Toprakla insanı barıştırmalıyız!

Konya’nın pek çok alanında tarım arazilerinin tarımsal üretim için kullanılmadığını ifade eden Prof. Dr. Mehmet Alagöz, “Çiftçi toprağına küsüyor. Bizim çiftçiyi tekrar toprağıyla barıştırmamız lazım. Buna yönelik politikaları devreye sokmamız lazım. Bunu yaparsak; sadece tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki istikrarı değil aynı zamanda kırsaldan kente olan göçü de engelleyebiliriz. Öncelikle toprağı ve suyu korumak zorundayız, sonra da toprakla insanı barıştırmak zorundayız” dedi.
Toprakla insanı barıştırmalıyız!

Konya’nın pek çok alanında tarım arazilerinin tarımsal üretim için kullanılmadığını ifade eden Prof. Dr. Mehmet Alagöz, “Çiftçi toprağına küsüyor. Bizim çiftçiyi tekrar toprağıyla barıştırmamız lazım. Buna yönelik politikaları devreye sokmamız lazım. Bunu yaparsak; sadece tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki istikrarı değil aynı zamanda kırsaldan kente olan göçü de engelleyebiliriz. Öncelikle toprağı ve suyu korumak zorundayız, sonra da toprakla insanı barıştırmak zorundayız” dedi. Sebze ve meyve fiyatlarının yüksekliği sokaktaki vatandaşın gündem maddelerinden biri olarak dikkat çekiyor. Fiyatlardaki istikrarsızlığı değerlendiren Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Alagöz, “Var olan bir gerçek var. Bir ürün tarlada ucuz, markete gelince pahalı oluyor. Aradaki makas çok açık. Fiyat artışı kesinlikle tüketiciden kaynaklanmıyor. Fiyatların artmasının sorumluluğunun bir kısmı üreticidedir, bir kısmı komisyoncudadır, bir kısmi marketçidedir bir kısmı da hükümet politikalarındadır. Burada eğer bir suçlu aranacaksa bu suçlu tek kişi değildir” şeklinde konuştu.

mehmet-alagoz.JPG

‘FİYATLARIN YÜKSELMESİ ÜRETİM YETERSİZLİĞİNDEN DEĞİL’

Fiyatların daha fazla yükselmemesi için çeşitli adımlar atıldığını belirten Alagöz, “Açıklanan resmi rakamlarına baktığımız zaman Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinin yüzde 44’lerde, Tarım ÜFE’nin yüzde 22’lerde, tarımsal maliyeti belirleyen fiyat artışlarının yüzde 24’lerde olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu nedenle girdi maliyetlerinin yüksek olduğu bir ülkede tüketicinin satın aldığı sebze ve meyve fiyatlarının düşük olması beklenmemelidir. Hatta şu andaki fiyatlardan daha da yüksek fiyatlardan olması gerekirken birtakım politikalarla bu fiyatlar baskı altına alınıyor. Mesela fiyatı çok artan tarım ürünlerinin ithalatı yapılıyor ve yerli malların fiyatlarının daha yüksek olmasının önüne bir set çekiliyor” diye konuştu. Fiyatların yükselmesinin üretim yetersizliğinden kaynaklanmadığına dikkat çeken Alagöz, “Hayvancılıkta yem, gübre, tohum, mazot maliyetlerinin yüksekliği fiyatların yüksek seyretmesine neden oluyor. Fiyatların yükselmesi bir üretim yetersizliğinden değil, tamamen ülkedeki hayat pahalılığının artmasından meydana geliyor. O nedenle ilk önce girdi maliyetlerini düşürmemiz gerekiyor. Tarımsal üretimde kullanılan girdilerin maliyetleri çok yükseldi. Mazotun, elektriğin maliyeti yükseldiği zaman, tohumun, gübrenin de fiyatı yükseldiği için çiftçinin ürünlerini daha yüksek fiyattan satma zorunluluğu ortaya çıkıyor.  Geçmiş dönemlere göre belki üretim miktarımız arttı ama bu artışa karşılık tüketimimiz daha çok arttı. Bu durum da nüfusun artmasından kaynaklanıyor. Ülkemizde düzenli ve düzensiz olarak bir göç dalgasının olması bunun en temel sebeplerinden bir tanesidir. Bu nedenle Türkiye’de fiyatların yükselmesinin bir diğer nedeni ise; bir üretim planlamasının gerçekleşmemesidir” şeklinde aktardı.

‘ÜRETİM PLANLAMASININ YAPILMASI ŞART’

“Hangi ürünün ne kadar üretileceği veya hangi ürünün stoklanacağı konusunda birtakım zafiyetler yaşıyoruz” diyen Alagöz sözlerine şöyle devam etti: “Eğer bir üretim planlaması olsaydı çiftçi kendi bölgesinde hangi ürünün daha az veya daha fazla üretildiği konusunda bilgi sahibi olurdu. Konya’da 637 tane kooperatif üretici ve yetiştirici birliği var. Bunların da yaklaşık 200 bin üye sayısı var. Örgüt yapısına baktığımızda bugün sistem aslında bu planlamanın bir kısmını yapabilecek kabiliyete sahipken; kooperatifler, üretici ve yetiştirici birlikleri biraz kendi amacından sapmış gibi, sistem anlamında işlemez hale gelmiş gibi görünüyor. Var olan bir gerçek var. Bir ürün tarlada ucuz, markete gelince pahalı oluyor. Aradaki makas çok açık. Fiyat artışı kesinlikle sadece üreticiden kaynaklanmıyor. Fiyatların artmasının sorumluluğunun bir kısmı üreticidedir, bir kısmı komisyoncudadır, bir kısmi marketçidedir bir kısmı da hükümet politikalarındadır. Burada eğer bir suçlu aranacaksa bu suçlu tek kişi değildir.”

‘FİYATLARIN DÜŞMESİ İÇİN ÖNCELİKLE ÜRETİCİ KORUNMALI’

Fiyatların düşmesi için üreticilerin korunması gerektiğinin altını çizen Alagöz, “Sebze ve meyve fiyatlarının düşmesi için tarımsal üreticilerin korunması gerekiyor. Bu sektör insanın sadece gıda ihtiyaçlarını karşılayan bir sektör değil. Aynı zamanda sanayi sektöründe endüstriyel ham madde sağlayan bir sektördür. Bugün dünyadaki pek çok ülke bu koruma duvarlarını gerçekleştiriyor. Çiftçinin kullandığı mazotun üzerindeki ÖTV’sini, KDV’sini azaltarak, hayvancılıkla uğraşanlar için yem maliyetlerini azaltarak, devlet eliyle gübre ve tohum üreterek, gübre ve tohum maliyetlerini ucuzlatarak üreticinin elini kolaylaştırabiliriz. Yani piyasada bu iş daha kolay hale gelebilir. Maliyetler kontrol altına alındığı zaman takip süreci daha kolaylaşır. Üreticiden bir ürünün kaç paraya çıktığını daha net bilirsiniz. Üreticiden malın çıkışıyla markete veya pazara gittiği zaman geçirdiği süreçteki maliyeti bilirsiniz. Bu maliyetin çok üzerinde piyasayı manipüle etme amacıyla hareket eden işletmeleri de tespit edebilirsiniz” şeklinde belirtti.

‘TOPRAKLA İNSANI BARIŞTIRMAK ZORUNDAYIZ’

“Toprakla insanı barıştırmak zorundayız” diyen Alagöz, “Konya’nın pek çok alanında tarım arazileri tarımsal üretim için kullanılmıyor. Çiftçi toprağına küsüyor. Bizim çiftçiyi tekrar toprağıyla barıştırmamız lazım. Buna yönelik politikaları devreye sokmamız lazım. Bunu yaparsak; sadece tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki istikrarı değil aynı zamanda kırsaldan kente olan göçü de engellersiniz. Toprakla insanı barıştırmak zorundayız. Son 20 yılda Türkiye’de tarım arazilerinde çok büyük bir azalma var. Türkiye’de yaklaşık 6 milyon hektar alan, tarım arazisi özelliğini kaybetmiş. Toprağı korumak zorundayız. Özellikle tarıma elverişli arazileri konuta veya sanayi yatırımlarına veya yol gibi alt yapı yatırımlarına heba etmemek zorundayız. Türkiye’deki tarım arazilerindeki bu azalış hızı böyle devam ederse yakın gelecekte bırakın fiyat istikrarsızlığını tamamen dışa bağımlı hale gelebiliriz” ifadelerini kullandı. SÜMEYRA KENESARI