Yeni Haber'de Ramazan

Yeni Haber Gazetesi'nin 13.06.2017 tarihli Ramazan sayfalarında bugün...
Yeni Haber'de Ramazan

RAHMET İNCİLERİ

Günün Ayeti:
Müslüman erkekler,müslüman kadınlar;mü’min erkekler,mü’min kadınlar;ibadet ve itaat eden erkekler,ibadet ve itaat eden kadınlar;özü sözü doğru erkekler,özü sözü doğru kadınlar;sabreden erkekler,sabreden kadınlar;gönlünü ibadete vermiş erkekler,gönlünü ibadete vermiş kadınlar;Allah için yardım yapan erkekler,yardım yapan kadınlar;oruç tutan erkekler,oruç tutan kadınlar;iffetlerini koruyan erkekler,iffetlerini koruyan kadınlar Allah’ı çokça anan erkekler,Allah’ı çokça anan kadınlar;işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.(Ahzab Suresi- 35)

Günün Hadisi:
Resûlullah (sav)şöyle buyurmustur:"Üç gruba Allah’ın yardım etmesi haktır:Allah yolunda cihad eden kişiye,hürriyetini kazanmak için belirlenmiş parayı ödemeye çalışan köleye,iffetli olabilmek için evlenene."(Tirmizi)

Günün Sözü:
Edep;dinin gerçeklerini bilmedeki ince anlayış,dünyanın geçici ve aldatıcı zevklerine aldanmadan Allah’ı hatırlatan bilgiler edinmek için yapılan eğitimdir. (Mevlana)

BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?
Kur’an Bülbülleri​
Hükümdar, geceleri ancak üç dört saat uyku uyuyor, tarih mütalâasından büyük bir zevk alıyordu. Sohbetin dışında eğlencelerden ve dünyevî zevklerden hoşlanmıyor, âdeta bir münzevi gibi yaşıyordu. Bilindiği gibi, gördüğü manevi bir rüya üzerine Mısır seferine çıktı. Kazandığı büyük zaferden sonra hilâfet makamını elde ederek halifeliği de üzerine aldı. Peygamberimize ve diğer İslam büyüklerine ait birtakım eşyayı İstanbul’a getirdi. Büyük bir​ titizlikle Topkapı Sarayı’nın en mutena köşesi olan " Hırka- i Saâdet Dairesi" ne yerleştirdi . Azami bir ihtiram duygusu içinde onların​ üzerine kol kanat gerdi.  Sonuncusu kendisi olmak üzere tam kırk hafız görevlendirildi. Bu Kur’an bülbülleri , gece gündüz bir dakika bile ara vermeden Allah’ın kelâmını okumaya devam ettiler. Bu manevi merasim Osmanlı cihan devletinin hazin bir şekilde yıkılışına kadar devam etti.

SAHABE:
Ebu Zer El-Gifari

Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav) kendisine Abdullah adını vermiştir. Beni Gifar kabilesindendi.  Bu kabile Arabistan’da bulunan diğer kabileler gibi cahiliye devrinin her çeşit kötülüğünü işliyor ve putlara tapıyordu. Ticaret kervanlarını çevirip, yağmacılık yapmalarıyla tanınmışlardı.

 Ebu Zer el-Gifari Kavmi arasında atılganlığı ve cesareti ile şöhret bulmuş, gücü, kuvveti ve yiğitliği ile o çevrede pek meşhur olmuştu İslam dinini kabul etmeden önce bile tek tanrılı inanca sahip biri idi.

Türkiye’de, Adıyaman ilinin Ziyaret köyünde Ebu Zer’e ait olduğu iddia edilen, Osmanlı Sultanı IV Murat tarafından Bağdat Seferi dönüşünde inşa ettirilmiş olan bir türbe bulunmaktadır.
Hicretten on sene önce doğmuş (m. 612), . Künyesi, Ebû Hamza’dır. Bu künyeyi kendisine Resûlullah ( sav ) vermiştir. Lakabı “Resûlullah(sav)’ın hizmetçisi“dir. Kendisine böyle söylenince çok sevinir ve memnun olurdu. Bununla iftihar ederdi. Ayrıca Zül-üzüneyn lakabı da vardır. Resûl-i Ekrem efendimiz(sav) mübârek elleri ile zülüflerini çekerek, “Yâ zel-üzüneyn” diye latife buyurmuşlardır. Bu lakabı Ona Resûlullah ( aleyhisselâm ) vermiştir.
 
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor:
“Amcam Enes İbnu’n-Nadr radıyallahu anh Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: “Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!” dedi.
Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca:

“Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!” dedi ve kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa’d İbnu Mu’az çıkmıştı:

“Ey Sa’d İbnu Mu’az! Cenneti istiyorum! Nadr’ın Rabbine yemin olsun ben Uhud’un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!” dedi. (O günü anlatan) Sa’d İbnu Mu’az, (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a):

“Ey Allah’ın Resulü. (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)” dedi. Enes İbnu Malik, (Sa’d İbnu Mu’az radıyallahu anh’ı te’yiden) dedi ki:

“Biz (Enes İbnu Nadr’ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi’) -bedenindeki bir ben’inden veya-parmağının ucundan tanıdı.
Enes radıyallahu anh devamla dedi ki: “Biz şu ayetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık:

“Mü’minlerden Allah’a verdiği ahdi yerine getiren ad7amlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir” (Ahzab 23).

KAYNAK, Buhari, Megazi 17, Cihad 12; Müslim, İmaret 148, (1903); Tirmizi, Tefsir, (3198).

ALİM:
Prof.Dr. Muhammed Hamidullah
Hindistan ile Pakistan’ın henüz tek devlet olduğu 1908 yılında Haydarabad kentinde doğan Muhammed Hamidullah, ilk ve orta öğrenimini bu kentte tamamladı. Üniversite eğitimine de Haydarabad’da devam eden ünlü alim, 1930'ların başında hukuk fakültesinden mezun oldu. İlk gençlik çağlarından itibaren özellikle "siyer" dalına büyük bir merak duyan Muhammed Hamidullah, bu alanda akademik kariyer yapmak üzere 1936 yılında Paris’e gitti. Paris Üniversitesi’nden "Peygamberimizin Savaş Mektupları" başlıklı teziyle doktora unvanı alan Üstad, kısa bir süre sonra da bu kez Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’ne kaydolarak "devletlerarası İslam hukuku" alanında ikinci bir doktora çalışması çalışması daha yaptı.

Üstad Hamidullah, 1947 yılında yükseköğrenim hayatının bir bölümünün geçtiği Paris’e yerleşti ve uzun yıllar boyunca bu kentte yaşadı. Kısa adı CNRS olan Fransız Milli Araştırmalar Merkezi’ne üye olan ünlü araştırmacı, bu kurumun bünyesinde hukuk ve İslam alanlarında sayısız bilimsel çalışmaya imza attı.

Özgün fikirleri ve geliştirdiği yeni araştırma metotlarıyla, 1950'li yıllarda uluslararası akademik çevrelerde ünü adım adım yayılan Üstad, yıllar boyunca tam bir gezgin gibi dolaşarak farklı ülkelerin yükseköğrenim kurumlarında dersler verdi. Prof. Hamidullah, 1950'lerde "sözleşmeli profesör" olarak ülkemize de gelerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Hukuk fakültelerinde, Ankara’da, İzmir’de, Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde uzun süre dersler verdi, bu dönemde pek çok genç Türk akademisyeninin yetişmesine katkıda bulundu.

8 DİL BİLİYORDU

Bir düzineye yakın yabancı dili mükemmelen konuşabilen Hamidullah, bu arada ülkemizde görev yaptığı yıllarda Türkçeyi de kusursuz düzeyde öğrenmişti. Üstad’ın bildiği diğer diller arasında Farsça, Arapça, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca ve Rusça da bulunuyordu.

Prof. Hamidullah’ın bir kısmı dilimize de çevrilen ünlü eserleri arasında "İslam Peygamberi", "Hz. Peygamber'in Savaşları ve Savaş Meydanları", "İslam’ın Hukuk İlmine Yardımları", "İslam Devletler Hukuku" ve "İslam’a Giriş" ilk anda akla gelenlerden bazıları. Ayrıca, kendisinin dünyanın dört bir köşesinde yayımlanmış binlerce makalesi de bulunuyor.
Üstad Muhammed Hamidullah’ın vefatını Viyana’da ders verirken öğrenen Prof. Dr. Sırma, vaktiyle onun derslerine katılmanın bugün Türkiye’de ilahiyat ve hukuk alanında kariyer yapmış, bugün olgunluk çağındaki bir kuşak için gurur verici bir ayrıcalık olduğunu ifade etti.

Fransa’nın Paris kentinde hayatını sürdüren İslâm bilgini Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, uzun süreden beri Amerika’nın Florida eyaletinde yakınlarının yanında bulunuyordu.
İlerlemiş yaşı dolayısıyla çeşitli rahatsızlıkları bulunan Hamidullah, 94 yaşında  hayata gözlerini yumdu.
Dünyanın birçok ülkesinde önemli üniversitelerde görev alan ve bu arada ülkemizde de İstanbul ve Erzurum Atatürk üniversitelerinde öğretim üyeliği yapan değerli bilim adamı Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, ardında yüzlerce eser bıraktı.


SORU-CEVAP

Soru:Televizyon,radyo veya başka bir cihazdan okunan bir mukabeleyi dinlemekle hatim yapılmış olur mu? Cevab:Televizyon ,radyo ve ya baska bir cihazdan okunan bir mukabeleyi takip etmek sevabtir.Hatim,Kur’an’in badindan sonuna kadar okunarak bitirilmesidir.Kisi okunan mukabeleyi sadece dinlemekle Kur-an dinlemis olur.Hatim yapmis olmak icin Kur’an’in bizzat tilavet edilmesi/okunmasi gerekir.Ancak kişi mukabeleyi takip esnasinda ayni zamanda okursa hem dinlemis hem de hatim yapmis olur.Su da bilinmelidir ki,Kur’an-i Kerim anlaşılmak için okunmali;hatim sayisina degil,anlaşılan ve kavranilan ayet sayisina daha cok önem atfedilmelidir.DİN İŞLERİ YUKSEK KURULU FETVALARI

EĞLENCE KÖŞESİ:
Mal ve Servetin Bekçisi Zekat
Bir gün etrafına halkalanan sahabilere Peygamber (s.a.v) "zekat, mal ve servetin koruyucusudur, bekçisidir" diyen hadisi söylerken yanlarına bir Hıristiyan tüccar uğradı. Zekat hakkında Peygamberimizin bütün söylediklerini dinledikten sonra kalkıp giderek zekatını verdi.
   
Bu hıristiyan tüccarın bir de ortağı vardı ki, o sırada Mısır’a ticarete gitmişti. O devirde ticaret kervanlarla yapıldığından hırsızlar, sürekli olarak kervanların yolunu kesip paralarını soyuyorlardı. Tüccar da içinden şöyle geçirmişti. "Eğer Muhammed’in söyledikleri doğru ise ortağım malı ile birlikte sağ salim döner, ben de iman edip müslüman olurum. Yok eğer Muhammed yalan söyleyip de milleti kandırıyorsa, ortağım sağ salim dönmez onu yolda hırsızlar soyarlar ki, ben de o zaman kılıcımı çekip Muhammed’e cevap vereceğim."
   
Bir aralık kervandan bir mektup gelir. Hırsızlar kervanın yolunu kesmiş, bütün ağırlıklarını soyup kaçmışlar. Ne mal, ne elbise, hiçbir şey bırakmamışlar.
   
Mektubun bu satırlarını okur okumaz derin bir üzüntüye garkolan Hıristiyan tüccar hemen kılıcını kuşanır, Peygamber’e savaş açmak üzüre yola koyulur. Tam yola çıkacağı sırada ortağından ikinci bir mektup alır, "Arkadaşım, sakın üzülme" der. Hırsızlar kervanın önünü kestiklerinde ben kervanın epey arkasındaydım. Bana hiç bir şey olmadı. Ben ve bütün mallarımız kurtulduk. Yakında geleceğim, selamlar..."
   
Bunun üzerine Peygamber’in hak ve doğru söylediğine inanan Hıristiyan tüccar, Peygamber’e (s.a.v.) vararak, "Ey Allah’ın Rasulü!.." der. "Bana İslamiyeti açıklayın iman edeceğim."
   
Açıklanınca da imana gelerek, İslam bayrağı altına girer ve böylece üstün insanlık şerefini kazanmış olur.

Ravzatül Ulema

15-013.jpg