İpek Özkayaalp

İpek Özkayaalp

Çamurdanız fakat Çamurlaşmamalıyız!

Çamurdanız fakat Çamurlaşmamalıyız!

Hz. Âdem’den(as) bu yana yeryüzünde yaşamış ve yaşayacak insanların dini, ırkı, rengi, şekli, dili, cinsiyeti, zengin ya da fakirlik bakımından birbirlerinden farklı oluşu, aynı kökten gelmiş olmaları gerçeğini asla ortandan kaldırmaz.

Yani “Yaradılanı sev, Yaradan’dan ötürü!” düsturu bizim cevherimiz olmalı! Ancak unutmamak lazım ki cevher işlenmedikçe “mücevher” hâline dönüşmez. Bir dağ düşünelim, içinde tonlarca altın cevheri var. Dağın bundan haberi yok diye altın, altınlığından değer mi kaybeder?

Evvela kendi cevherimizin peşine düşüp onu işlemeye bakmamız gerekmez mi? Bunu başarınca da zaten baktığımız her yer mücevhere dönüşmez mi? Hülasa Yunus Emre Hazretleri’nin “Yaradılanı sev, Yaradan’dan ötürü!” nasihati yolumuzu aydınlatan kandile dönüşür. Neticede de nice nice dağları, içindeki cevherden haberdar eden sarraf oluveririz.

Bugün bizlerin farklılık dediği özelliklerimiz aslında en büyük sanatkâr olan Cenab-ı Hakk’ın bize bahşettiği zenginliktir. Çünkü fark ne olursa olsun aynı dünya üzerinde yaşamak, nimetler ile çepeçevre kuşatılıp rızıklanmak, aynı havayı teneffüs etmek kendi kudret ve isteklerimizin dışında olup İlâhî bir takdir neticesidir. Allah’ın(cc) bizden muradı var, bu yüzden yoktan var edip Varlığı’ndan(cc) haberdar etmiş! Yani sevgisi neticesinde varız, bu yüzden birbirini Allah(cc) için sevenler müjdelenmiş!

“72 millete aynı gözle bakmayan halka müderris olsa Hakk’a asidir.” (Yunus Emre)

Bu söz, eğer içimizde hâlen “varsa” sevgisizlik hastalığını gidermeye yetmez mi? Madalyonun bir yüzü böyleyken diğer yüzünde karşımıza “saygı” çıkmakta!

Bizler gerçek anlamda nerde olursak olalım, her insana lâyık olduğu, İslâm dininin gerekli kıldığı görgü kurallarından biri olan “saygıyı” gösterebiliyor muyuz?

Dünyadaki en büyük sorunlardan biri, saygı çerçevesinde yeri olmayan “anlayışsızlık” ile insanların birbirine bakmasıdır. İşte bundan mütevellit tüm kavgalar. Saygısızlığın temelinde “bencillik” yatar. Bencilliğin zuhuru da “beni” aradan çıkaramamak yani Allah(cc) için sevmeyi öğrenememek!

Ben değil de “biz” diyebildiğimiz anda sevgi hükümranlığında saygı erdemi her sözümüze, her eylemimize yön verecek. Sevgi selinin önüne katıp ortadan kaldıramayacağı bir engel yoktur. Sevgi ve saygıyı en yakınımızdan başlayıp ulaştırabildiğimiz herkese “bulaştırmak” gibi bir vazifemiz var bizim!

Müslüman, kendisine gelen kimseye güler yüzle alâka göstermek, mümkünse onun arzusunu yerine getirmeye çalışmak; değilse hoş bir şekilde geri çevirmeye gayret etmeli! Zira Allâhû Teâlâ buyuruyor ki:

“İnsanlara yüzünü çevirip tepeden bakma, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; zira Allâh kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol, sesini de yükseltme. Kuşkusuz, seslerin en çirkini eşeğin sesidir!”

(Lokman Sûresi/ 18.19.Âyet)

Oysa etrafımıza baktığımızda böyle insanların neredeyse hiç kalmadığını görüyoruz hatta yok bile desek yeri! Avurdunu şişirerek gezen mi dersin, insanlara hor gözle bakan mı dersin bilmem ama bu âyette Allah(cc) kibrimizi ortaya koymamamızı buyurmuş, bu gibi gayr-ı insanî davranıştan menetmiştir bizleri!

Ne biliyoruz ki gelen, neden geldi?

Şer görünende hayır var ise bize

Geleni geri çevirmek ne haddimize!

Hele bir dinle, ne der karşındaki sana.

Bil ki ne derse Hak’tan gelir sana!

Koy kendini bir teraziye.

Bak bakalım sözün özüne.

Söz söylenir mi Hak istemez ise?

(İpek Özkayaalp)

“Ne biliyorsun, belki de o arınacak veya öğüt alacak. Ya da öğüdü dinleyecek de bu öğüt ona fayda sağlayacaktır. Fakat kendisini her konuda yeterli görene gelince; sen, hiç ihtiyaç duymayan kimseye yöneliyor, onunla ilgileniyorsun. Oysa sen onun arınmasından sorumlu değilsin ki! Öte yandan, sana büyük bir istekle gelen, saygıyla dopdolu olduğu halde sen ona ilgi göstermiyorsun. Hayır, olmaz! Şüphesiz o bir öğüttür; ancak dileyen ondan öğüt alır.”

(Abese Sûresi / 3-12 Âyet)

Cevherimizi keşfedersek o denli mücevhere dönüşme imkânına sahip oluruz. Sevgi tohumu; gönlümüzde kök salıp fidana dönüşürse, meyveye durursa insanlığımızın hakkını lâyıkıyla yerine getiririz. Hasılı, ne kadar insan olabilirsek o kadar insan kalabiliriz!

Selâm ve duâ ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özkayaalp Arşivi
SON YAZILAR