Yeni Haber'de Ramazan 1. Gün - 23.03.2023

Yeni Haber ailesi olarak hayırlı iftarlar diliyoruz. Konya için bugün iftar saati 19.11
Yeni Haber'de Ramazan 1. Gün - 23.03.2023

Mübarek Ramazan 1. Gün: Bir Ayet, Bir Hadis, Bir Dua...

"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır."

Ayet

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. (Bakara Suresi 185)

Hadis

Kim Allah Teâlâ yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar

(Tirmizi, Cihad 3, (1624))

Dua

Ey Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım, bizi Ramazan’a kavuşturdun, sana Şükrediyoruz.

Bu günde tuttuğum orucu gerçek oruç tutanların orucu gibi ve ibadetimi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl; bu günde beni gafillerin uykusundan uyandır.

Benim, annemin, babamın, ailemin günahlarını bu günde bağışla; Ey Âlemlerin İlâhı!

Ramazanı İslam Âlemine hayırlı kıl. Affet beni, ey suçları affeden. Rabbim!

Âmin

SıddîklarAlemdârı Hz. Ebû Bekir (Ra)

Hz. Ebu Bekir, meşhur Fil Vak'ası'ndan iki sene altı ay sonra doğmuştur. Asıl adı Abdullah b. Osman b. Âmir b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Mürre et-Teymi'dir. Cahiliyye döneminde adı Abdullât, Abdulka'be veya Abduluzza olan Ebu Bekir'e, Abdullah adını Hz. Muhammed (sav) vermiştir. Babasının adı Osman olup Ebu Kuhafe lakabıyla meşhurdur. Annesinin adı ise Selma bintiSahr'dır. Annesi, Mekke'de bütün hayırların annesi manasına Ümmü'l-Hayr lakabıyla tanınmaktadır.

Onun ilk lakabı "Atik"dir. Allah Rasulü (sav) Hz. Ebu Bekir'in cehennemden azad edildiği müjdesini aldığı için, bu manada ona "Atik" lakabını takmıştır.

Her konuda ve hassetenİsra gecesi sabahında Allah Rasulü'nü (sav) ilk tasdik eden olması sebebiyle, ona SIDDÎK da denilmiştir.

Leys b. Sa'd ve Kuteybe'ye göre yüzünün güzelliğinden dolayı, Allah Rasulü (sav) ona "Ebu Bekir" lakabını vermiştir. Hz. Ali'ye göre ise, Ebu Bekir ismini Allah gökten inzal etmiştir.

Hz. Ebu Bekir, beyaz tenli, zayıf bedenli, arık yüzlü, seyrek ve az sakallı çukur gözlüdür.

Hz. Ebu Bekir'in Müslüman olduğu anı, Allah Resulünden dinleyelim: "Kimi İslâm'a çağırdımsa, muhakkak onda bir duraklama, bir tereddüt olmuştu. Ama Ebu Bekir, İslâm'ı teklif ettiğimde, ne duraksadı, ne de tereddüt gösterdi."

Hz. Âişe'nin bize anlattığına göre, bir gün Efendimizi görmek üzere evden çıkıyor. Yolda O'na rastlayınca:

-"Ey Ebe'l-Kasım, kavminin toplantılarında görünmez oldun. Seni, babalarını ve analarını ayıplamakla itham ediyorlar" dedi. Allah Rasulü de cevaben:

-"Ben Allah'ın elçisiyim. Seni İslâm'a davet ediyorum" dedi. Allah Rasulü'nün sözü biter bitmez, Ebu Bekir Müslüman oldu.'' Yalnız Hz. Ebu Bekir'in imanı, sıradağlar gibi muhkemdi. O, fıtratı ile bütünleşmiş, yıllardır aradığını bulmuş ve Efendimiz (sav)'e dönmüştü. Dönmüş ve bu yoldan artık geriye dönmeyi döneklik kabul etmişti. İşte onun imanını ele veren, hakkında değerlendirmeler yapmamıza yarayabilecek İki hâdise: Kendisi anlatıyor: "Hz. Peygamber'in yanında bulunduğum bir sırada "Kim bir kötülük yaparsa ondan dolayı cezalandırılacaktır. Kötülük yapan kendisi için Allah'tan başka ne dost ve ne de yardımcı bulabilir" âyet-i kerimesi nazil oldu. Vahiy sona erdiğinde Hz. Peygamber "Ey Ebu Bekir! Şu anda nazil olan bir âyeti sana okuyayım mı?" buyurdular. "Evet, Ey Allah'ın Rasulü, okuyun" dedim. Hz. Peygamber yukarıdaki âyeti okuduklarında belimin kırıldığını zannettim. Ve kendimden geçer gibi oldum. Bu durumu farkeden Hz. Peygamber "Ey Ebu Bekir! Ne oluyor?" diye sordular. "Ey Allah'ın Rasulü! Hangimiz kötülük işlemedik ki? Şimdi biz bütün bu yaptıklarımızdan dolayı cezaya mıçarptırılacağız?" dediğimde de şöyle buyurdular: "Ey Ebu Bekir! Müminler işlemiş oldukları kötülüklerin karşılığını bu dünyada çekecekler. Böylece kıyamet gününde Allah'ın huzuruna günahsız olarak çıkacaklardır. Diğerlerine gelince, Allah kıyamet gününde cezalandırılmak üzere onların günahlarını biriktirecektir" buyurdular."

Hz. Ebu Bekir Mekke'nin zenginleri arasındaydı. Müslüman olduğunda tarihçilerin verdiği bilgiye göre 40.000 dirheme sahipti. Fakat o, bütün varını yoğunu Allah yolunda infak etmişti. Hassaten Mekke'de Müslümanlığından dolayı müşrik efendileri tarafından eziyet gören köleleri satın alıyor ve azad ediyordu.

Evet, bir devri değil, kıyamete kadar gelecek bütün asırları aydınlatan, güneşin önüne çekilmiş nikabı kaldıran, insanlığa yol gösteren o yüce kametlerin gösterdiği fedakârlıkların en başında bizim deyimimizle yardan, anadan, serden vazgeçmek olduğu gibi, maldan da vazgeçmek vardır. İşte Hz. Ebu Bekir, hayatı boyunca bunu gerçekleştirmiş, elindeki bütün mal varlığınıİslâm'ın yücelmesi ve yükselmesi uğrunda sarf etmiştir.

Bayezid Bistâmî (R. A.)

Bayezîd-i Bistamî, sûreti itibarıyla Hz. Ebû Bekir (r.a)'a benzerdi. Uzunca boylu, zayıf bedenli, beyaz tenliydi. Seyrek ve ak sakallı, çukurca gözlü idi. "Sultânu'l-ârifin" diye anılırdı. Selman-ı Fârisî'nin memleketi olan İran 'dan yetişen yiğitlerdendir.

Hicri 188′de Bistam’ da doğdu. Hicri 231 yılında yahut 232, İbn-i Hillika’nın rivayetine göre 261 veya 262 senesi Şaban-ışerifinin on beşinci günü yine Bistam’ da vefat etmiştir.

"Tevhid nedir?" diye soranlara şöyle cevap verirdi:

- Tevhidyakindir. Yakin ise mahlukatın her türlü hareketini Allah'ın fiili olarak bilmek ve ef'alinde O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. İnsan Rabbını tanıyıp bu tanıma duygusunda istikrara erince tevhide erer. Bunun anlamı fiillerinde O'nun hiç bir ortağı yoktur, demektir.

Bu anlayış sebebiyle o şöyle münacatta bulunurdu: "Ya Rabb, benliğimi aradan çıkar, ben seninle oldukça en büyük benim. Nefsimle oldukça en küçük benim."

Mürşit olacak kimseyi tanımak için şöyle bir ölçü koymuştu: "Kendisine gökyüzünde uçma veya bağdaş kurma kerameti verilen kimseye hemen kalkıp aldanıvermeyin. Önce onun emir ve nehiy çizgisindeki yerine, şer'i hududa riayetteki durumuna bakın."

Kendisi keramet izharından kaçınır ve bunun kendisi için manevi düşüşe vesile olmasından korkardı. Şöyle anlatırdı: Bir gün Dicle kenarına vardım, nehrin iki yakası bana yol vermek için birleşti. Ben yemin ederek "Buna aldanmam" dedim. Çünkü halkın yarım akçeye geçtiği yoldan otuz yıllık amelimi zayi ederek geçmek istemezdim. Bana Kerim lazım, keramet değil.

Halkın hali ve ariflerin ahvali arasındaki farkı şöyle belirtirdi: "Halkın ahvali vardır, fakat arifin bir tek hali bile yoktur. Çünkü arifler suretten geçmiş, sirete yönelmiş ve onların varlıkları Hakk'ın varlığında fena bulmuştur. İnsanların Allah'a en yakın olanları insanlara en müşfik olanlarıdır.

Riyazat ve mücahede, aşk ve cezbe ehlinden olduğu için tasavvufu şöyle tarif ederdi:

"Tasavvuf, rahat kapısını kapayıp, sıkıntı ve mücahede kapısını açmaktır"

Zaferler Ayı: RAMAZAN

Şanlıİslâm tarihinde birçok önemli fetih ve zafer, Allah’ın izni ve yardımıyla Ramazan ayında gerçekleştirilmiştir. Bu vesileyle Ramazan ayı, târihî fetih ve zaferleri kutlama ve yeni fetihlere yönelme mevsimidir. İslâm târihinde Ramazan ayında gerçekleşen küçüklü-büyüklü bütün fetih ve zaferlere burada temas etmemiz mümkün değildir. Bu zaferlerden en önemlileri şunlardır:

1-Büyük Bedir Zaferi: Hicretin ikinci yılı 17 Ramazan Cuma günü (13 Mart 624) elde edilen bu zafer; târihin kaydettiğin büyük zaferlerden biri idi. Bedir, Medine’nin 120 km. kadar güneybatısında, Kızıldeniz sahiline 20 km. uzaklıkta, eski Mekke yolu üzerindedir. Mekke ticaret kervanı Bedir’den geçiyordu. Bedir, îmân uğruna babanın oğluyla, kardeşin kardeşle çarpıştığı ilk savaştı. Bedir Zaferi, Allâh’ın lütfunun, meleklerin desteğinin, Ramazanın bereketinin ve mü’minlerin azminin tecellisi idi. Bedir’de 305 kişilik sayıca küçük İslâm ordusu, kendisinin üç katı kadar olan müşrik ordusunu açık farkla yenmişti.Bu savaşta, Müslümanların, İslâm’ın ve özellikle Peygamberimiz’in (sav) en büyük düşmanı Ebu Cehil başta olmak üzere müşriklerin liderlerinden ve ileri gelenlerinden birçok kimse hayatını kaybetmişti. Müşriklerden yetmiş kişi öldürülmüş, Müslümanlar ise on dört şehit vermişlerdi. Böylece İslâm târihin de Peygamber Efendimiz’in (sav) katıldığı ilk savaş, zaferle sonuçlanmış, Müslümanlar da sürür ve saadete ermişlerdi.

2-Mekke’nin Fethi: Hicretin sekizinci yılı 20 Ramazan günü Allah Rasûlü (sav), on bin sahabî ile birlikte Medine’den Mekke’ye hareket etti. Sahabe oruçlu olarak yola devam ettiler. Küdeyd suyunun yanına geldiklerinde Peygamberimiz (sav) orucunu açtı. Bunun üzerine ashâb-ı kirâm da oruçlarını açıp yola devam ettiler. Mekke yakınlarında Merru’z-Zahran (bugünkü adıyla Vadî Fatıma) denilen yerde konakladılar, geceyi orada geçirdiler. Allah Rasûlü’nün komutasındaki Fetih Ordusu, Mekke’ye Hicretin sekizinci yılı 27 Ramazan Çarşamba günü girdi.

Fetihle birlikte Mekke’de yeni bir dönem başladı. Hakk’ın hâkim, bâtılın yok olduğu, küfür ve tuğyanın, zulüm ve haksızlıkların sona erdiği, îmân ve ihsanın, şefkat ve kardeşliğin hâkim olduğu yeni bir dönem... Hicretin sekizinci yılı Ramazan bayramı Mekke’de bambaşka bir coşku ile kutlandı.

Mekke’nin Fethi, Ramazan’ın lütuf ve bereketlerinden biri olarak tarihe geçti.

3-Tebük Gazvesi: Hicretin 9. yılında, Receb ayında, sıcak yaz günlerinde Peygamberimiz (sav), Tebük’e bir sefer düzenlemişti. Bu gazve, Peygamberimiz’in (sav) bizzat katıldığı son askerî harekât idi. Tebük, Medine ile Şam arasında, Bizans İmparatorluğu sınırında bir kasaba idi. Bu harekâtta her ne kadar Bizans ordusu ile İslâm ordusu çarpışmadıysa da, bu harekât ile dünyanın gözü, Medine’de yeni kurulan gençİslâm Devleti’ne çevrilmiş oldu. İslâm ordusunun TebükGazvesi’nden dönüşü Ramazan ayına rastlamıştı.

4-Kadisiyye Zaferi: Hz. Ömer döneminde Hicrî 14. yılın Ramazan’ında (Milâdî 636 yılında) Sa’d b. EbîVakkas komutasındaki otuz bin kişilik İslâm Ordusu, yüz yirmi bin kişilik Mecûsîİran ordusuna karşıKadisiyye Zaferini elde etti. Bu zafer, İslâm ordusunun en parlak zaferlerinden biri idi…

Bu zaferle, Müslümanlara Orta Asya’nın kapısı, Medain yolu açılıyordu. İran Sasanîİmparatorluğu yıkılıyor, Acem diyarı, bir İslâm ülkesi oluyor, böylece İslâm târihinde yeni bir dönem başlıyordu.

5-Rodos Adası’nın Fethi: Hicrî 53 yılı Ramazan ayında Rodos adası İslâm Orduları tarafından fethedildi. Bu fetihle, bu stratejik adada şövalyeler ve korsanların yönetimi gitmiş yerine adaletli emirlerin yönetimi gelmiştir.

6-Endülüs’ün Güney Kıyıları Zaferi: Cebel-i Tarık boğazını geçtiğinde gemileri yakarak düşmana doğru korkusuzca ilerleyen Tank b. Ziyad komutasındaki İslâm ordusu, Hicrî 91 yılı Ramazan ayında Endülüs’ün güney kıyılarını fethetti.

7-Endülüs’ün Fethi: Hicrî 92 yılı Ramazan’ında İslâm Ordusu ilk defa bugün İspanya olarak bilinen Endülüs topraklarında düşman ordularını mağlup etti. Böylece Müslümanlar için dört asır sürecek olan Endülüs İslâm Medeniyetini inşa etmenin ilk adımı atılmış ve Avrupa’ya îmân ve ahlâk, ilim ve medeniyet meşalesi götürmenin yolu açılmış oldu. Avrupa’ya İslâm güneşi doğdu.

8-Safed Kalesi Zaferi: Safed, daha çok dindar, muhafazakâr yahudilerin yerleştiği Kudüs’e çok yakın bir kasaba idi. Safed, Hicrî 584 yılında Selahaddin Eyyûbî tarafından feth edildi.

İhlâs, tevazu ve ilim âbidesi, kahraman komutan SelahaddînEyyûbî, cihâd siyaseti ile İslâmî gayret ve heyecanın odak noktası idi. Haçlı ordularına karşı zaferden zafere koşan yiğit komutan Selahaddin Eyyûbî, askerlere Ramazan’ın ilk günlerinde hareket emrini vermişti. Ramazan’da istirahat etmesini söyleyen komutanlara Selahaddin Eyyûbî: “ömür kısa ve ecel belli değil.” diyordu.

Zorlu bir mücadeleden sonra nihayet Ramazan ayı ortalarında Safed kalesi ele geçirildi.

9-Ayn Calut Zaferi: Hicrî 658 yılı Ramazan’ında (Miladî 1260 yılında) Mısır Memlükîleri, Filistin’de AynCalut denilen yerde; Türkistan, Irak ve İran’ı harabeye çeviren ve batıya doğru hızla ilerlemekte olan Moğol ordularını yendiler. Moğollar o tarihte henüz İslâm’ı kabul etmemişlerdi. Mısır Memlûk Sultanı Kutuz, Moğollar’ın art arda gelen tehditlerine boyun eğmedi, halkı büyük bir savaş için hazırlanmaya çağırdı. Nihayet büyük bir orduyla, Filistin’e doğru harekete geçti. Öncü birliklerin komutanı Baybars idi. İki ordu, AynCalut denilen yerde karşılaştılar. Bazı rivayetlere göre; Hz. Davud (as) da Calut’u, AynCalut’ta yenmişti. Bu haber, Müslümanların güven ve gayretlerini tazeledi. AynCalut’ta kanlıçarpışmalardan sonra Moğol ordusu, eşine az rastlanır acı bir yenilgi almıştı. MoğoIIar, Şam’dan Bağdat’a doğru çekilmeye başladı. Bütün İslâm dünyası bu büyük zaferin sevincini yaşadı. İslâm ülkeleri Moğol tehdidinden kurtulmuş, Kudüs’ün fethine giden yolda bir adım daha atılmıştı.

Bu zafer, sadece İslâm târihinin değil, dünya târihinin en önemli zaferlerinden biri idi. O tarihte ne Ortadoğu’da ne de Avrupa’da Moğolların karşısında duracak bir güç yoktu. İslâm dünyasına korku salan, yenilmek nedir bilmeyen Moğol ordusu, İslâm ordularının bu zaferiyle ilk defa yenilginin tadını tatmış oldu.

Bu vesileyle feyizli ve bereketli Ramazan ayının cihâd ve fetih ayı olduğu unutulmayıp târihî zaferlere şahit olduğu bir kez daha hatırlanmalıdır. Şu anda dünyanın değişik bölgelerinde Allah için cihâd eden mücahidlere maddî – mânevî açıdan destek olunmalı; Ramazan ayının yeni fetih ve zaferlere vesile olması için gönülden niyaz edilmelidir. Ramazan; oruç ve Kur’ân tilâvetiyle, takvâ ve ihlâsla değerlendirildiği gibi; sabır ve tahammülle, cihâd ve tebliğle değerlendirilmelidir.

Makale:

Yrd. Doç. Dr. H. İbrahim KUTLAY

Etiketler :