Süleymani suikastı sonrası süreçte Haşdi Şabi'nin geleceği

Irak’ta İran’a yakın milis grupların ABD’yi ve Irak’taki ABD varlığını doğrudan hedef alması ve buna karşı ABD’nin de aynı tonda milis gruplara cevap vermesi Irak'ı şiddet sarmalına sürüklüyor.
Süleymani suikastı sonrası süreçte Haşdi Şabi'nin geleceği

Irak’ta DEAŞ'ın 2014’te Irak topraklarının büyük bir bölümünde hakimiyet sağlaması sonrasında tartışmalı bir aktör olarak ortaya çıkan Haşdi Şabi ve yeniden sahneye çıkan milis gruplar, Irak’taki temel dinamiklerin belirleyicisi haline gelmiş görünüyor. Özellikle son dönemde ABD-İran arasındaki gerginliğin Irak’ta bir çatışmaya dönmesi ve buna milis grupların da dahil olması, Haşdi Şabi ve Şii milis grupların Irak’taki durumunu ve buna bağlı olarak Irak’ın geleceği konusundaki tartışmaları yeniden gündeme getirdi.

Zira Irak’ta 1 Ekim 2019’da başlayan ve halen devam eden protesto gösterilerinde, hem protestocuların milis gruplara verdiği tepkinin boyutu hem de milis grupların protestoculara yönelik şiddet yanlısı yaklaşımı, Irak’ı bir çıkmaza doğru sürüklüyor. Bununla birlikte Irak’ta İran’a yakın milis grupların ABD’yi ve Irak’taki ABD varlığını doğrudan söylemsel ve eylemsel düzeyde hedef alması ve buna karşı ABD’nin de aynı tonda milis gruplara cevap vermesi çatışmayı daha da körüklüyor. Bu çekişme İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'in öldürülmesi sonrası daha da belirginleşti.

Haşdi Şabi’ye üye silahlı güç kadar, belki de daha fazla, dışarıda bulunan bir milis gücü varlığından bahsediliyor. 2019’un yaz aylarında ABD’nin Irak merkezi hükümetine bu milis grupların kapatılması ilişkin bir liste verdiği yönünde iddialar ortaya çıkmış, Irak merkezi hükümeti bu iddiaları yalanlamıştı. Ancak ABD, İran’a yönelik uyguladığı ekonomik ve siyasal yaptırımların kapsamında Orta Doğu’da saha operasyonları yürüten Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü listesine alırken, bu sürecin Irak ayağını ülkede İran’a yakınlığıyla bilinen figürler ve kurumlar üzerinden yürütüyor.

Bu durum Irak merkezi hükümeti üzerinde de ciddi bir baskı ortaya çıkarmış durumda. Türkiye’de, Haşdi Şabi yapılanması doğrudan İran ile bağlantılı yapı olarak biliniyor. Ancak Haşdi Şabi Kasım 2016’da çıkarılan bir yasa ile yasal bir statüye kavuştu ve polis veya orduyla eşdeğer hukuki haklara sahip oldu. Bu anlamıyla Haşdi Şabi her ne kadar milis grupların bir çatı organizasyonu olarak ortaya çıkmış olsa da artık Irak devletinin resmi bir güvenlik gücü. Buna rağmen Haşdi Şabi’yi oluşturan milis gruplar da siyasal duruş, kimlik ve bölgesel konuma göre farklılaşıyor. Daha açık bir ifade ile İran’a yakın grupların yanı sıra, Irak milli kimliğine sahip ve doğrudan Irak’taki Şii dini merciinin desteklediği gruplar var. Bununla birlikte, Şii ve Sünni aşiretlerin oluşturduğu milis yapılanmalarının sayıları da göz ardı edilmemesi gerek bir faktör. Ayrıca Haşdi Şabi’nin adını kullanarak "çetecilik" yapan milis gruplarının bulunduğunu da vurgulamak gerekiyor. Nitekim bu gruplar üzerinden Irak’ta her türlü illegal eylem ve faaliyetler yürütülüyor. Bu grupların çoğunun İran tarafından kaçakçılık, illegal ticaret, suikast gibi eylemlerde kullanıldığı Irak’ta yaygın bir kanaat.

Haşdi Şabi dışındaki milis grupları

Mevcut durum itibarıyla 144 bin kişinin Haşdi Şabi bünyesinde devletten maaş aldığı biliniyor. Bu kişilerin büyük bölümü temelde milis grupların üyeleri. Zira Haşdi Şabi çatısı altındaki milis grupların her biri ordu ve polis yapılanmalarında olduğu gibi Haşdi Şabi Tugayı olarak anılıyor. Örneğin, 29 Aralık 2019’da ABD’nin Bağdat’taki Büyükelçiliği’ne yapılan baskına neden olan, ABD’nin 27 Aralık 2019’da Suriye-Irak sınırında yaptığı hava operasyonunda hayatını kaybeden Ketaib Hizbullah militanları, Haşdi Şabi’nin 45. Tugayı olarak biliniyor. Bu noktada "yumurta-tavuk" ilişkisine benzer bir şekilde Haşdi Şabi ve milis gruplar konusunda büyük bir karmaşa olduğunu söylemek mümkün. Zira her ne kadar yasal bir düzenleme ile resmi bir güç haline getirilmiş olsa da Haşdi Şabi dışında hareket eden milis yapıların kontrol altına alınamamış olması büyük bir sorun teşkil ediyor. Nitekim Kasım 2016’da çıkarılan Haşdi Şabi yasasında milis gruplara ilişkin bir düzenleme de olmaması, Irak hükümetini zorluyor. Yani milis grupların üyeleri Haşdi Şabi bünyesinde resmi bir kimlik kazanırken, yasada milis grupların statüsü konusunda hiçbir maddenin yer almamış olması hükümetin milis gruplara ilişkin pozisyonunu zayıflatıyor. Bu da milis gruplara hareket alanı sağlıyor.

Zira bugün itibariyle Irak’ta faaliyet gösterdiği bilinen 70’ten fazla Şii milis grubu var ve bu grupların üye sayılarını tahmin etmek hiç de kolay değil. Haşdi Şabi’ye üye silahlı güç kadar, belki de daha fazla, dışarıda bulunan bir milis gücü varlığından bahsediliyor. 2019’un yaz aylarında ABD’nin Irak merkezi hükümetine bu milis grupların kapatılması ilişkin bir liste verdiği yönünde iddialar ortaya çıkmış, Irak merkezi hükümeti bu iddiaları yalanlamıştı. Ancak ABD, İran’a yönelik uyguladığı ekonomik ve siyasal yaptırımların kapsamında Orta Doğu’da saha operasyonları yürüten Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü listesine alırken, bu sürecin Irak ayağını ülkede İran’a yakınlığıyla bilinen figürler ve kurumlar üzerinden yürütüyor. Bu bağlamda, Şubat 2019’da Haşdi Şabi bünyesindeki Hareket en-Nuceba ve lideri Ekrem el-Kaibi terör listesine alındı. Yine aynı yılın ağustosunda İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Irak’taki yapılanmasına silah temin ettiği iddiasıyla South Wealth Resources Company adlı şirket ve iki yöneticisine yaptırım kararı alındı. Ayrıca, ABD Hazine Bakanlığı 6 Aralık 2019'da Haşdi Şabi’nin bileşenlerinden Asaib ehli’l Hakk’ın lideri Kays el-Hazali ve kardeşi Lait Hazali, İran Devrim Muhafızlarının Irak'taki operasyonlarını yürüttüğü düşünülen Hüseyin Falih Aziz el-Lami ve Iraklı iş adamı Hamis el-Hancar yaptırım listesine ekledi.

Öte yandan ABD’nin, 3 Ocak’ta Irak'ın başkenti Bağdat'ta havaalanına düzenlediği saldırıda Kasım Süleymani ve Irak’taki Haşdi Şaabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesinin hemen ardından 4 Ocak’ta halihazırda yaptırım listesinde bulunan Asaib Ehl’il Hak "Yabancı Terör Örgütleri" listesine, örgütün lideri Kays el-Hazali ve Kays’ın kardeşi Laith Hazali de "Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Teröristler" (SDGT) listesine dahil edildi. Yine sosyal medya platformu Twitter da 31 Aralık 2019'da ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği binası önündeki eylemlerde yer alan Kays el-Hazali'nin hesabını sildi.

Milis gruplar devlet otoritesini zayıflatıyor

Adil Abdulmehdi’nin başbakanlığı döneminde de Haşdi Şabi üzerindeki kontrolün artırılması için ABD’nin ciddi baskı yaptığı biliniyor. Nitekim 2019 yılının son aylarında Haşdi Şabi’nin yapısında da bir değişikliğe gidildi ve başkan yardımcısı pozisyonu ortadan kaldırıldı. Bu adımın atılmasındaki en büyük amacın Irak’taki milis yapılarla İran arasındaki irtibat noktası olarak bilinen ve 3 Ocak’ta ABD’nin saldırısı sonucu İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile birlikte Bağdat’ta öldürülen Ebu Mehdi Mühendis’in devreden çıkarılması olduğunu söylemek mümkün. Nitekim Haşdi Şabi bünyesindeki bu değişiklik büyük tepki toplamış ve Ebu Mehdi Mühendis görevinden ayrılmamıştı. Ancak ABD’nin saldırısıyla ortadan kaldırılmış oldu.

Protesto gösterilerinde milis yapılanmalara karşı ciddi bir tepkinin olması ABD açısından bir avantaj. Bu noktada atılması gereken en önemli adımlardan biri çabuk bir şekilde seçilecek yeni başbakanla devlet aygıtının yeniden kurulması. Güçlü bir devlet yapısının ortaya çıkması Haşdi Şabi’deki dağınıklığı engellerken, aynı zamanda İran’ın etkisini de sınırlayabilir. Bu da hem Irak’ın hem de bölgenin faydasına olacak bir durum.

Ancak Haşdi Şabi’nin yasal bir güç olması, hem Irak hem de ABD için yasal bir sınırlılık getiriyor. Zira aslında ABD’nin Kasım Süleymani ile birlikte Ebu Mehdi El-Mühendis’e yönelik yaptığı suikastte, Haşdi Şabi’nin resmi güvenlik gücü olması hasebiyle Irak’ın bir komutanını öldürmüş olması, Irak’ın egemenliğinin ihlali. Ancak Irak merkezi hükümetinin buna karşı resmi ve güçlü bir tepki verecek gücü yok. Bu anlamıyla Irak’ta hükümet devlete sahip çıkmakta yetersiz kalıyor. Bu nedenle ülkede idari, siyasi ve askeri boyutta bir güç boşluğu ortaya çıkıyor. Nitekim Haşdi Şabi de halen devlet tarafından sahiplenebilmiş ve tam olarak kontrol altına alınabilmiş değil. Halen milis grupların Haşdi Şabi üzerinde yoğun bir etkinliği söz konusu. Bu etkinliğin en önemli nedenlerinden biri milis yapıların kurduğu siyasi organizasyonların aynı zamanda da siyasetin en etkili figürü haline gelmeleri. Zira Mayıs 2018’de yapılan seçimlerde Bedir Örgütü liderliğinde 15 milis grubun siyasi organizasyonlarının bir araya geldiği Fetih Listesi, Mukteda es-Sadr’ın Sairun Koalisyonu’nun ardından 48 milletvekili ile ikinci sırayı aldı. Mukteda Sadr ise 54 milletvekili ile seçimlerden birinci olarak çıktı. Sadr’ın da liderliğini yaptığı Seraya es-Selam gibi güçlü bir grubu olduğu düşünüldüğünde, milis yapıların Irak siyasetine etkin bir şekilde sirayet ettiğini söylemek mümkün. Bu durum, Irak’taki devlet kurumsallaşması için büyük bir probleme yol açıyor. Zira devletteki kurumsal yapının bir türlü sağlanamaması, milis yapıların devlet üzerinde etkili olmasını beraberinde getiriyor ve devlet milisleşiyor. Böylece milis yapılar devlet aygıtlarını kullanarak daha da güçleniyor ve devletin kurumsal meşruiyeti zayıflıyor.

İran, Irak'taki ABD nüfuzunu kırmaya çalışıyor

Nitekim bu durum Haşdi Şabi yapılanmasında daha da belirgin. Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi Mühendis’in öldürülmesi, İran yanlısı milis grupları konsolide etmiş durumda. Mukteda Sadr’ın öncülüğünde İran’a yakın milis gruplar olarak bilinen Hareket en-Nuceba, Ketaib İmam Ali, Ketaib Seyyid Şuheda gibi milis grupların liderleri İran’ın Kum kentinde bir dizi görüşmeler yaptı. Mukteda Sadr’ın da problemli olduğu bilinen, ABD’nin terör örgütü listesine aldığı Hareket en-Nuceba lideri Ekrem el-Kaibi ile aynı karede görüntü vermesi ABD’ye karşı önemli bir mesaj niteliğindeydi. Öte yandan İran’a en yakın gruplardan biri olan Bedir Örgütü’nün önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen ve Haşdi Şabi’nin Operasyonlardan Sorumlu Komutanı olan Ebu Ali el-Basri’nin Haşdi Şabi Heyeti tarafından Ebu Mehdi Mühendis’in yerine atandığına yönelik çıkan haberler dikkat çekici.

Hatta İran’ın Kasım Süleymani’nin yerine Lübnan Hizbullahı lider Nasrallah’a Şii milis grupları toparlama görevini teklif ettiği konuşuluyor. Böylece İran’ın milis yapılar üzerinden Haşdi Şabi ve Irak siyasetinde ABD’nin etkisini kırmaya çalışacağı yorumunu yapmak mümkün. Bununla birlikte Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi Mühendis’in yerine geçen/geçecek kişilerin aynı etkiyi ortaya çıkaramayacak olması da Irak devletinin kurumsal kontrolü açısından bir şans. Burada Irak’taki protestoların hesaba katılması gerekiyor. Protesto gösterilerinde milis yapılanmalara karşı ciddi bir tepkinin olması ABD açısından bir avantaj. Bu noktada atılması gereken en önemli adımlardan biri çabuk bir şekilde seçilecek yeni başbakanla devlet aygıtının yeniden kurulması. Güçlü bir devlet yapısının ortaya çıkması Haşdi Şabi’deki dağınıklığı engellerken, aynı zamanda İran’ın etkisini de sınırlayabilir. Bu da hem Irak’ın hem de bölgenin faydasına olacak bir durum.

[Bilgay Duman Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Irak Çalışmaları koordinatörüdür]

Kaynak: