TBMM Başkanı Şentop, parlamenter sisteme dönülmesi tartışmalarını değerlendirdi: (2)

"Türkiye'de hem pozitif hukuk bakımından süreç bizi buraya getiriyor hem anlatmış olduğum arka plan, siyasi tartışmalar, hükümet sistemi tartışmaları ve anayasa paradigması bakımından Türkiye'yi başkanlık sistemine getiriyor tarihi süreç, akış"- "Cumhuriy
TBMM Başkanı Şentop, parlamenter sisteme dönülmesi tartışmalarını değerlendirdi: (2)

ANKARA (AA) - TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "Türkiye'de hem pozitif hukuk bakımından süreç bizi buraya getiriyor hem anlatmış olduğum arka plan, siyasi tartışmalar, hükümet sistemi tartışmaları ve anayasa paradigması bakımından Türkiye'yi başkanlık sistemine getiriyor tarihi süreç, akış." dedi.

Şentop, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) tarafından düzenlenen "Meclis'in 100. Yılında Türkiye'de Anayasalar ve Siyaset Konferansı"na katıldı.

Katılımcıların sorularını da cevaplayan Şentop, bir soru üzerine önceki dönemlerde başkanlık sistemini Türkiye için öneren siyasi görüşler ve fikir adamları olduğunu ifade etti. Türkiye'de 1961 Anayasası'nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir hükümet sistemi tartışmasının bulunduğunu dile getiren Şentop, bu tartışmada en önemli tezlerden birinin de başkanlık sistemi olduğuna dikkati çekti.

Şentop, sadece mevzuat üzerinden gidilse bile yine başkanlık sistemine gelineceğini belirterek, "61 anayasasında bir cumhurbaşkanı var, cumhurbaşkanını parlamento seçiyor. Tamamen sembolik yetkileri olan bir cumhurbaşkanı." ifadesini kullandı.

"Çankaya noteri" ifadesini hatırlatan Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:

"82'de yapılan anayasada cumhurbaşkanını parlamento seçiyor ama yetkileri çok artırılmış bir cumhurbaşkanı var. Daha sonra 2007 yılında yapılan anayasa referandumuyla cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi gerçekleşti ama yetkileri artırılmış 82'deki cumhurbaşkanı. Yani sürece bakarsak 61'de sembolik yetkileri olan parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanı, 82'de güçlendirilmiş, artırılmış yetkileri olan parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanı, 2007'de güçlendirilmiş, yetkileri artırılmış ama halkın seçtiği cumhurbaşkanı. Bu çizgiyi uzattığınızda zaten kendiliğinden başkanlık sistemine geliyor yani Türkiye'de hem pozitif hukuk bakımından süreç bizi buraya getiriyor hem ise anlatmış olduğum arka plan, siyasi tartışmalar, hükümet sistemi tartışmaları ve anayasa paradigması bakımından Türkiye'yi başkanlık sistemine getiriyor tarihi süreç, akış. 'Yok bu olmasın da biz 61 anayasasındaki döneme dönelim' oradaki tabi güçlendirilmiş parlamenter sistem ne demek bunu somut olarak ben bilmiyorum, böyle bir model yok çünkü. Parlamenter sistem var, başkanlık sistemi var, bir de arada olan sistemler var onlara yarı başkanlık veya yarı parlamenterizm deniliyor. Bunların bir kısmı başkanlığa yaklaşıyor, bir kısmı parlamenter sisteme yaklaşıyor ama güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir? Yani sembolik cumhurbaşkanı."

- "Cumhuriyetlerde parlamenter sistemin uygulanması çok zor"

Parlamenter sistemin monarşilerin sistemi olduğunu, İngiltere'de ortaya çıktığını anlatan Şentop, "Cumhuriyetlerde parlamenter sistemin uygulanması çok zor. Biraz iddialı bir söz ama dünyada cumhuriyet olup üniter devlet modeli olan ülkelerde parlamenter sistemin iyi işlediğine dair örnek yok. İyi işlediği modeller ki bunların hepsi tartışmalı şimdi. Almanya üniter devlet değil federal devlet. Yani hem cumhuriyet hem de üniter devlet varsa ikisi beraber bir ülkede parlamenter sistem iyi işliyor diyebileceğimiz bir örnek yok dünyada." dedi.

Sistemin monarşilerde işlediğini, kralın sembolik yetkilere sahip olduğunu hatırlatan Şentop, "Federal sistemde işleyebiliyor. Çünkü federal sistemde ülke içi yetkilerin dağılımı federe devletlerde, sadece ortak konularla ilgili yetkilendirilmiş bir federal hükümet var o bakımdan. Bir de monarşi yok, kral yok, saltanat kaldırmışsınız niye cumhurbaşkanlığı diye bir makam olsun o zaman bir ülke içerisinde? İşte o yetkisiz monarşideki kralın yerine bir cumhurbaşkanı diye bir makam icat ediliyor eğer cumhuriyet varsa." diye konuştu.

Bu konunun, Türkiye'de de erken dönemlerde tartışıldığını, parlamenter sistemin doğru olmayacağına dair bir düşüncenin ortaya konulduğunu vurgulayan Şentop, "Bütün bunlar dikkate alındığında ben bugün geldiğimiz noktanın tesadüfen geldiğimiz veya 'o mu olsun, o mu olsun' neticede 'hadi bu olsun' falan diye bir karar verilerek gelinmiş bir nokta olmadığını ifade ediyorum, bunun bir tarihi arka planı var, pozitif hukuk bakımından siyasi arka planı var bundan geri dönüş tarihin akışını geriye çevirmek anlamına gelir." değerlendirmesinde bulundu.

Hükümetlerin seçimlere müdahalesi tartışmasının geride kalmış bir tartışma olduğuna işaret eden Şentop, şunları söyledi:

"Seçmenin iradesi kendi iradesi midir yoksa bu sosyal medya üzerinden özellikle teknolojik gelişmelerle kişiye özel manipülatif birtakım mesajlarla yönlendirilebilir mi diye tartışmalar yapılıyor. Bu konuda İngiltere'de özellikle Brexit üzerinden çok ciddi tartışmalar var. Artık iktidarların seçimlere müdahalesi 'out' bir konudur. Esas siyasi hakları kendi özgür iradesiyle seçmenin kullanabilmesine dair çok daha farklı bir tartışma alanı var. Türkiye'de seçimlerle ilgili seçimlere müdahale tartışması seçim sisteminin, seçim kanunlarının değiştirilmesi bağlamındaysa böyle bir şey yok uzun zamandır. Bu 1980'li yıllarda yapılırdı, her seçimden önce ama hükümetin aleyhine olurdu her seferinde seçim sonuçları."

Böyle bir tartışmanın hem içeriği itibarıyla çok geride kaldığını ve bu tartışmanın zemininin olmadığının altını çizen Şentop, "Türkiye'nin en büyük şehrinde seçimler yapıldı sonuç belli oldu, başka bir parti, muhalefetteki bir parti kazandı, ikinci büyük şehrinde muhalefetteki parti kazandı." dedi.

- "Onlar bunu yapmıyorlar ama hükümetleri belirliyorlar"

Vesayetten kastettikleri şeyin legal olarak milletin ortaya koymuş olduğu bir iradeyle belirlenmemiş olan bir yetki bir güç kullanma meselesi olduğunu belirten Şentop, şöyle devam etti:

"Vesayetçi diye itham ettiklerimiz, millet ne demiş? 'Asker olun' demiş, anayasa kanunlar falan, 'siz asker olun' denmiş, sizin göreviniz bu. Onlar bunu yapmıyorlar ama hükümetleri belirliyorlar veya hükümetin politikasını. Vesayet bu. Halkın seçtiği ve 'gel sen bu ülkeyi yönet' dediği bir kişiyi 'vesayetçi gibi hareket ediyor' falan denemez yani vesayet sistem dışı bir husustur, organdır. Vesayet kimde vesayet ne zaman olur? Ebeveyni varsa, velisi varsa bir kişinin ona vasi olmaz. Velisi yoksa vasi devreye girer. Vasi vesayet sistemin dışından bir müdahaledir sisteme. Bu vesayetçi diye bizim ifade ettiğimiz şey millet iradesiyle seçilmemiş, milletin kendisine ülkeyi yönetme, siyaset yapma, politika yapma yetkisi vermemiş olduğu halde millet kalkıp bu işi yapmaya çalışanlar, bunlar vesayetçi. Ama millet bir kişiyi seçmiş, cumhurbaşkanı olarak seçmiş ve anayasaya göre yetkiler vermiş, bu kişi yetkilerini aşıyor, aşmıyor o ayrı bir tartışma. Ona vesayet denmez, yetkisini aşsa da vesayet denmez buna. Çünkü millet zaten ona o iş için yetki vermiş. Doğrudan o işi yapan kişidir, vasi değildir. Vasi o dışarıdan birisi gelirse vasi odur. Dolayısıyla Türkiye'de zaman zaman hani başka vesayetler tartışmasıyla ima edilmeye çalışılan şey yanlış bir şeydir. Hukuken de siyaseten de yanlış."

Bir soru üzerine, seçilen kişi kim olursa olsun süresi geldiğinde kendine göre anayasa ve mevzuat içerisinde hareket edeceğini vurgulayan Şentop, anayasa ile ilgili hükümet sistemi tartışmalarındaki hususları yakından takip ettiğini söyledi.

Şentop, eleştirilere somut olarak bakıldığında bu tartışmaların hiçbirinin anayasadaki sistemle alakalı olmadığını işin uygulamasıyla alakalı olduğunu belirtti.

Siyaset ve devlet yönetiminin sadece yazılı kurallarla olan bir şey olmadığını, bu kuralları canlandıran hayat veren siyasi aktörlerin ve siyasetin kendi dinamiklerinin olduğunu dile getiren Şentop, ABD'nin başkanlık sisteminin ve anayasasının ne kadar sağlam olduğu konusunda örnekler verildiğini hatırlattı. Şentop, "Trump geldi, hiçbir şey değişmeden sistemle ilgili çok ciddi tartışmalar ortaya çıkmaya başladı. Ne değişti? Anayasayı mı değiştirdiler? Hayır." dedi.

- "Bunları birbirinden ayırmak lazım"

Siyasetin akışını, konjonktürü, ülke ve dünya gündemini hepsini bir arada değerlendirmek gerektiğine işaret eden Şentop, şunları kaydetti:

"Bazen tarih olaylar, sosyoloji birtakım siyasi karakterler ortaya çıkarıyor evet aynı sistem içerisinde ama farklı bir elbise giydiriyor o sisteme, farklı bir realite kazandırıyor. Bunları birbirinden ayırmak lazım. Anayasadaki düzenlemeye itiraz varsa somut olarak o konuşulur ama siyasetin tabiatından kaynaklanan, onun somutlaşmasından kaynaklanan itirazlar varsa onların tartışması ayrı bir tartışma. Kanunla düzeltilir, uygulamayla düzeltilebilir şeyler onun için ben bunları ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Lehinde ve aleyhinde olan görüş beyan edenlerin hepsi tarafından ayrılması gerektiğini düşünüyorum."

Şentop, bir soru üzerine, seçim döneminde siyasetçilerin yaptığı açıklamaların seçime müdahale olarak değerlendirmenin tuhaf bir şey olduğunu ifade etti.

Başkanlık sistemini, Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi'ni referans göstererek savunduğu belirtilerek, "Bugün, o dönem Milli Nizam'ın ve Milli Selamet Partisi'nin yöneticilerinin yaptığı eleştiriler sizce siyaseten neden değer görmüyor" şeklindeki bir soru üzerine Şentop, Milli Nizam Partisi'nin 1969'da ortaya koyduğu program, siyaset tarzı ve paradigmasının bunu ortaya koyan şahıslar yaşadığı sürece onların mülkiyetinde olduğunu ve başka kimsenin bunlara dokunamayacağını kimsenin söyleyemeyeceğine dikkati çekti.

Şentop, "Bu, o dönemde siyasi hareket, Milli Nizam Hareketi, siyasi parti, Milli Görüş ortaya çıktığında o görüşü benimseyenler temel tezlerini benimseyenler vardı, zaman içerisinde siyasi görüş farklılıkları, temel paradigma üzerinde de olabilir, olmayabilir, detaylarda olabilir o ayrışmalar gayet tabi bir şekilde ortaya çıkabilir. Bu kadar çok dar bir şekilde 'biz o zaman, 69'da bunları yazdık, bunlar ilelebet, kıyamete kadar sadece bunu yazanların tekelindedir' diyemez kimse." ifadesini kullandı.

Kendisinin başkanlık sistemini sadece Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi'nin argümanlarıyla savunmadığını vurgulayan Şentop, "Bunu ifade etmemin sebebi, bir siyaset yapış tarzıyla ilgili. Burada Milli Nizam'la beraber başlayan siyasi hareketle AK Parti'de Cumhurbaşkanımızla kendisini temellendiriyor. Temel paradigmasıyla siyaset yapış tarzıyla, siyaset yoluyla Türkiye'yi dönüştürme anlamında Türkiye'nin tarihi, milletimizin temel değerlerine bağlı siyaset üretme milletle devleti bütünleştirme noktasında o anlamda siyasetin tek bir merci de olamaz." açıklamasında bulundu.

Siyasi görüş farklılıklarını çok fazla kutsamamak gerektiği kanaatinde olduğunun altını çizen TBMM Başkanı Şentop, "Çok daha eskiye kadar gittiğimizde sahabe dönemindeki ihtilaflar da siyasi ihtilaflardır ama hiçbirisi birbirlerini dinden çıkmakla, sapıtmakla, batıl yola girmekle falan da itham etmemiştir. Somut bir konu vardır etrafında iki farklı görüş ortaya çıkmıştır, tartışma büyümüştür, savaşmışlardır Cemel'de mesela ama birbirlerini itham ederken, belli bir nezaket çerçevesinde bunun sadece bir fikir ayrılığı içtihat farklılığı, siyasi görüş farklılığı olduğunu söylemişlerdir. Beslendikleri kaynak, çıkış noktaları aynı ama farklı siyasi görüşte somut olaylar konusunda, değişen konjonktür konusunda farklı siyasi yaklaşımlar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla bu anlamda bir tekel olduğunu düşünmüyorum." değerlendirmesinde bulundu.

- "Hukukta ve siyasette teamüller çok önemli"

İngiltere'de yazılı anayasa olmamasının temel kurallar olmadığı anlamına gelmediğini belirten Şentop, şöyle konuştu:

"Yazılı kurallar yok çünkü siyaset kamu hukukunun temel teamülleri, dayanaklarıyla ülkedeki siyasetin yaklaşımları arasında bir bütünlük var. Bu bakımdan yazmaya gerek görmemişler kuralları ama kurallar güçlü kurallar. Bugün de ihtilaf ettiklerinde yazılı değil ama bir kural var ve herkes o kurala uyuyor. Fakat Türkiye gibi daha çok Fransa'ya benzetebiliriz bu anlamdaki gelişimini Türkiye'nin, hep bir öncekini yıkarak, kırarak, yeni bir şey ortaya koymaya çalışarak siyasi tarihini geliştirmiş ülkelerde yazılı metinlerde bile sorun var.

Fakat bizde yazılı kurallar bile 367 örneğinde olduğu gibi kural yazılı yazmışsınız ne yazdığı da belli fakat konjonktüre göre, adaya göre farklı yorumlanabiliyor. Bunun sebebi bu. Hukukta ve siyasette teamüller çok önemli. Siyasi kamu hukukuna dair örf ve adetler çok önemli. Dolayısıyla anayasalar bir eksikliği gidermek için bir noksanı aynı zamanda zımnen ifade eden metinlerdir. Bu teamüllerin eksik olması sebebiyle anayasa yapmaya mecbur kalıyorsunuz zaten. Bu bakımdan bence ideal anayasa falan değil anayasacılık üzerinden değil daha çok hukuktaki bu teamüller, hukuka saygı sizin dediğiniz hukukun üstünlüğüne saygı anlamında konuyu konuşmak anayasa bunun sadece bir enstrümanı olabilir diye düşünmek lazım."

(Bitti)



Kaynak: