"Zıtlıkları içinde barındıran bir birlik felsefesine inanıyoruz"

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş:- "En temelde zıtlıkları içinde barındıran bir birlik felsefesine inanıyoruz. Bu, Türklerde tarih boyunca var. Varoluş felsefemiz bunu kuşatıcı ve kapsayıcı. Bizim için zıtlıklar birbiriyle mücadele etmek
"Zıtlıkları içinde barındıran bir birlik felsefesine inanıyoruz"

İSTANBUL (AA) - MEHMET KARA - Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, Türk kültür ve sanatını yurt dışında tanıtmak ve yabancılara Türkçe eğitimi vermek amacıyla 2009'da kurulan ve dünya çapında 58 kültür merkezi bulunan YEE'nin, kültürel politikalarını ve felsefesini, Anadolu irfanından aldıklarını belirterek, farklı düşünceleri bir çatışma unsuru olarak değil zenginlik olarak gördüklerini söyledi.

Ulusal ve uluslararası etkinliklerde Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etmeye çalıştıklarını ifade eden Ateş, YEE'nin misyonunu ve Kültürel Diplomasi Akademisi'nin hedeflerini AA muhabirine anlattı.

- "Biz zıtlıkları içinde barındıran bir birlik felsefesine inanıyoruz"

Ateş, enstitünün farklı kültürlere bakış açısının modern düşünce sistemlerinden farklı olduğunu dile getirdi.

Batı felsefesindeki tez, antitez, sentez düşüncesinin tam karşısında bir yerde bulunduklarının altını çizen Ateş, "En temelde zıtlıkları içinde barındıran bir birlik felsefesine inanıyoruz. Bu, Türklerde tarih boyunca var. Varoluş felsefemiz bunu kuşatıcı ve kapsayıcı. Bizim için zıtlıklar birbiriyle mücadele etmek için değil bütünü var etmek için vardır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği için değil, fethettikten sonra farklı fikirlere yaşam alanı açtığı için bir dehadır. Bugün de biz dünyada insanı önceleyen bir düşünce yapısını temsil etmeye çalışıyoruz. Artık farklı renkleri ve düşünceleri kuşatan ve barışı, savaşın bir alternatifi değil aktif bir eylem olarak ele alan bir düşünce yapısını dünyaya taşımak zorundayız. Bu, Anadolu topraklarında yeşeren kültürde var." diye konuştu.

Zıtlıkların ve farklılıkların bir zenginlik olarak görülmesinin edebiyatta, müzikte, aile hayatında ve toplumun tüm alanlarında birbirini tamamlayan öğeler ortaya çıkaracağını anlatan Ateş, Yunus Emre'nin felsefesinin bu bağlamda önemli bir kaynak olduğunu belirtti.

Ateş, Yunus Emre'nin felsefesinin "şekli" değil "manayı" öncelediğini söyleyerek konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yunus, kıssalarda hep anlatıldığı üzere Tapduk Emre'ye odunları götürdüğünde Tapduk Emre onu dergahtan dışarı çıkarır. Yunus'a 'Odunların hepsi düzgün mü? Sen şekle takılmışsın. Ağaçların da bir ruhu var ve sen bunu şimdi anlamıyorsun.' diyerek karşı çıkar. Yunus bu denilenleri anlamak için yıllarca uğraşır, emek verir. Sonunda anladığı, şeklin değil mananın ve özün üstün olduğudur. Hayatının kalanına bu fikrin ve inancın temsilcisi olarak devam eder. Kültürel diplomaside de benzer bir durum geçerlidir. Özünde muhatabını gördüğünde onu da kendinin bir parçası görme, ona tüm milletlere olduğu gibi aynı nazarla bakmak temeldir.

İnsanlara bu felsefeyi, İslam'ın ve Anadolu kültürünün ne olduğunu ve dünyaya nasıl baktığını anlatmamız gerekiyor. Bizim karşılıklı olarak güzel bir değişim ortaya koymak için 4 temel ilkemiz var. Birincisi kendimizi karşıdakine göstermek, ikincisi eylem ve sözlerimizle bunu desteklemek, üçüncüsü karşıdakine değişim fırsatı vermek, son aşama da onun değişimine destek vermek. Bunun için camilerimiz, kültür merkezlerimiz açık mekanlardır. İnsanların rahatlıkla girebilecekleri, konuşabilecekleri ve birbirini tanıyabileceği yerlerdir."

- "Ufkumuz coğrafi sınırlarımızla sınırlı değil"

YEE Başkanı Ateş, Türk kültür ve mirasının yüzyıllarca diğer kültürlerle etkileşim halinde olduğunu anlattı.

Mezopotamya, Afrika, Asya, Balkanlar ve Avrupa içlerine kadar her yerde kültürel anlamda ortak noktalar bulunabileceğini söyleyen Ateş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ufkumuz asla coğrafi sınırlarımızla sınırlı değil. Kültürün sabit bir şey olmadığını biliyoruz. Onun için kültürümüzü bugüne entegre etmek ve ona göre hareket etmek zorundayız. Ayrıca kültürler birbiriyle etkileşim halinde yükselir. Örneğin Çin'de ya da Şili'de kullanılan bir motifin Osmanlı'da da kullanıldığını rahatlıkla görebiliriz. Burada önemli bir nokta var. Kültür gaz gibidir, sınırlandırılamaz. Boşluk oluştuğunda oraya kesin bir toplumun kültürü gelir yerleşir. Eğer siz kültür üretemezseniz ve ürettiğinizi sunamazsanız sizin yerinize başkaları geçer. Biz hem kendi çalışanlarımıza hem de Kültürel Diplomasi Akademisi'ndeki katılımcılara kendi kültürlerini keşfedip, yeni üretimler yapmalarına yönelik eğitimler veriyoruz.

Yurt dışındaki temsilcilerimiz karşıdakini değiştirmek hedefine yönelik çalışmıyor. Aksine bir davetçi gibi karşılıklı iletişimi sağlayarak kültürel zenginlik oluşturmak istiyoruz. Muhatabımızı kabul etmek, aynı göz hizasında olmak bizim başlıca prensiplerimizden. Biz tek yönlü bir iletişimi tercih etmiyoruz. Hayata ve insanlığa dair pozitif olan ne varsa alarak, onlara da kültürümüzün en güzel parçalarını anlatıp, gösteriyoruz. Öz güven, felsefe ve düşünceye sahip olduğunuz zaman karşıdaki kişi davet ettiğiniz şeyi biliyor ve ona göre davranıyor. Davet bir nezaket gerektirir. Davetçi nazik olmalı ve karşıdakini sevmeli. Zaten sevmiyorsanız davet etmenin hiçbir imkanı yok. Sevdiğiniz zaman karşılıklı olarak fikir ve duygu transferi gerçekleşiyor. Biz YEE olarak dünyaya sevgi, anlayış ve kültürel zenginlik dağıtmak istiyoruz."

- "Kültürel diplomasi için en uygun yer tabii ki medeniyetlerin beşiği İstanbul"

Ateş, enstitünün kültürel diplomasi alanındaki birikimini teorik ve pratik olarak katılımcılara aktaran 3 ay süren Kültürel Diplomasi Akademisi Uygulamalı Eğitim Programına da değindi.

Akademinin, enstitünün misyonu çerçevesinde Türkiye'yi ve kültürünü temsil edecek bireyler yetiştirmeyi hedeflediğini belirten Ateş, "Akademide yıllar boyunca edindiğimiz tecrübeleri, alanında uzman kişilerle ve katılımcılarla birlikte harmanlamak ve bunu dünyanın neresinde nasıl uygulayacağız diye öğrenmeye çalışıyoruz. Kültürel diplomasi için en uygun yer tabii ki medeniyetlerin beşiği İstanbul. Onun için eğitimlerimizi burada yapıyoruz. Burada Türkiye'nin düşünsel birikimini burada harmanlayarak sunuyoruz. Eğitimlerdeki tüm bilgiler hamur olarak yoğrulmaya başladı. Katılımcılar artık bilgileri kendileri mayalıyor. Burada bütün medeniyet havzalarından gelen bilgileri en sağlıklı bir şekilde tekrar analiz ediyoruz. Bu eğitimlerde medeniyetlerin sosyal hayatları, politik geçmişleri, kültürleri enine boyuna tartışılıyor." ifadelerini kullandı.

Ateş, Anadolu irfanı ve Yunus Emre felsefesiyle yetişen ve yurt dışında enstitüyü temsil eden çalışanlarının da bu ilkelere sadık kalmaya çalıştıklarını söyledi.

Yurt dışındaki çalışanların 5 konuda kendilerini yetiştirmelerini istediklerini dile getiren Ateş, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Enstitümüzün temsilcilerinden güncel diplomasiyi bilmelerini, uluslararası ilişkileri takip etmelerini, gittikleri yerdeki kültürlerin bir yaşam tarzı olduğunu görmeleri ve ona göre hareket etmelerini, kendi kültürünü anlatma konusunda yeteneklerini geliştirmelerini ve son olarak Anadolu irfanının sahip olmalarını bekliyoruz. Anadolu irfanı demek kendini ve muhatabının tanıyan bir felsefeye sahiptir. Yunus'un 'Bir ben var bende, benden içeri' diyerek 'Ben neyim, kimim ve bu hayat yolculuğunda amacım ne?' sorularının cevabını bulmaya çalışmıştır. Hedefimiz tüm çalışanlarımızın ve Türkiye'yi temsil edenlerin bu ilkeler doğrultusunda her birinin Türk kültürünün bir temsilcisi olması."

Kaynak: