YOL AYRIMI İKİLEMİ

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

          Ülke ekonomileri, öncelikle kendi eksenleri etrafında, sonra da dünya ekonomisi etrafında dönmeye devam ediyor. İşin ilginç ve gözden uzak tutulmaması gelen tarafı ise günümüzde her ülke, başta ekonomi olmak üzere siyasi, toplumsal, etnik, demografik ve demokratik olmak üzere iç sorunlarını çözme uğraşı verirken, aynı zamanda dünya siyasi ve ekonomisine olumlu veya olumsuz katkıda bulunmaktadır. Küreselleşmenin yirminci yüzyılın son yarısına göre, ülkeleri artık daha bir sıkı kıskacına aldığı yirmi birinci yüzyılda, her ülke hem av hem de avcı konumundadır. Ekonomilerinin omurgası reel üretim üzerine inşa edilen ülkeler genelde avcı konumunda yerlerini alırlarken, politikalarını kısa vadeli, seçimden seçime ve popülist hesaplar üzerine kurgulayan, finansal araçların yanı sıra döviz, altın ve gayri menkul gibi çarpan ve hızlandıran etkisi doğurmayan üretimin ikinci plana atıldığı alanlardan elde edilecek geçici nitelikteki toplam arz ve toplam talep kaynaklı gelirlere göre, ekonomilerini dizayn etmeye çalışan ülkeler ise, avlanan konumundan kendilerini kurtarmaları mümkün değildir. Yani bu ülkelerin ekonomileri global ölçekte ortaya çıkan olumsuzluklardan kolayca etkilenen, dış ticaret ve cari dengeleri negatif bakiye veren, iç borç ve dış borçları yüksek miktarlara ulaşan, enflasyon, işsizlik, büyüme rakamları olumsuz trendler gösteren ve tüm bunların neredeyse tamamı aynı anda ortaya çıkan, üstelik demokrasi ve temel insan hakları kavramları toplum tarafından tam olarak özümsenemeyen kırılgan yapıdadırlar. Genellikle gelişmekte olan ekonomiler şeklinde sınıflandırılan söz konusu ülkelerin içine düştüğü bu girdaptan çıkarak zincirlerini kırabilmesi için, ortak çıkarlar etrafında ve bir birlik tabanında, toplumsal kalkışmayı başarmaları gerekmektedir. Ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve demokratik açıdan, aynı anda hep birden ve birbiriyle uyumlu olmak şartıyla, politika geliştiremeyen ülkelerin gelişmiş ülkeler sınıfına atlamaları mümkün değildir. Kendi toplum yapılarına uygun politikaları devreye sokmakta ve objektif olarak uygulamalarında gösterdikleri başarı oranında, toplumsal refah ve huzur düzeyleri de, şüphesiz artacaktır.                              

          Tüm ülkeler av ve avcı konumundaki durumlarını, doğru ve net bir şekilde belirleyip büyük resim içindeki yani dünya ekonomisindeki yerlerini doğru tespit etmelidirler. Bu tespitte ülkeleri yöneten siyasetçiler tarafından yapılacak bir yanlış hesaplama yada popülizmin kuyruğuna takılarak gerçeklerin ört bas edilme yoluna gidilmesi, kangren olan parmağın kesilmeyip zehrin tüm vücudu kaplayarak ölmesiyle sonuçlamasından başka bir sonuç getirmeyecektir.

          Ekonominin sirkülasyonu yani para, mal ve hizmetlerin karşılıklı etkileşimiyle gidiş gelişi, ülke içinde olduğu gibi ülkeler arasında da sürmektedir ve tabi ki bu trafikten ülkelerin bir şekilde etkilenmemesi olanaksızdır. Her kırk beş günde yapılan FED toplantısı ve alınan karaların ne olacağıyla ülkelerin nasıl, ne boyutta etkileneceği, tüm dünyanın üzerinde odaklandığı en temel ekonomi olayıdır. Ayrıca FED kadar olmasa da, önemli bir coğrafya, nüfus, ve gelir gücüne sahip AB ekonomisinin parasal kanadını temsil eden ECB’de alınan kararlarda, dünya ekonomisinde ciddi oranlarda etkiler meydana getirmektedir. Diğer yandan Çin, Japonya, Rusya gibi büyük hacimli GSMH’lara sahip ülkelerde durgunluk, emtia ürün fiyatlarının yüksek volatiliteye bağlı istikrarsız büyüme hızlarının olumsuz yansımaları da göz önüne alınınca, hatta FED ve ECB kararları yanında Çin, Japonya ve Rusya ekonomisindeki sorunların toplamından tek başına daha da etkili olan Trump’ın, agresif, liberal ekonomi kurallarına aykırı, kısa vadede ABD’nin lehine ancak uzun dönemde ABD ekonomisinin yanında dünya ekonomisini de sıkıntıya sokacak politikalarda ısrar edeceği de anlaşıldığına göre, üzerinde yaşadığımız yerküre üzerinde en azından kısa dönemde istikrarsız bir süreçle karşılaşılması sürpriz olmayacaktır.

          Mercekleri Türkiye üzerine çevirdiğimizde, herkesi kapsayan yukarıda sıralanan faktörler üzerine, yaklaşan 16 Nisan’da yapılacak referandum sürecinin taşıdığı riskler üzerinden toplumu ayrıştıracak derecede yapılan sert ve seviyesiz tartışmalar, devam eden jeopolitik riskler gibi sis bulutu arasında, istihdamı artırma amaçlı uygulamaya konulan ekonomi teşvik paketleri, işverenin yeni işe alınan işçinin sigorta maliyetini devletin karşılaması gibi, ceteris paribus, gerçekten önemli kararların ekonomimizde beklenen canlanmayı sağlanması, istihdamı artırması beklenebilir mi? Hepimiz aynı gemideyiz, iktidarı, muhalefeti, Türkü, Kürdü, Lazı, Boşnakı, Romanı, Gürcüsü vb. ile. Yaptığımız her eylem ve sözü Türkiye gemisinin zarar görmemesi ortak paydasını dikkate alarak yaparsak, sonuçta toplumsal ortak kazancımız çok daha büyük olacaktır. Tersi ise kısır döngü; güdük siyasi çekişmeler, düşük GSYH ve kişi başına düşük GSYH, daha adil olmayan gelir dağılımı, sonuçta düşük toplumsal refah…   

 

          Soru: Uygulamaya konulan ekonomi teşvik paketleri piyasalara can suyu olur mu? Neden? 

          Sözün Gözü: Zalime zalim deyip karşısına dikileceksin, eğer adamsan.