Sultan Alparslan’ın destanı: Malazgirt
Büyük Selçuklu Devleti Sultanı ve tarihteki en büyük hükümdarlardan biri olan Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferi ile Türklere Anadolu'nun kapılarını açarak Türk tarihinde bir destana imza attı.Konuyla ilgili bilgiler veren Prof. Dr. Ayşe Dudu Kuşçu, Malazgirt Zaferi’nde Sultan Alparslan’ın destan yazarak tarihe geçtiğini söyledi
Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alpraslan, örnek teşkil edecek askeri, siyasi ve manevi yönüyle Malazgirt Savaşı’nın destanını yazdı. Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Ortaçağ Tarih Ana Bilim Dalı Öğretim ÜyesiProf.Dr. Ayşe Dudu Kuşçu, tarih açısından büyük önem arz eden Sultan Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’nda ne gibi adımlar attığını, nasıl bir süreç yaşadığını anlattı.

‘HEM SİYASİ HEM DE ASKERİ DEHAYDI’
Sultan Alparslan’ın hem siyasi hem de askeri bir deha olduğunu vurgulayan Ayşe Dudu Kuşçu, “Sultan Alpaslan, Selçuklu Devletinin kurucusu olan Tuğrul Bey’in kardeşi Çağrı Bey’in oğludur. 1031 veya 1032 yıllarında Ceyhun civarında doğmuştur. Bu tarih yaklaşık olarak Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan 10 yıl öncesine tekabül eder. Çağrı Bey’in 3 oğlundan biridir. Çağrı Bey askerlik açısından kardeşi Tuğrul Bey’e göre daha üstün meziyetlere sahiptir. Devleti kuran Tuğrul Bey siyaseten bir dehadır. Çağrı Bey ise askerlik dehasıdır. Bu nedenle Alparslan onun oğlu olarak askeri anlamda çok iyi yetişmiştir. Kendisinin çok iyi ok attığı ve hatta 1072 yılından ölünceye kadar hiçbir zaman okunun şaşmadığı söylenir. Böylesine iyi yetişmiş bir liderdir. Öte yandan Sultan Alparslan sadece askerlik açısından değil siyaseten de iyi yetişmiştir. 1063 yılında Tuğrul Bey vefat ettiğinde Sultan Alparslan Kazvin bölgesinde bulunuyordu. Tuğrul Bey’in çocuğu olmadığı için kendisinden sonra Selçuklu tahtına yine Çağrı Bey’in oğullarından yeğeni Süleyman’ın geçmesini vasiyet etmişti. 1063 yılında Tuğrul Bey’in ölümü üzerine Alparslan, Süleyman’ın veliahd olmasını kabul etmeyip, Selçuklu tahtını ele geçirmek üzere derhal Kazvin bölgesinden hareketle Selçuklu başkenti Rey’e yöneldi. Süleyman’ı yendi. Kısa bir süre sonra taht iddiasında bulunan amcası Arslan Yabgu’nunoğlu Kutalmış’ıda Damegan mevkiinde yenerek 1064 yılında Selçuklu tahtına geçmeyi başardı” şeklinde konuştu.

‘SON DERECE HAREKETLİ VE ÇEVİKTİ’
“Sultan Alparslan son derece hareketli ve çevik bir sultandı” diyen Kuşçu şöyle devam etti:” Alparslan tahta geçtikten sonra Selçuklu Devleti’nin durumunu çok iyi tespit etmiştir. Selçuklular’ın temel politikalarını iyi anlamıştır. 1040’dan itibaren Selçuklu Devleti’nin Doğu ve Batı olmak üzere iki temel politikası vardır.Devletin Doğusunda Karahanlılar vardır. Devletin Batısında ise daha geniş bir dünya vardır. Bu çerçevede Bizans, Fatımiler ve bütün İslam dünyası devletin Batı tarafındadır. Bu sebeple daha çok Batı siyasetinde yoğunlaşmışlardır. Karahanlılarla başlangıçta iyi anlaşarak aralarında kız alışverişi yapmışlardır. Selçuklu devleti başlangıçta kendi soydaşları olan Karahanlılarlaiyi geçinmeye çalışmıştır. Örneğin Alparslan, oğlu Melikşah’aKarahanlı melikesini gelin olarak almıştır. Melikşah’ın eşi meşhur Terken Hatun bir Karahanlımelikesidir. Sultan Alparslan kendi siyasi ömrü süresince ki, bu 9 yıl kadardır, Batı politikasının iki ayağından biri olan Bizans ve Fatımiler meselesine oldukça önem vermiştir. O dönemde Bizans’ın elinde Anadolu var ve kısmen de Trakya bölgesi var. Bu sebeple Selçuklular Bizans’ın elinde bulunan Anadolu’yu ele geçirmek için daha devletin kuruluşundan itibaren sistemli politika yürütmüşlerdir. Bu iki açıdan önemlidir. Birincisi Anadolu’yu vatan edinip bir Türk yurdu haline getirmek, ikincisi Bizans ile gaza ve cihad ideali çerçevesinde mücadele etmek. Bu bakımdan Selçuklular için Anadolu bir hedeftir.”
FETHİN BABASI: SULTAN ALPARSLAN
Alparslan’ın “fethin babası” unvanını nasıl aldığını anlatan Kuşçu, “Anadolu coğrafyasının jeopolitiği çok önemlidir. Yer ve yurt bulma gayesinin yanı sıra coğrafi şartlar ve iklim bakımından da Türk hayat tarzına uygundur. Öte yandan bahsettiğimiz üzere Bizansla mücadele dini açıdan da önemlidir. Ortadoğu’da önemli bir güç olan Hristiyan Bizans’ı ortadan kaldırmak Selçuklulara İslâm dünyasında büyük bir itibar kazandıracaktır. Bu sebeple Bizans, Selçukluların Batı politikasının en önemli konusu olmuştur. Haçlılar Kudüs’ün anahtarının Mısır olduğunu söylerler. Yani Kudüs’e girebilmek için Mısır’ı ele geçirmenin şart olduğunu düşünürler. Ancak Sultan Alparslan daha büyük düşünmüştür. Sultan Alparslan aynı zamanda büyük fikirlerin adamıdır. Mısır’ı ele geçirdiği zaman İslam dünyasını da kontrol altına alacak, bir başka ifadeyle İslam dünyasının da siyasi hakimiyeti Selçuklulara geçecektir. Sultan Alparslan doğrudan bunların üzerine yürümek yerine önce durumunu güçlendirmiştir. Tahta geçtikten sonra özellikle Gürcü ve Ermenilerin tehlikesini önlemek için iki defa Kafkaslar üzerine sefer yapmıştır. İlk Kafkas seferinde Ermenilerin elinden Ani Kalesini almıştır. Böylece Ermenilere büyük bir darbe vurmuştur. Ortaçağ’ın en müstahkem kalelerinden biri olan Ani Kalesi’nin ele geçirilmesinden sonra İslâm dünyasında Sultan Alparslan’a “Ebu’l-Feth” (Fethin Babası) unvanı verilmiştir. Hem Gürcüleri hem de Ermenileri itaat altına alan Alparslan, bunların ardından Fatımiler meselesine yönelmiştir” ifadelerine yer verdi.

‘MANEVİ YÖNÜ ÇOK KUVVETLİDİR’
Kuşçu, Sultan Alparslan’ın Malazgirt Savaş’ını Cuma günü yapmasının nedenini şöyle aktardı: “Sultan Alparslan bir taraftan Anadolu’yu boş bırakmazken diğer taraftan Fatımiler üzerine de yürümeyi kafasına koymuştur. Çünkü 1070 yılında enteresan bir gelişme olmuştur. Fatımi halifesinin veziri Nasırüddin Hamdan, Mısır’ı teslim etmek üzere Sultan Alparslan’ı Mısır’a davet eder. Mısır’ı Sultan Alparslan’a verecektir çünkü Mısır’da bu dönemde özellikle orduda karışıklık çıkmıştır. Fatımi ordusunda bulunan Ermeniler, siyahiler ve Afrika’nın diğer yerlerinden toplanan askerler vardır. Kısacası Fatımi ordusu homojen bir ordu değildir. Bu orduda Türkler de yer almaktadır. Fatımi ordusundaki Türkler diğer unsurlarla mücadeleye girmişlerdir. Vezir Nasırüddin Hamdan ise ordudaki Türklerin etkisinden kurtulmak içinyine bir Türk’ten yardım istemiştir. O da Sultan Alparslan’dır. İşin enteresan tarafı işte budur. Sultan Alparslan Mısır’a fethetmek üzere yola çıkar. Yaklaşık 30-40 bin kişilik bir orduyla hareket eder ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya gelir. Bizans İmparatoru RomanosDiogenes tahta geçtikten sonra Türkleri Anadolu’dan atmayı planlamıştır. RomanosDiogenes ve Sultan Alparslan arasında mektuplaşmalar olur. Sultan Alparslan bunlara fazla önem vermeden Mısır’a gitmek için yola çıktığında 1071 yılında Anadolu üzerinden geçerek Urfa, Tulhum ve Malazgirt gibi birtakım Bizans kalelerini ele geçirir. Malazgirt Kalesi, Bizans’ın Doğu’da bulunan en güçlü kalelerinden bir tanesidir. Nihayet bu gelişmelerden kısa bir süre sonra Bizans Ordusuyla Türk Ordusu karşı karşıya gelir. Bazı kaynaklar RomanosDiogenes’in ordusunun 100 bin, bazı kaynaklar 200 bin civarı olduğunu söylerler.Hattâ bazı Ermeni kaynakları bu sayının 500 bin olduğunu kaydeder. Sultan Alparslan 50 bin kişilik orduyla RomanosDiogenes’i karşılar. İki ordu 23 Ağustos Salı günü karşı karşıya gelirler. Sultan Alparslan 24 Ağustos’ta savaşmaya karar verir. Ancak daha sonrafikrini değiştirerek, Müslümanların da duasını almak için savaşı Çarşamba günü değil Cuma günü yapmaya karar verir. Sultan Alparslan’ın manevi gücü de çok kuvvetlidir. Liderlik vasfı, siyasi yönü, askeri yönü son derece kuvvetlidir.”
‘ASKERLER GERİ DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEDİLER’
Kuşçu, Malazgirt Savaşına girmeden önce askerlere hitapta bulunan Sultan Alparslan’ın savaşı kazanmada büyük etkisinin olduğunun altını çizdi. Kuşçu, şunları sözlerine ekledi: “26 Ağustos 1071’de Bizans ordusuyla Selçuklu ordusu Rahve Ovası’nda karşıya gelir. Savaş Cuma namazından sonra başlar. Cuma namazı öncesinde Sultan Alparslan’ın orduya hitabı da çok müthiştir. Türk Tarihinde bir destan yazılsa Sultan Alparslan’ın destanı hepsinden öne geçer. Sultan Alparslan askerlerinin karşısında Cuma hutbesine çıkar. Kendisi o gün kefeni çağrıştıran beyaz bir kıyafet giyinmiştir. Askerlerine şöyle hitap eder: ‘Şu anda ben Sultan değilim. Aranızda sıradan bir askerim. Hakimiyet Allah’ındır. Burada Sultan Allah’tır. Gitmek isteyenler için yol açık ama kalırsanız ve benimle savaşırsanız hem Allah’ın rızasını kazanacaksınız hem de ganimete gark olacaksınız. Kaybederseniz de çok şey elde edeceksiniz. Çünkü cihad etmiş olarak şehit olacaksınız’ der. Askerlerine böyle bir şeyvaadeder. Malazgirt Savaşı Sultan Alparslan’ın destanıdır. Bu etkili hitaptan sonra askerlerin hiçbiri geriye dönmeyi düşünmez. Türk askerinin en büyük vasfı komutanının emrine kayıtsız şartsız riayet etmektir. Türklerin girdiği savaşların yüzde 99’unda başarılı olmalarının temel sebebi budur. Cuma günü ikindi vaktinde savaş başlar. Sultan Alparslan Bizans İmparatoruna barış çağrısını yineler ancak Bizans İmparatoru kibirli ve mağrur bir tavırla bunu kabul etmez. Öyle anlaşılıyor ki, Bizans imparatoru kin ve nefretle hareket ederken Sultan Alparslan yaşama hakkıyla hareket etmiştir. Savaş başladığında Selçuklu askerleri çığlıklar atarak psikolojik olarak önce düşmanı korkuturlar. Hatta Osmanlı’daki mehter takımının da mantığı budur. RomanosDiogenes’in safında paralı asker olarak yer alan Türk asıllı Peçenek, Kuman ve Uzlar Sultan Alparslan’ın ordusuna geçmiştir. Sonrasında RomanosDiogenes büyük bir mağlubiyet elde etmiştir. Ama çok enteresan bir şey daha var. Hem Sultan Alparslan hem de Romen Diogenes ordularının başında savaşa girmişlerdir.”
‘YÜCE GÖNÜLLÜ BİR İNSANDI’
Sultan Alparslan’ın yüce gönüllü bir insan olduğuna dikkat çeken Kuşçu, “Sultan Alparslan’ın bir askeri Romen Diogenes’i esir alır. Alparslan’nın huzuruna getirir. Sultan Alparslan Romen Diogenes’e sorar: ‘Sen benim yerimde olsaydın ne yapardın?’ Bunun üzerine Romen Diogenes şu cevabı verir: ‘Ya sokaklarda teşhir eder, zaferimi herkese ilan ederdim ya öldürürdüm ya da serbest bırakırdım. Ama sen bunu yapmazsın’ der. Sultan Alparslan da gülümseyerek kendisini serbest bırakacağını söyler. RomanosDiogenes’i serbest bırakır hattâkendi başkentine güvenli gidebilmesi için yanına da 100 asker verir. Bu askerler Bizans İmparatoruna İstanbul’a kadar eşlik eder. Sultan Alparslan bu kadar yüce gönüllü bir insandı” diyerek sözlerini noktaladı.
SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ

