Tehlikeli sulara doğru gidiyoruz!

Son zamanlardaki yağışların yetersizliği ve kontrolsüz su kullanımı yeraltı sularının azalmasına neden oluyor.
Tehlikeli sulara doğru gidiyoruz!

Son zamanlardaki yağışların yetersizliği ve kontrolsüz su kullanımı yeraltı sularının azalmasına neden oluyor. Kuraklığın artık çok tehlikeli boyutlara gittiğini ifade eden Prof. Dr. Fetullah Arık, “Yağışların yetersiz olmasıyla yeraltı sularının aleyhine bir süreç gelişiyor. Kuraklık şartlarını insanoğlu olarak değiştirme şansımız yok. Atmosferik olaylara bağlıdır ama yeraltı suyu kullanımı kontrol edilebilir” dedi.

Son zamanlarda yeraltı sularının azalması obruk oluşumumda da büyük bir tehlike arz ediyor. İnsanların yaşadıkları yerlerde obruk oluşmasının paniğe neden olduğunu söyleyen Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Fetullah Arık, “İnsanların yaşadıkları yerlerde, yerleşim alanlarında, evlerinin hemen yakınında, gidip geldikleri yollarda obruk oluşunca ciddi bir tehlike olarak ortaya çıkıyor. Yeraltı suyun çekilmesi tek başına bir faktör olmamakla beraber en önemli etken olarak değerlendirebiliriz” ifadelerini kullandı. 

s-05c315f88b45539e155a43244f6ca3246aa97b11.jpg

‘TARIMA VE YERALTI SUYUNA NEGATİF ETKİLERİ VAR’

Yağışların tarıma ve yeraltı suyuna negatif etkilerinin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Arık, “Normal şartlarda son tarım sezonunu Ekim’den Ekim’e açıyoruz. Bu yılki tarım sezonun başlangıcı Eylül ayıdır. Şu ana kadar olan yağış ortalamaları oldukça düşüktür. 2020 yılındaki yağışlar son 40 yılın ortalamasından daha düşük görülmektedir. O nedenle hem tarımsal üretim için toprağın nemliliği açısından sorun oluşturuyor hem de yeraltı suyunu beslemediği için yeraltı sularının aleyhine bir süreç gelişiyor. Geçen yıl bölgede uzun yılların ortalamasının çok üzerinde bir yağış almıştı. Bu yıl ki yağış onun yarısı kadardır. Dolayısıyla bunun tarıma ve yeraltı suyuna çok ciddi negatif etkileri var. Kış yağışları özellikle kar şeklinde düştüğü için toprağı uzun süre nemli tutuyor. Güz zamanında ekimi yapılan tahıl ürünlerinin üretilmesinde kar yağışlarından faydalanılabiliyor. Kar, yavaş yavaş eridiği için yeraltı suyuna destek oluyordu. Şu anda bu kar yağışlarının gerçekleşmediğini, bu yıl ki durumun geçen yıllara göre biraz daha negatif gibi görüldüğünü söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.

tehlikeli-sulara-2.jpg

‘YERALTI SUYU DOĞRUDAN JEOLOJİYİ ETKİLEMEZ’

Yeraltı suyu hareketlerinin doğrudan jeolojiyi etkilemediğine dikkat çeken Arık, “ Konya’da son 10 yıllık periyod içerisinde içme suyu ve yeraltı suyu seviyesinin düşüyor olmasının, obruk oluşumlarına da etkisi olmaktadır.  Günümüzde su seviyesinin düşmesine bağlı olarak, su kayaç etkileşiminin sınır bölgelerinde meydana gelmesi, obrukların da daha düşük alanlarda meydana gelmesine neden olmuştur. Bu da yerleşim alanları, tarımsal alanlar, önemli yatırım alanları, enerji yatırım alanları, önemli karayolları gibi yerlerde obrukların oluşmasına neden oluyor. Bu da doğal olarak vatandaşlar da korku ve paniğe neden oluyor. Çünkü insanların yaşadıkları yerlerde, yerleşim alanlarında, evlerinin hemen yakınında, gidip geldikleri yollarda obruk oluşunca ciddi bir tehlike olarak ortaya çıkıyor. Yeraltı suyun çekilmesi tek başına bir faktör olmamakla beraber en önemli etken olarak değerlendirebiliriz” ifadelerini kullandı.

kuraklik-en-cok-o-bolgelerde-hissedilecek-0cb90f7a-eb2b-4d7f-84ca-010d43ed826d.jpg

‘ÇÖLLEŞMENİN SINIRINDAYIZ’

Orta Anadolu bölgesinin genel olarak Türkiye ortalamasının yarısı kadar yağış aldığının bilgisini veren Arık, şöyle konuştu: “Türkiye’de yıllık ortalama metre kareye 642 kilogram yağış düşerken Konya havzasında bunun yarısı kadar 320 kilogram yağış düşmektedir. Havza olarak bu yıl da o ortalamanın altındayız. Havza içerisinde de özellikle Tuz Gölü ve Karapınar arasındaki bölge zaten uzun yılların ortalamasına göre de düşük yağış alan bir bölgedir. O nedenle uzun yılların ortalamasını dikkate aldığımız zaman burası 350 milimetrenin altındadır. Bir gösterge belirtmek gerekirse 250 milimetre olan yağış, çölleşmenin sınırı olarak kabul edilmektedir. Bir bakıma aşırı kurak bir dönem yaşıyoruz. Havza içerisinde dediğimiz gibi Tuz Gölü, Karapınar arasındaki bölge hem kuraklık açından hem de obruk oluşumu açısından riskli bir bölge olarak ortaya çıkmaktadır.”

‘SÜREÇ HAVZANIN ALEYHİNE GELİŞMEKTEDİR’

Kuraklığın zaman içerisinde geliştiğini kaydeden Arık, “Konya’da son buzul dönemi, milattan önce 6-8 binli yıllarda gerçekleştiği için havzada Torosların üzerindeki buzulların erimesi günümüzde yaklaşık 8-10 yıl önce başlıyor. Ondan sonra havzada sürekli olarak bir su açısından zayıflama söz konusu ancak içinde bulunduğumuz süreçte özellikle 2000’li yıllardan sonraki süreç içerisinde kuraklığa ilave olarak aşırı kontrolsüz bir şekilde yoğun yeraltı suyu kullanımı vardır. Yeraltı suyu bir döngü içerisinde dünyadaki toplam miktarı değiştirir ama biz burada özellikle ürettiğimiz yeraltı suyundan, buharlaşmayla atmosfere karıştığı için şu aşamada havzanın aleyhine bir süreç gelişmektedir” ifadelerine yer verdi.

‘YERALTI SU ENERJİSİ TÜKENME NOKTASINDADIR’

Yeraltı suyu kullanımının kontrol edilebildiğini ifade eden Arık, “Gerek tarım kesiminin, gerekse sanayi kesiminin bilinçli su tüketimiyle bunu biraz daha sürdürülebilir hale getirebiliriz. Yani önerimiz bu olur. Kontrolsüz yeraltı suyunun bir şekilde önüne geçilmesi gerekiyor. Eğer bu şekilde devam ederse tarımı da yapamayacak hale gelebiliriz. Çünkü havzanın bazı bölümlerinde yeraltı su enerjisi tükenme noktasındadır” diyerek sözlerine son verdi.

SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ