyince Tuana iş çıkışı evde bir saatlik bir işi olduğunu, ondan sonra buluşabileceklerini söylemişti. Zaten küçük bir yerdi, gezilecek çok bir seçenekleri yoktu. Daha çok tenha dağ yollarında geziyorlar, ağaçların yaz gününü çekilir hale getiren gölgelerinde oturuyorlardı. Doğa güzeldi, sohbet güzeldi ve Mehmet için Tuana güzeldi. Genç kız da onu yakışıklı buluyor ve onun yanında kendini huzurlu hissediyordu.

Yaz günleri uzundu ama süreleri azdı. Mehmet’in sadece on beş günü vardı ve işte son akşama gelmişlerdi. Genç adam görüşmelerinin daha başında açmıştı kalbini genç kıza, o da nefes almak kadar doğal bir şekilde aynı duyguları kendi kalbinde de yaşadığını söyleyivermişti. Mehmet Anadolu’nun güzel şehirlerinden birinden gelmişti, Tuana’yı da giderken kendi memleketine götürmek istiyordu. Oysa genç kızın başka bir hikayesi vardı. Son depremde evleri yıkılmış, babasını, kardeşlerini ve bütün yakın akrabalarını kaybetmişti. Annesi de ayaklarını kaybetmişti çıktıkları enkazın altında. Bir hayır severin yardımıyla buraya gelmişler, onun tahsis ettiği bir evde kalıyorlardı.

Aslında Mehmet’in de birçok çıkmazı vardı. Fakir bir ailenin çocuğuydu, çok başarılı bir öğrenci olduğu için yurt dışında bir okulda okuyordu ve bu sene ikinci senesiydi. Onun okuması için her türlü masrafı karşılayan adam onu ve onun gibi arkadaşlarını başarılarından dolayı ödüllendirmek için bu tatile göndermişti buraya. İkisi de birbirinin hikayesini biliyorlardı ne boşu doldurabiliyorlar ne doluya aldırabiliyorlardı. Son günün akşamında Mehmet, Tuana ile vedalaşmak için geldiğinde elinde katlanmış bir kâğıt vardı, vedalaşmanın sonunda o kâğıdı kıza verdi. Bu bir şiirdi:

Demek yarın kalıyorsun burada

Günün ilk ışıklarıyla ayrılıyorum otelden

Yazı alıp yanıma sonbahara gidiyorum

Batan güneşi bir demliğe bürüleyeceksin

Belki başka bir prens girecek masala

Demek yarın kalıyorsun burada

Bakışlarını katlayıp sakladım bir pozda

Gülüşünü bir çiçek gibi bıraktım

Şiir defterimin hüzzam sayfalarına

Sen mutluluğu giden gemilerden iste

Ismarla tenleri güneş yanığı tayfalarına

Demek yarın kalıyorsun burada

Kalbimin en mutlu atışlarını alarak

Gölgende geçen en mavi günlerimle

Beni uğurlayıp hasretin koylarına

Aklına gelirsem dalgaların sesinde

Usulca uzan Ege'nin kıyılarına

Demek yarın kalıyorsun burada

Mor çiçeklerin ılgımlı sokaklarında

Narları kızartıp, incirleri erdirmeye

Yankılanırken aşkımız otel odalarında

Kim bilir kaç tekneye el sallayacak

Sevdalı ruhlarımız aşk adalarında

Demek yarın kalıyorsun burada

Ege şehirlerinin en güzel kızı

Ay yüzün denizin sularına yansıyacak

Çok üzülürüm doğrusu ışığın sönerse

Yörenin kıvrak ve şen türküleri

Dudağında koyu bir hasrete dönerse

Sevgiyle kalın.