ZENGİN TABLOYA ZENGİN MENU

Prof. Dr. Önder Kutlu

25. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi her bakımdan zengin bir meclis. Farklı din, ideoloji ve etnik kökenden insanların temsil edildiği bir tablo ortaya çıktı. Demokrasilerde bu normal karşılanan bir durumdur. Toplum kendi iradesiyle kendini yönetecek kişi ve kadroları seçer. Kimler seçilirse, yetkiyi onlar kullanır.

Ama aklımı kurcalayan bir takım sorular da yok değil. TBMM o kadar renkli ki, sormadan edemiyorum: Acaba diyorum memleket de bu kadar renkli mi? Bu vekillerin tamamının toplumsal tabanı var mı? Bu konuda ciddi kuşkularım var.

Söz gelimiz HDP milletvekillerinin her biri ayrı bir ‘dünya’. Ezidi milletvekilinin Türkiye’de toplumdaki karşılığı ne olabilir? Gay milletvekilini toplum kaldırabilir mi? Terör suçlarından mahkûm olan bir vekil kimi temsil eder? Toplumun genel davranış kalıpları ve tercihleri hilafına bir durum bu.

Seçmen normal şartlar altında o özelliklere sahip çıkmayacağı gibi, milletvekili olmasını düşünemez bile. Hakaret ve küfür için kullanılan kelimeyle kendini tanımlayan insanların bulunduğu bir organ millet adına karar veriyor.

Yaşadıkça başka neler göreceğiz diye düşünmeden edemiyorum. İnsanların bireysel tercihlerine, etnik kökenlerine, inançlarına bir şey demem. ‘Herkesin dini kendine’.

Beni kaygılandıran şey, şahsıma ve aileme kendi inanç ve değerlerini dayatmaya çalışıp, çalışmayacakları noktası. Sonuçta millet adına karar verme mevkiindeler. Anayasa gereği milletvekilleri sadece seçildikleri bölgeleri ve kendilerine oy verenleri değil, ülkenin tamamını temsil ediyorlar.

İstemeden vekâlet verdiğimiz insanların karar ve tercihleri tüm toplumu etkiliyor. Dahlimiz yok, ama sonuçtan etkileniyoruz. Bizi temsil eden kesimler bizim adımıza karar veriyorlar. Açıkça söyleyeyim: Şeytana tapan biri beni temsil edemez. Aynı şekilde cinsel tercihleri bozuk, fıtrata ters ve düşman sapıklar da aynı durumda.

Dolayısıyla aynı gemide yer alan kişiler bizi etkileyebilirler. Gelecek nesillere dönük kararlar alırken mutlaka meşrebine uygun şekilde hareket edeceklerdir.

Şimdi bu vasatta kaygılanma da sakin ol. Üzülme de hiçbir şey olmamış gibi davran. İçim almıyor. Kabullenemiyorum. Beni etkilemese, ‘her koyun sadece kendi bacağından asılsa’ laf etmem. Kimsenin bekçisi değilim, şahsım, ailem, yakınlarım, kardeşlerim ve dostlarımla ilgili müdahil olabilirim. Ama tercihini açıkça yanlıştan yana kullanana laf etmem. Cenab-ı Allah bile şeytana kıyamet gününe kadar mühlet veriyor, ben niçin kendimi paralayayım.

Önümüzdeki dönemin ruhuna uygun şekilde, milletin derin irfan ve değerlerini taşıyan insanların hükümette olmasını isterim. Parti tercihim bireysel anlamda bulunsa bile, hükümette bulunmalarını sağlama yetkim ve gücüm bulunmadığı için, partizan davranmam. Her görüşe de saygı duymam. Bana ve değerlerime saygı duymayan, ortadan kaldırmaya çalışana müsamaha göstermem.

Koalisyon uzlaşma gerektiriyor. Lakin temel insan haklarında uzlaşma aranmaz. Bu canı, bu bedeni veren bize sormadı. Alırken de bize sormayacak. Öyleyse bu beden ve cana dair hak ve sorumluluklar noktasında da aynı tavrı sergileyebiliriz. İnsan hakları, insan olanların haklarıdır. İnsan kılığında, insanlığa aykırı tutum ve davranış içinde olanlara o hak tanınamaz.

Düşünce ve inanç, vücut bütünlüğü gibi temel haklar bu noktada önemli. Hükümete gelen partiler bize bu açıdan dayatma yapamazlar.

Milletvekillerinin çeşitliliğine laf etmemekle birlikte, bizi de ‘çeşitlendirmeye’ çalışırlarsa sıkıntı olur dedik. Bu cümleden olarak; demokrasilerde çoğunluğun yönetmesinin yanında azınlığın korunması gerektiğini ifade ediyoruz.

Seçim ve propaganda döneminde kullanılan söylemler, sandık güvenliğini ihlal eden ve silahla tehdit muhabbeti yapan şahısların muhtemel tutumları izlemeye devam edeceğiz.

Koalisyon görüşmesi yapan siyasiler bu kaygılarımızı dikkate almak durumundalar. Hayatımıza kasteden ve terörü övenle aynı hükümette olmayı kim içine sindirebilirse, ona karşı da aynı tavrı sergileriz.  Terör bizi ve değerlerimizi hedef alıyor.

Teröristle aynı hükümette yer alan da aynı durumdadır.