"Yunanistan orantısız ve gayrı meşru bir güç kullanıyor"

İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu:- "Türkiye bu yükün haklı olarak paylaşılmasını istiyor. AB tarafından verilen sözler yerine getirilmedi. Göçmenlerin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları var. Bu insanlar bu haklarını kull
"Yunanistan orantısız ve gayrı meşru bir güç kullanıyor"

İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu, Yunanistan'ın, Avrupa'ya geçmek isteyen sığınmacılara karşı kullandığı gücün, orantısız olduğunu belirterek, "Gaz bombaları, plastik mermileri kullanmanın ötesinde gerçek kurşun sıkıyor. Resmi güvenlik güçleri yerine fanatik, ırkçı Yunanlardan oluşan milis kuvvetleri kullanıyor. Bunları göçmenlerin üzerine salıyor. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Sınırlardaki ölümlerden dolayı Yunanistan muhtemelen tazminat davalarıyla karşı karşıya kalabilir. Yunanistan, uluslararası hukuk açısından son derece orantısız ve gayrı meşru bir güç kullanıyor" dedi.

Türkiye'nin, Avrupa'ya geçmek isteyen göçmenlere, engel olmama kararının ardından, Edirne'ye giden sığınmacıların sınırda bekleyişi sürüyor. Bugüne kadar 143 bini aşkın sığınmacı, Türkiye topraklarından ayrılarak Yunanistan'a giriş yaptı. Aralarında çocukların da bulunduğu sığınmacılar, karşıya geçtiklerinde Yunan güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle karşılaşıyor.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), Yunanistan'ın iltica başvurularını askıya almasının, uluslararası hukuka göre hiçbir yasal dayanağı olmadığını bildirmesine rağmen, sığınmacıları kara sınırında gaz ve tazyikli suyla durdurmaya çalışan Yunan güvenlik güçleri, denizde de botları engelliyor. Sınırda kötü hava şartlarında bekleyişlerini sürdüren sığınmacılar, Yunanistan'ın kullandığı orantısız güç nedeniyle zor anlar yaşıyor.

İnsan hakları örgütleri, durumun daha da kötüleşmesini engellemek için acil eylem çağrısı yaparken, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda yeni bir insani krizle karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulunuyor.

- "Yunanistan'ın bu noktada kullandığı güç, meşru müdafaanın çok üzerinde"

Konuyla ilgili AA muhabirine değerlendirmede bulunan İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü, hukukçu Prof. Dr. Yücel Oğurlu, Yunanistan'ın sığınmacılara karşı kullandığı güç ve şiddetin, kabul edilebilir olmadığını belirterek, şunları söyledi:

"Türkiye sınırından Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yönelen göçmenlerin normal şartlar altında gümrük kapılarından geçmeleri beklenir. Uzun süreden beri Türkiye'deki göçmenler, Avrupa'ya gitmek ve orada yeni bir hayat kurmak istiyorlardı. Türkiye de bu yükün haklı olarak paylaşılmasını istiyor. AB tarafından verilen sözler yerine getirilmedi. Göçmenlerin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları var. Bu insanlar bu haklarını kullanıyorlar ve Türkiye bu insanları zorla tutamaz. Tel örgülerinin kesilmesini tabi ki hiçbir ülke istemez. Ama Yunanistan'ın bu noktada kullandığı güç, meşru müdafaanın çok üzerinde. Gaz bombaları, plastik mermileri kullanmanın ötesinde gerçek kurşun sıkıyor. Resmi güvenlik güçleri yerine fanatik, ırkçı Yunanlardan oluşan milis kuvvetleri kullanıyor. Bunları göçmenlerin üzerine salıyor. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Sınırlardaki ölümlerden dolayı Yunanistan muhtemelen tazminat davalarıyla karşı karşıya kalabilir. Yunanistan, uluslararası hukuk açısından son derece orantısız ve gayrı meşru bir güç kullanıyor."

- "Bugün olduğu gibi o gün de Rusya aktif tarafı oluşturdu"

Oğurlu, yaşanan her göç ve sürgünün bir trajedi olduğunu ve bugün de Suriye özelinde dünyanın en dramatik, en acı göç hadiselerinden birinin yaşandığını belirterek, "Bugün yaşanan göç, aslında Birinci Dünya Savaşı'na, hatta 1850'lere, sosyopolitik mühendisliğe dayanan bir sürecin ve sürekliliğin devamıdır. Yakın tarihe bir göz atacak olursak, 1856 Paris Anlaşmasıyla Kırım Tatarlarının ülkemize göç süreci başlamıştır. 1856-1864 ve 1877 (93 harbi) yılları ise Kuzey Kafkasya'nın tehcir ve sürgün dönemidir. Devamında Güney Kafkasya'nın aynı şekilde insansızlaştırılması süreci yaşandı. Bugün olduğu gibi o gün de Rusya aktif tarafı oluşturdu. Peşi sıra 1877 Balkan göçü yaşandı. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına kadar yaklaşık 3 milyon insan bugünkü Anadolu topraklarına göç etmiş oldu." diye konuştu.

- "Bu göçte en ağır yükü yine Türkiye omuzladı"

Göçe zorlanan insanların evlerini, yurtlarını, aile mezarlarını ve bütün hatıralarını geride bırakarak büyük bir trajedi yaşadıklarını, hiç kimsenin şartlar zorlamadığı sürece doğup yaşadığı toprakları terk etmek istemeyeceğini dile getiren Oğurlu şöyle devam etti:

"Ben 49 yaşındayım. Bu süre zarfında 1980'lerde Bulgaristan Türklerinin tehcirini, 1990'larda Kuzey Iraklı Kürtlerin zorla Türkiye'ye sürülmesini, Karabağ'dan 1 milyona yakın Azerbaycan Türkü'nün göçe mecbur kalmasını, daha uzun ve dramatik olan Afganistan savaşından kaçan milyonlarca insanı gördük. Bugün yanı başımızdaki Suriye'den de 12 milyona yakın insanın göç etmek zorunda kaldığına şahit oluyoruz. Bu göçte en ağır yükü yine Türkiye omuzladı. Oradan gelen insanlar mağdur ve mazlum insanlar. Öncelikle bunun altını çizmemiz lazım. 12 milyon insana rejimin dediği şudur: 'Ya burayı terk edeceksiniz ya da öleceksiniz'. Üçüncü bir tercih sunulmadı bu insanlara."

Oğurlu, insanın can güvenliği ve onurunun korunmasının, uluslararası hukukun önceliği olması gerektiğini, dili, dini, kimliği ve etnik mensubiyeti ne olursa olsun insan türünün bir bütün olarak korunması gerektiğini vurguladı.

- "İnsanların yaşadığı ülkeyi terk etme, başka bir ülkeye gitme hakları vardır"

Oğurlu, Türkiye’deki sığınmacıların, AB ülkelerine gitmek istemelerine ilişkin, "Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 12. Maddesine göre insanların ister vatandaş, ister mülteci olsun yaşadığı ülkeyi terk etme, başka bir ülkeye gitme hakları vardır." ifadesini kullandı.

Yaşadıkları ülkede can ve mal emniyetleri tehlikeye giren, onurları zedelenen insanların başka bir ülkeye gitme, iltica etme hakları olduğunu vurgulayan Oğurlu, "Suriye ile yüzlerce kilometrelik sınırımız var. Başka hiçbir ülke bu problemle bu kadar iç içe değil. Burada Türkiye'nin güvenliği de söz konusu. Bir taraftan Kuzey Irak'ta PKK, diğer yandan onun Suriye uzantısı PYD ve küresel güçlerin desteklediği diğer yapılanmalarla karşı karşıya. Türkiye için sınır güvenliği önemlidir. Türkiye, uluslararası bütün platformları zorlayarak, Suriye'de barışın sağlanması ve demokratik ortamın kurulması için elinden geleni yapmıştır. Türkiye bundan fazlasını yapamaz, yapmamalı da. 3 milyon 700 bini kayıtlı, 500 bini aşkın kayıtsız, 1 milyon civarında da başka ülkelerden olmak üzere sayıları 5 milyonu bulan göçmenlere ev sahipliği yapıyoruz. Reel açıdan bakıldığında hiçbir ülke bu yükü tek başına taşıyamaz. Uluslararası hukukun, gelişmiş ülkeler tarafından uygulanmadığını, bu yükün paylaşılmasından kaçınıldığını üzülerek görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu, Orta Doğu'da sorunların çözümünde sabırlı, diplomatik, askeri gücü ve devlet geleneği olanların kazanacağını belirterek şunları kaydetti:

"Cephede kazanmak Türkler için bir kaderdir. Ama masada kaybetmek kader olmamalıdır. Bunun için diplomasiye ihtiyaç var. Diplomatik dili iyi kullanmalı ve ülkemizin, devletimizin, halkımızın ve mazlum Suriye halkının lehine sonuçlar almayı, öncelikle diplomasiyi kullanarak başarmalıyız. Türkiye, mültecilerin ülkeyi terk etme hakkını kullandırma kapsamında sınırları açtığında mültecilere 'isterseniz kalın isterseniz gidin' demiştir. 'Ülkeyi terk edin' demek ayrı bir şeydir. Türkiye hiçbir göçmenin başka bir ülkede göremeyeceği derecede bir barış adasıdır. Afganından Afrikalısına kadar herkes dünyanın başka bir yerinde olmadığı kadar güven içinde yaşıyor. Türkiye'de ırkçılık ve ayrımcılık olduğuna yönelik iddiaların fantezi ve kurgu olduğunu düşünüyorum. Çünkü Anadolu çok kültürlü bir medeniyettir ve yüzyıllar boyunca bir arada yaşanmıştır. Maalesef bugün Orta Doğu mezhep ve etnik kökene indirgenmiş bir ilkelliği yaşıyor ve bu ilkellik yangınına benzin taşıyan küresel aktörler var. Bunun önüne geçilmesi için mutlaka barış esasına inanmak gerekiyor. Savaş nihai bir tercihtir. Bıçak kemiğe dayandığında ülkelerin kendisini savunmasıdır. "

Avrupa Birliğinin kendi içinde ırkçı, ayrımcı bir noktaya doğru gitmekle barış ve insan hakları temelinde dünyaya örnek olma iddiasını sürdürmek arasında bir dönüm noktasında olduğunu belirten Oğurlu, etnik ve dini temelli ayrımcılığın olduğu bir noktada AB'nin kuruluş değerlerinden uzaklaşacağını ifade etti.












Kaynak: