Yılmaz Güney’in Konya’da yaşadığı ilginç olaylar!

Gazetemiz yazarı Ömer Tokgöz, son günlerde de kamuoyu tarafından çokça tartışılan Türk Sineması’nın Çirkin Kral Lakaplı ismi Yılmaz Güney’in Konya’ya sürgün edildiğinde neler yaşadığını anlattı. Yazıda, Yılmaz Güney’le ilgili olarak; Hacıveyiszade, Konyaspor, Saray Lokantası, Konya kabadayıları ekseninde pek çok ilginç ayrıntı yer alıyor.

Son günlerde de kamuoyu tarafından çokça tartışılan Türk Sineması’nın Çirkin Kral Lakaplı ismi Yılmaz Güney’in Konya’ya sürgün edildiğinde yaşadıkları dikkat çekiyor.

Yumurtalık Hâkimi Sefa Mutlu'yu öldüren ve 13 Eylül 1974'te yaşanan olay sonrası 19 yıl hapis cezasına çarptırılan Yılmaz Güney, 5 yıl hapiste kaldıktan sonra 9 Ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden firar etti ve yurt dışına gitti. Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye kaçtı. Yılmaz Güney, 6 Ocak 1983 tarihinde Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Daha sonra Fransa'ya geçti.

Yılmaz Güney'in, bir dönem Konya'da yaşadıkları, gazetemiz yazarı Ömer Tokgöz tarafından kaleme alındı.

İşte o ayrıntılar...

Yaptığım araştırmalara göre Yılmaz Güney'in Konya günleri İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesi 3.sınıfta öğrenci iken yazdığı bir öykü nedeniyle "Üç bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri"nde yer aldığı ileri sürülen toplumu sınıflara bölmek düşünceleri nedeniyle yargılanarak 1.5 yıl ağır hapis ve 6 ay sürgün cezasını Konya'da çekmek için geldiği 1962 Aralık Konya'da 6 aylık sürgün günleri ile başlar, 1963 temmuzunda sona erer. Konya ile bağlantısı ise 1974'e kadar dost olduğu Miço lakaplı Mustafa Saldı ile olan arkadaşlığı kapsamında devam eder, Konya'yı 1974 yılında Konya'da çekeceği film senaryosu üzerine tekrar ziyaret eder, yoğun ilgi ve alaka ile Aksaray yolunda şehir dışında yoğun bir araç konvoyu ile karşılanır.

Yılmaz Pütün Anadolu'nun güneyinden bir insan olarak kendine Güney soyadını seçmiş ve Adana'daki futbol kulüpleri ile de meşhur olma evresinde stadyumda maç başlama seromonisine katıldığı olmuştur, ancak yeşil sahalarda antrenmana katılması, izlemesi ve bir futbol takımı oyuncuları ile fotoğraflar çektirmesi 1963 yılında yalnızca Konya'da ve Konya İdmanyurdu Spor futbol kulübü ile birlikte olmuştur. Miço Mustafa futbolcu, takım kaptanı ve yöneticiliği yaptığı için onunla birlikte sık sık Konya İdmanyurdu tesislerinde bulunmuştur. Güneş Doğarken filmi senaryo akışında Konya İdmanyurdu (Konyaspor) günleri önemli bir yer tutar.

Sinematografik olarak 1963 yılında başrol oynadığı "İkisi de Cesurdu" filmi Konya sürgün günleri ve kabadayı Miço Mustafa ile Konya yer altı dünyasının çatışmaları ve kendi otobiyografisi ve filmdeki Ali Duran karakteri olarak aslında Miço Mustafa üzerine kuruludur, daha sonra kendisine atfedilen kabadayı ve çirkin kral mitosunun temeli bu filmde atılmıştır. İkinci önemli senaryo ve film çalışması yine Miço Mustafa ekseninde "Dolav" semti üzerine kuruludur. Gözaltı ve tutukluluk günleri ve sonrasında yaşadığı hapis, firar ve sürgün nedeniyle Dolav filmi çekilememiş ve asistanı Şerif Gören tarafından 1984 yılında Yılmaz Güney olmadan kurgusu korunarak çekilebilmiştir.

Konya günlerinden aşık olduğu Yasemin takma adlı ve Can diye hitap ettiği Birtek Ünal ile İstanbul'da uzun süre birlikte olmuş ve Elif isimli ilk ve tek kız çocuğu olmuştur...

Vanlı göçmenler ile Hacıveyiszade Mustafa Efendi hocanın ilgilenme süreci ise insani yardımın her dönem geçerli olduğunu, ahd-e vefa süreçlerini beslediğini göstermektedir.

Yılmaz Güney bir röportajında ömrümde en çok imzayı Konya'da attım, sabah akşam olmak üzere 180 kez diyerek espri yapmıştır, kendisinin senet, fatura, borç vb.işlere ve muhasebe yönüne pek dikkat etmediği ve sözlü olarak verilmiş bir çok borç karşılığında film çevirdiği de bilinmektedir.

* ÇİRKİN KRALIN KONYA SÜRGÜN GÜNLERİ NASIL BAŞLADI?

Bir dergide yazdığı yazılar nedeniyle hapis cezasına ek olarak 6 ay Konya sürgünü yaşayan Yılmaz Güney, Konya’da dönemin ünlü kabadayısı Miço lakaplı Mustafa Saldı ile unutulmaz dostluk kurmuş dahası bunu “İkisi de Cesurdu” filminin senaryosunda işlemiştir

Yılmaz Pütün (Güney) İstanbul Üniversitesi 3.sınıfa giderken birkaç dergide hikaye ve yazılar yazmakta iken 1956’da yazdığı “Üç bilinmeyenli denklemler ve eşitsizlik” başlıklı bir öykü yazısı yüzünden 1958’de 7.5 yıl ceza ve 3 yıl sürgün cezası almıştır. İktisat fakültesi 3.sınıfa bir daha dönemeyen Güney’in cezası 1960 ihtilali sonrasında 1.5 yıl ağır hapis ve 6 ay Konya’da sürgün kararı ile temyiz edilmiştir. Böylece hapishaneye giden Güney bir daha da eğitim hayatına hem hapis hem sürgün günleri hem de sinemaya yönelmesi ile dön(e)memiştir.

Yılmaz Güney, Konya’daki sürgün günlerini ise, İsviçreli gazeteci İrina Brezna’ya, “…Sadece hapishanede yatmış olmam nedeniyle kabadayılar bana yardım etti. Yer buldular, altı ay onlarla kaldım. Onlar bana baktılar” diye anlatmıştır.

Yılmaz Güney ülkemiz insanının derdini, garibanlığını, ıstırabını, parsellenen dünyada var olma mücadelesini, geleneklerin baskısını, kentleşmenin ve modernliğin getirdiği çözülmeleri, vefayı, insanımızın neşesini ve sosyal sorunlarını filmlerinde ele almıştır. Kişisel olarak tutkuyla bağlı olduğu kumar müptezelliği ve uyurken bile yanından ayırmadığı, iyi bir keskin nişancı olarak silah tutkusu ise hayatına hem ayrılmaz bir dost hem düşman olarak yön vermiştir. Fail olarak yargılandığı bir cinayet nedeniyle hapis cezası almıştır. Türk sinema tarihine katkıları belirgin bir sanatçı olarak insanımızı anlatan filmleri, soğuk savaş etkisiyle şekillenen siyasal görüşleri, hapishanede çıkardığı politik ve ekonomik analizlerini içeren siyasal duruşu ve analizleri ise eğrisi ve doğrusuyla nesnel olarak ayrıca irdelenmelidir.

Yılmaz Pütün (Güney) 1962 Aralık ayından 1963 yılı Temmuz ayına kadar Konya'da cezası nedeniyle 6 ay sürgün kaldı ve meşhur kabadayılardan Miço Mustafa lakaplı Mustafa Saldı ile iyi bir dostluk kurdu, hatıraları oluştu. Miço Mustafa, Yılmaz Güney’le ilk tanışmaları hakkında şöyle demiştir: “Bir olay üzerine Gazinocu Tahir’i vurmuştum. Saklanıyordum. Güney de beni arıyormuş. Gelmesini istedim. Tahta kapı açıldı. İçeriye hoş gülüşlü, uzun boylu biri girdi. ‘Gardaş seni görmeye geldim.’ dedi, Doğulu olduğunu söyledi.

Konya’da geçen sürgün günlerinde Güney, Dolav semti ile ilgili bir senaryo çalışmasına da imza atmıştır. 1963 yılında "İkisi de Cesurdu" isimli film; Konya’da geçen ve aslında Miço Mustafa'nın hayatını anlatan, kendisinden de öyküler yer alan bir filmdir. Film aynı zamanda Güney’in başrol oynadığı ve sinema dünyasında çıkışa geçtiği bir filmdir.

Konya İdmanyurdu Sporlu futbolcular ile dostluk kareleri, Miço Mustafa'nın kısa süreli Güney isimli bir yazlık sinema işletmesi, Konya’da gönül verdiği bir hayat arkadaşı ve ileriki yıllarda bu ilişkiden dünyaya gelen bir kız çocuğu ise Yılmaz Güney’in Konya günlerinin en unutulmaz hatıralarıdır.

Sürgün nedeniyle günümüzde Alaattin Tepesi'ne yakın bugünlerde yerinde olan Selçuk Otel tarafında bir otel olan Sipahi Palas Oteli’nde kalan Güney, sabah ve akşam emniyete gidip imza atmaktadır. Yılmaz Güney, bir röportajında bugünlere ilişkin bir espri yaparak, “hayatımda en çok imzayı 180 kez Konya’da attım” demiştir.

Zeki Oğuz tarafından kaleme alınan "Sedef Saplı Bıçak Miço" isimli kitapta, Yılmaz Güney'in Konya günleri Mustafa Saldı ile birebir görüşülerek geniş biçimde anlatılmıştır. Ayrıca Sedat Ulugana tarafından yazılan "Cezalı Delikanlı, Yılmaz Güney'in Konya Sürgünü" isimli bir kitapta da bu günler ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. Ayrıca Ahmet Uçar tarafından yazılan Milli Mücadeleden Cumhuriyete Siyasal Sürgünler kitabı Yılmaz Güney’in Konya sürgünü günlerini ele almakta ve kapak resminde Güney’in Miço Mustafa ile olan fotoğrafı yer almaktadır.

*YILMAZ GÜNEY'İN HAYAT ARKADAŞI CAN BİRTEK ÜNAL VE KIZI ELİF PÜTÜN GÜNEY

Yılmaz Güney Konya günlerinde eğlence sektöründe çalışan Yasemin isimli bir kadına aşık olur ve onu da sürgün sonrası 1963 yılında İstanbul’a götürür. Yılmaz Güney’in “Can” ismini verdiği Birtek Ünal ile resmi evlilik yapılmaz ancak 1966 yılında Elif Pütün Güney dünyaya gelir. Güney kızı ile hareketli sinema yaşamına rağmen yakından ilgilenir. Kızı Elif Güney zaman zaman Adana ve Ankara’da kalır, Güney sonraki dönemde kızını tekrar İstanbul’a, yanına alır. Sürgün döneminde ise kızının da yanında olmasını ister. Kızı Elif ölümüne kadar Fransa’da babası ile birlikte yaşamıştır.

*HACI VEYİSZADE MUSTAFA EFENDİ VE KONYALI NAMLI KABADAYILARDAN MİÇO MUSTAFA'NIN AİLESİ VANLI MUHACİRLER ARASINDAKİ BAĞLANTI

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, 1917-1920’li yıllarda Konya'ya gelen Vanlı muhacirlerle ilgilenmiş, yardım etmiş ve kendisini bu kimselere hizmet etmekle borçlu bilmiştir. Miço Mustafa ve ailesi de bu manada hoca efendiden destek görmüştür. Bu bilgiyi hoca efendinin yeğeni ve edebiyatımızda 2. Akif olarak bilinen Ali Ulvi Kurucu bir gazete röportajında söylemiştir. Miço Mustafa ve çevresi bu hamiyetperverliğin bir yansıması olarak hayatlarının her döneminde hem insani planda hem kabadayılık raconu olarak herkese yardımcı olmuştur. Miço Mustafa, yıllar sonra Konya’ya sürgün edilen Yılmaz Güney’e de sahip çıkmış ve kol kanat germiştir.


Yılmaz Güney’in, 1960'lı yıllarda Konya Saray Lokantasında bir yemek sonrası hatırası.

*KABADAYI FİGÜRÜNÜN EVRİMİ VE ORTADAN KALKMASI SÜRECİNDE YILMAZ GÜNEY PROFİLİNİN GELİŞİMİ

Miço Mustafa ve birçok benzer durumdaki kabadayı formatı aslında sade vatandaşa çile ve ıstırap çektiren bir figür olmayıp, bir şekilde garibandan yana olan ve düşküne yardımcı olan zaman zaman da asayiş ihlali nedeniyle hapis yatan insanlardır, hapis yatarak bu kabahatlerinin bedelini de ödemiş insanlardır. Topluma, millete zararlı olanlar, serkeş ve uğursuz olanlar istisnai olarak her yerde vardır, bir de kabadayı olarak Osmanlıdan Cumhuriyete devam ede gelen kahve, kıraathane ve eğlence sektöründe varlık gösteren ve racon kesen kabadayı figürü olmuştur. 1990'lar sonrası memleket de kabadayı, külhanbeyi profilinde kimseler de aynı eski evler gibi teker teker ortadan kalkmış ve mazide kalmışlardır.

Yılmaz Güney ise 12 yıldan fazla hapis ve sürgün yaşamıştır. Hapiste kanser tedavisi görememiştir, hızlı bir hayatı olmuş, silah tutkusu ve kullanımı da hobiden öteye hayatının bir parçası olmuştur. Fakir bir aile çocuğudur. Küçüklükten itibaren simit, gazoz satma, fayton sürücülüğü dahil işlerde çalışmış, lise 2’den itibaren sinemalar arasında film bobinleri taşıyan pursantaj memurluğu denilen bir işte karın tokluğuna çalışarak, filmleri de birkaç kez izleyerek sinemanın büyülü dünyasına aşık olmuştur. Bu arada seyircilerin hangi filme, filmdeki hangi sahne, rol ve aksiyonlara alaka gösterdiğini dikkatle takip etmiş, daha sonra senaryo yazarlığı, oyuncu ve yönetmen olarak filmlerde rol almıştır.

* MİÇO MUSTAFA'NIN KONYA İDMANYURDU SPOR KULÜBÜ İLE İLİŞKİSİ VE YILMAZ GÜNEY'İN FUTBOLCULAR İLE FOTOĞRAFLARININ ANLAMI

Yılmaz Güney’in Konya sürgün günlerinde Konya İdmanyurdu Spor futbolcuları ile fotoğrafları çıkmış ama niye ve ne için yer aldığı konusunda kamuoyunda pek bilgi bulunmamaktadır. Miço Mustafa’nın futbolseverliği ile ilgili yüzeysel bilgileri derinliğine araştıran ve bu fotoğrafların bu yüzden çekilmiş olabileceğini 2020 yılındaki sosyal medya paylaşımında ilk dile getiren ise acizane ben oldum. Bu anlamda Konya spor tarihi hakkında detaylı bilgisi olan Gazeteci Yazar İhsan Kayseri ile vefatından önce hastane ziyaretinde ve farklı zamanlarda her iki kişi hakkında kitap yazan merhum Gazeteci Yazar Zeki Oğuz ve Konya İdmanyurdu Spor’da atletizm alanında dereceler yapan sayın Recai Gıcıkoğlu ile de görüştüm ve sözlü tarih bağlamında Miço Mustafa'nın Selçuk sporda futbol oynadığı ve Konya İdmanyurdu Spor’da ise Genel Kaptan olduğunu teyit ettim.

Miço Mustafa sıkı bir Konya İdmanyurdu taraftarı, o dönemde genel kaptan olarak yönetimde yer aldığı için zaman zaman antrenmanlara Yılmaz Güney ile birlikte gitmiştir. Bu yüzden futbolcular ile bir arada, dostane sportif çekimler yapılmıştır. Dönemin bir diğer önemli kabadayısı “Teccal” lakaplı İhsan Atasagun ise Konyaspor taraftarı olarak bilinmektedir.

* YILMAZ GÜNEY'İN FİLMOĞRAFİSİNE VE KABADAYI İMGELİ FİLM STARLIĞI OLARAK YANSIYAN KONYA GÜNLERİNİ ANLATAN "İKİSİ DE CESURDU"FİLMİ VE BU BAĞLAMDA YAZILAN DOLAV FİLMİ SENARYOSU VE GÜNEŞ DOĞARKEN FİLMİ

Yılmaz Güney, sürgün günlerinde Dolav’daki kahvehaneye ve eğlence yerlerine gitmek dışında film senaryoları üzerinde çalışmıştır. Miço Mustafa ile gazinocu Tahir arasındaki husumetten çok etkilenen Güney, bu yaşanmış hikayeyi senaryolaştırır. Bu senaryo daha sonra Yılmaz Güney’in başrolünü oynayacağı, “İkisi de Cesurdu” filmine dönüşür. Filmde Güney’in canlandırdığı Ali Duran karakteri aslında Miço Mustafa’dır.

Ünlü sinema eleştirmeni ve tarihçisi Agah Özgüç bu konuda şöyle demektedir: “Yılmaz Güney filmlerinde en çok etkilendiğiniz sahne hangisi?

‘İkisi de Cesurdu’nun son sahnesi. O film, Yılmaz Güney’in Konya’daki sürgün döneminin etkileriyle yapılan bir film. Filmde de bir sürgünü oynuyor. Bir sahnede annesine kavuşacaktır, annesinin otel odasında bir fotoğrafı vardır, duvara asılı. O fotoğraf, gerçek annesinin fotoğrafıdır. Tam annesine kavuşmak için trene bindiğinde düşmanları tarafından vurulur. Az önce de söz etmiştim filmdeki küçük kızla olan dostluğu dikkat çeker. Vurulup düştüğünde, o küçük kız da üzerine kapanır. Çocuklara karşı çok hassastı. Çocuklarıyla ‘baba’ sevgisini yaşayamadı; hapishane, çekimler nedeniyle. Filmlerine baktığınızda küçük kızların adı hep Elif’tir, kızından dolayı.”

* DOLAV FİLMİ SENARYOSU VE GÜNEŞ DOĞARKEN FİLMİ

Yılmaz Güney 1974 yılında Konya’yı tekrar ziyaret eder, Miço Mustafa ve arkadaşları kendisini araç konvoyu ile karşılarlar ve basına Dolav semtine ilişkin film senaryosu hazırladığını belirtir, ancak Güney’in devam eden dava, cinayet nedeniyle hapis olması ve daha sonra Fransa’da sürgüne çıkması ile film çekilemez. Film senaryosu bazı değişikliklerle “Güneş Doğarken” ismiyle Miço Mustafa'nın Konya İdmanyurdu takım kaptanlığı odaklı fragmanları ile çekilir. Başrollerde Kadir İnanır ve Hülya Avşar olmak üzere, eski Konya evleri ve yaşantısı eksenli yer altı aleminin iç çatışmalarını, geleneksel aileyi temsil eden Kadir Savun ve mücadeleden yana Halil Ergun karakteri ile muhtemelen Yılmaz Güney ve Miço Mustafa sohbetlerini de anımsatan kareler ve bugün bir kısmı ayakta olmayan Konya evleri, eski otogar kareleri ile belleklerde iz bırakmıştır. Filmin çekildiği tarihte Konyaspor ve Konya İdmanyurdu birleştiği için film Konya İdmanyurdu değil Konyaspor üzerinden ilerlemiştir.

Sürgün sonrası İstanbul’a dönen Yılmaz Güney, Miço’ya Konya’da bir sinema salonu açması önerisinde bulunur. Miço, Dolav tarafında bir yazlık sinema açar, ismini de Güney Sineması koyar. Yılmaz Güney’le olan iletişimin yer yer kopması, film gösterim desteği alamaması ve ticari rekabet sonucu zarar edince Miço Mustafa tarafından işletilen Güney sineması 2-3 yıllık faaliyet sonrası kapanmıştır.

Yılmaz Güney ve Mustafa Saldı ekseninde 1962 ile 1974 yılları arasında devam eden dostluk ve ilişkiler birçok yazı ve eserde yer almış olup özellikle merhum Gazeteci ve Yazar Zeki Oğuz her ikisi için de müstakil birer vefa örneği kitap kaleme almıştır.

Konya Haberleri