Hayrettin Atak
Hayrettin Atak ‘Drenaj Karatay!’

‘Drenaj Karatay!’

Sinema eleştirmeni değilim… İyi izlerim ama… O sebeple öveceğim ya da eleştireceğim şeyler bilimsel değil tamamen duygusal… Hissettiklerim yani…

‘Direniş Karatay’ filmi hakkında söyleyeceğim şeylerden önce şunu belirtmek istiyorum;  

Eğer ‘Direniş Karatay’ filmi ‘Recep İvedik’ten daha az gişe yaparsa “ Konya’ya, Selçuklu ve Osmanlı sevdalılarına, Yeni Türkiye hayali kuranlara’ ayıp olarak bu yeterde artar bile…

‘Direniş Karatay’ın sadece bir film olmanın çok ötesinde, medeniyetin yeniden ihyasında bir kilometre taşı olması en büyük arzumuz… Kabul edilmeli ve desteklenmeli ki yeni bir dönemin ve yeni filmlerin kapısı sonuna kadar aralansın… Konya da bu konuda alabildiğince ilerlesin, uzmanlaşsın ve sinema deyince bu şehir akla gelsin…

Film bu sebeple bir ‘eşik’ mesabesinde…

Ya bu eşiği atlayacağız, ya da eşiğe takılacağız… Gerekirse üç kere gidilecek, üç arkadaşını götürecek, hediye olarak ‘Direniş Karatay’ bileti dağıtacak ki,

Düşmanın en güçlü silahını kullanmayı öğrenmekten Konya’nın tümüyle kocaman bir film platosuna dönüşmesine kadar güzel sonuçlar doğursun.

İlk Selçuklu filmi son olmasın…

Söylenecek çok söz var… Gelişmek için eleştiri şart…

Öncelikle müzikler ve savaş sahneleri güzeldi filmin. Onlara tam not vererek başlamalıyım… Üniversiteye ‘Karatay’ ismini vermenin ötesinde Karatay Medresesiyle bir bağ kurabilmek içinde güzel bir adım…

…   

Eleştiri içinse nereden başlayacağımı bilemiyorum…

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere ‘Zorlama’ olmuş bazı bölümleri…

…  

Öncelikle ne Celaleddin Karatay’ın nede Konya’nın direnişi tam manasıyla aktarılamamış hissi vardı bende filmin sonunda… Ne çekilen zorluklar ne kaybedilen bir savaşın etkileri, ne padişahları savaş meydanından kaçmış bir milletin kafa karışıklığı vardı filmde…

Gıyaseddin’in savaş meydanındaki kaçışı da nasıl bir kaçışsa… ‘Küstüm oynamayacağım’ edasıylaydı… Celaleddin Karatay’ı yükseltmek adına savaşta da ve savaş dışında da çocukça davranan bir ‘Gıyaseddin’ figürü çıkarmışlar ortaya!   

Senaryo ve kurguda önemli hatalar vardı sanki…  

Anlatımda anlamsız uzatmalar ya da anlaşılamayan kısaltmalar vardı. Az önce bıldırcın yiyen Alaaddin’i bir sonraki sahnede ölürken görüyorsunuz… Sebebi sonucu anlatma gereği hissetmemeleri bir eksiklikti…

Başrol karmaşası da vardı? Kimdi ki sahi başrolde ki erkek ve kadın. ‘Kutay mı? Karatay mı? Ahi Evran mı? Noyan mı? hiç anlaşılamadı. Kadın başrol de aynı. Bacı Nefise Karatay mı? Yoksa Ahi Evran’ın kızı Türkan mıydı? kadın başrol…  

Ana konu neydi ki sahi? Kösedağ savaşı mı? Devletin yeniden toparlanması mı? Moğallara karşı direniş mi? Yakılan Karatay Medresesinin yeniden inşası mı? Ahiliğin kuruluşta oynadığı etki mi? Gizli devlet teşkilatı mı? Osmanlının aslında nasıl kurulduğu mu? Yeni devletin kuruluşunda Karatay Medresesinin oynadığı rol mü?

… 

Birbirinden değerli sanatçıların oyunculuklarına laf etme cüreti göstermem asla. Ancak özellikle başrol Celaleddin Karatay Mehmet Aslantuğ’a oturmamış… Çok yetenekli Türkiye için önemli bir değer… Koca Selçuklu devletini kurtarmayı ve yeniden diriltmeyi başaran dirayetli bir komutan, büyük bir alim, halkına güven düşmana korku veren bir imaj beklediğimden belki de bir eksiklik vardı… Fragmanda Karatay için söylenen “Kurt bakışlı kurt duruşlu’ ifadesi tam olarak oturmadı diye düşünüyorum, Türkiye’nin en romantik bakışlı adamına…

…  

Bir diğer isim Nefise Karatay ‘Bacıyan’ın başında ki ‘Bacı Fatma’ olarak düşmana operasyon yapan, baskınlar düzenleyen bir ‘Kadın Savaşçı’ya benziyor muydu sahi?  

Ama Kutay rolünün hakkını layıkıyla verdiğini düşündüğüm Alperen Duymaz Türk Sinemasının geleceği adına umut verdi. Bunu söylemeden de geçmeyeyim…

… 

Diyaloglar faciaydı… 2018 Konyasıyla aynı dil… Herkes anlasın diye mi? ‘Muhteşem Yüzyıl’da bile bunu aşabilmek için alakalı alakasız her yerde ‘Ala, zira’ yı kullanıp kulaklarımızı tırmalamışlardı… Filmdeki o diyaloglar Selçuklu dönemi Konya’sı havasından ziyade, 2018’in ‘Hocacihan’ı havası vermiş filme…

Celaleddin Karatay’ın ‘Es-selamün Aleyküm’ şeklindeki yanlış selamı da ne Karatay’a, nede filmin yapımcılarına yakışmamış! mesela…  

Senaryoda kopukluklar vardı… Kutay Moğol komutanı Noyan’ın oğlunun boğazını baltayla kesti. Sonraki sahnede sevdalısının mezarı başında oturuyordu. Koca Moğol ordusunun tam ortasından  nasıl kaçmayı başardı muamma olarak kaldı…

Kutay’ın Noyan’ı gözünden yaraladıktan sonra yine o koca ordunun arasından nasıl kaçtığını gösterme gereği duymadıkları gibi…

Mübarekler! Dünyayı titreten ordu değil, ticaret kervanı sanki… Yol geçen hanı… Elini kolunu sallayan girip çıkıyor. Gişeler gibi, parasını ödemezseniz kameralara yakalanıyorsunuz…

…   

Haritayı almak ve Kutay’ı öldürmek için Konya’ya kadar gelip herkesi öldüren Noyan’ın oğlunun sadece Kutay’ı öldürmeyi unutması! da bir garipti… Haritayı aldılar, herkes öldürdüler bir onu bıraktılar nedense!    

Kutay’ın sevdalısını ok ile öldüren ‘Bacı’nın, onun yerine neden ‘Noyan’ı öldürmediği de izleyicilerde başka bir soru işareti olarak kaldı…

Savaş sahnelerinin bir kısmı dışında heyecan ve aksiyon hiç yoktu neredeyse… ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinin tek bölümünde bile daha çok heyecanlanan arkadaşlar gördüm!  

Karatay Medresesini yeniden inşa etmek için elden ele taşların verildiği sahne komedi filminden alınmış gibiydi… Yürürken sağ ayağını atarken sağ elini kullananlar gibiydiler…  

Adamlar bir anda Moğol karargahında bir anda Konya’da…

Çatışmalar tam anlamıyla yansıtılamamış…

Aşk ve babalık duygusu filmin özüne zarar verir diye mi arka plana atılmış bilmem ama çok yazık olmuş. Onlarla çok daha duygusal bir an yakalanabilirdi…

Sadrettin-i Konevi mücadelenin içindeyken Mevlana’nın geçiştirilmiş olması da önümüzdeki günlerde ayrı bir tartışma konusu olmaya aday… Geçiştirmek derken o dönemde yaşamış biri olarak “Hiç görmesek ayıp olur’ demişler sanki…

Şaman keşişlerinin intihar eden kadını iyileştirmiş olmaları bile bir kesim tarafından tartışılacak bir diğer konu olacaktır… ‘Ruh falan üflediler’ çünkü…!

Filmin sloganı ‘Son Selçuklu Kahramanı’ da havada kalmış. “Son mohikan, Son Samuray’ gibi esinlenilmiş gibi geldi. ‘Son Selçuklu Kahramanı’ duygusunu filmde hissedemedim ben çünkü… 

Moğol ordusunun Konya kapısından neden geri döndüğünü kendilerince anlatmaya çalışmışlar ama ben olsam ikna olmazdım… Özellikle iki güzel sözle…   

Birde özellikle eski Türk filmlerinde sıklıkla kullanılan ‘Düşmanın pis, ahlaksız, elleriyle yemek yiyen, aşırı alkol tüketip önüne geleni astıran, sürekli birilerine tecavüz etmesi gereken birer pislik gibi gösterilmesi’ alışkanlığından bu filmde de vazgeçilmemiş…

KTO Karatay Üniversitesinin sponsor olunca Filmin ‘Medrese’ etrafında dönmesi doğal olarak görülebilir belki ama bunun bile tam anlamıyla yansıtılamadığını düşünüyorum…  

İhtişamlı bir ‘Final Sahnesi’ filmi kurtarabilirdi belki ama oda yoktu…

Keşke film gösterime girmeden birkaç film izleyicisine, birkaç gazeteciye, birkaç film eleştirmenine gösterilseymiş! Gösterilse bu hatalar düzeltilirdi diye düşünüyorum…

Tüm bunlara rağmen KTO Karatay Üniversitesi ile Karatay Medresesi arasında bir illiyet bağı kurma amacıyla böylesine önemli bir girişimde bulunan herkese şehrin bir borcu var…

Her şey bir tarafa tüm riskleri göz önüne elini taşın altına koyan Selçuk Öztürk’ü, Yönetimini, KTO Karatay Üniversitesini tebrik edilmesi gerek...

Film için emeği geçenleri de elbet… Konya için ter döktüler çünkü…

 …

Konya için çok önemli bir başlangıç olur inşallah…  

Bundan sonra çok daha iyilerinin gelmesi en büyük umudumuz…  

Bugünkü direniş kazanılsın istiyorsanız ‘Direniş Karatay’ın kazanması gerek! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayrettin Atak Arşivi