Şerife Demir

Şerife Demir

Ayasofya

Ayasofya

Anadolu'nun kalbinde, bozkır deryasının ıssızlığında, boğulmak hissine kapılan yolcuların sığındığı bir ada... Yolculuğun verdiği yorgunluk ve hararet damla damla eriyor... Her vakit semaya doğru yükseliyor, kainatta insanın nabzını birbirine uyduran bu Mübarek Sada...

İstanbul'da sesler duyulur sürekli; seyyar satıcılar, pazarlar, kornalar, boğaza bağıran vapurlar; koca bir öksürük gibi durur kalabalıklar ve sıkışan trafik... Oysa bir vakit durursa biri kalabalık ortasında bir yerde, kulağına dolar 5 vakit Ezan... Yükselir Tarihi Yarımada'nın 7 tepesinden 7 farklı Sada...

Bu haftaki konumuz, o Mübarek Seda'nın yeniden yükselmesini yüce Allah'tan niyaz ettiğimiz büyük mabed; Ayasofya...

Ayasofya, insanlık tarihinin en görkemli anıtlarından biri. Hem Roma hem Bizans hem de Osmanlı kaynaklarında Allah'ın yer yüzündeki tecellisi, sayısız efsanenin konusu...

Kelime anlamı 'Kutsal Bilgelik' olan Ayasofya, ilk olarak 4. yüzyılda ahşap çatılı bir biçimde yapılmıştır. İstanbul'un kurucusu, Roma İmparatoru Konstantinous tarafından 360 yılında açılmıştır. 404 yılında patrik İoannes Khyrosostomos'un sürgün edilmesi üzerine meydana gelen bir ayaklanmada çıkan yangında kilise harap olmuş, 2.Thedosius binayı aynı temeller üzerine yeniden yaptırıp 415'te tekrar açmıştır. Bu ikinci kilise de, Jüstinianos (Jüstinyen) ve karısı aleyhine 532 yılında çıkan ve yüzbinlerce insanın Hipodrom Meydanı'nda (Sultanahmet) ölümüyle sonuçlanan Nika İsyanı ile yanmıştır. İmparator Jüstinyen, onu evvelki binalardan daha büyük ve muhteşem bir şekilde yaptırmayı tercih etmiş ve Trallesli (Aydınlı) Anthemios ile Miletoslu (Milet) İsidoros'un ellerinden günümüzdeki bu şaheser 537 yılında ortaya çıkmıştır.

Feth-i Mübîn'in gerçekleştiği Mayıs 1453 yılı son Salısına kadar, 916 yıl kilise görevi yapmış olan bu mabed; Fethin gerçekleştiği haftanın ilk Cuma'sı itibariyle, 478 yıl boyunca Ezan sesleri ile yankılanmıştır.

İlk dönem Osmanlı tarihçi ve vakanüvisçilerinden Tursun Bey'in tarih kitabına göre; Fetih sonrası Sultan Mehmed, Ayasofya'ya gelir ve  kubbeye kadar çıkar. Yapının ve çevresinin harap görüntüsü karşısında,  meşhur; "Perdedâri mîküned ber kasr-ı kayser ankebût,

bûm nevbet mîzined der târumu efrasyâb...", Türkçe manası ile; "Afrasyab'ın balkonunda baykuş davul çalıyor,

kayzer'in sarayında örümcek perdedarlık yapıyor..." beyitini söylemiştir.

Ayasofya'da ilk Cuma...

Fetih'ten sonra üçüncü gün Cuma idi ve Ayasofya tarihinin en önemli günlerinden birini yaşıyordu. Usta ve mimarlar gecelerini gündüzlerine katmışlar, bu kısa sürede tahtadan minare yapmışlardı. Tasvirler kapatılmış; Hristiyanlık sembolleri, çeşitli bezemeler ve resimler, figürler, mozaikler alçı ile kapatılmış ve Ayasofya ilk Cuma'ya hazır hale getirilmişti. Sultan Mehmed, imamlığa geçtiğinde ilk iki tekbirde namazı bozmuş, üçüncüde tekbir getirmiş ve ilk Cuma Namazı'nı kıldırabilmiş. Bunun nedenini merak eden ahali sorunca, Sultan: "İstedim ki namaz sırasında bana ve bütün cemaate Kabe görünsün! Bu niyetle birinci ve ikinci tekbirlerde Kabe görünmeyince namazı bozdum, ancak üçüncü tekbirde gözlerimin önüne geldi." demiş. Cemaat bunun sebebini Akşemsettin'e sorduğunda, o şunları söylemiş: "Hz. Hızır saf tutmak için gelirken Terler Direk'e parmağını soktu ve Ayasofya'nın yönünü kıbleye doğru çevirdi. Ondan sonra da namaza durdu. Böylece padişah üçüncü kez tekbir getirdikten sonra Kabe'yi tam karşısında gördü." İmparator Jüstinyen tarafından mabed içerisine konulan bu sütun veya direk, o gün bugündür orada bulunmaktadır.

Büyük Mabede Verilen Önem...

Ayasofya'nın üçü beyaz taş, biri tuğla olmak üzere dört minaresi bulunmakta olup; tuğla minarenin Fatih devrine ait olduğu söylense de, bunun 2.Bayezid zamanında yapılan minare olması ihtimali daha olasıdır. Diğer üç minarenin ise, Kanuni ve 3.Murad dönemlerinde yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca, 2.Selim ve 3. Murad da bu kutlu mabede çok önem vermiş olup; 3.Murad, Bergama'dan, İlkçağ'dan kalma yekpâre mermerden oyulmuş iki büyük küpü getirterek caminin içine şadırvan yaptımıştır. Bu mermer küplerden, kandillerde, şerbet ikramı da yapılırmış.

Ayasofya'nın bir İslam mabedine dönüşmesini sağlamak için yapıya pek çok İslami motif de eklenmiş. Bunlardan biri Ayasofya'nın kubbesinde yazılı olan; "Allah, göklerin ve yerin nurudur." ayetidir. Ayrıca; 'Allah', 'Hz. Muhammed' (sav) ve dört büyük halifenin isimleri de levhalara yazılarak asılmış. Ayasofya müzeye çevrileceği zaman, bu levhalar çıkarılmak istemiş ise de, çıkarılamamıştır; çünkü bu levhalar, Ayasofya'dan çıkarılamasın, yapı yeniden kiliseye dönüştürülmesin, diye cami içerisinde ve giriş kapılarından daha büyük olarak yapılmış.

2.Selim'in vefatı ile Ayasofya'nın bahçesine defni, ardından Mimar Dâvud Ağa tarafından 3. Murad için, daha sonra 3. Mehmed için türbeler inşa edilmiş olup, bu üç büyük türbe Osmanlı devri Türk mimarisinin yapı, çini süslemesi bakımından en güzel eserlerinden sayılır. Ayrıca, 1639'da vefat eden 1.Mustafa ve 1648'de vefat eden Sultan İbrahim de burada medfundur.

Lale Devri padişahı 3.Ahmed camiiye yeni bir hünkâr mahfili inşa ettirmiş ve ortaya büyük bir top kandil asılmıştır. 1739’da yeğeni Sultan 1.Mahmud, barok üslûbunda, duvarları çini kaplı ve dolapları renkli nakışlı fevkalâde güzel bir kütüphane ve 1740’ta ise avluda  muhteşem bir şadırvan ve aşevi inşa ettirmiştir.

Akabinde; 1. ve 2. Abdülhamid, 2.Mahmud, Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz dönemlerinde de çokça ehemmiyet verilen bu büyük mabed; Cumhuriyet'in ilanına müteakip 1931 yılında kapatılmış ve 1935 yılında müzeye dönüştürmüştür.

Necip Fazıl'ın dediği gibi; "Her mana, her hikmet, her münasebet Ayasofya'ya bağlı." 'Mübarek Seda'nın, Ayasofya'nın minarelerinden arşa tekrardan yükselmesi duası ile; Allah'a emânet olunuz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Demir Arşivi
SON YAZILAR