Konya Millet Bahçesi 114 yıl önce neredeydi?

Osmanlı Devleti döneminde 114 yıl önce Konya Millet Bahçesi neredeydi? İşte tüm detaylar…

Konya Millet Bahçesi 114 yıl önce neredeydi?

Osmanlı’dan Cumhuriyete Konya Millet Bahçesi dört yerde açıldı. Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Tarihi Konya Millet bahçesi konusunda Gazetemiz Yeni Habere açıklamalar yaptı.

Ömer Tokgöz’ün konu hakkındaki açıklamaları şu şekilde oldu;

Bir kamusal alan olarak Millet Bahçeleri, Geç Osmanlı Dönemi’nde, Batılılaşmanın etkisiyle oluşmuş mekanlardır. Erken Cumhuriyet döneminde varlıklarını sürdürerek 1950’li yıllara kadar halkın yararlandığı düzenli peyzaj ve sosyal buluşma mekanları olmuşlardır dedi. Toplumların zaman içerisinde yaşadıkları kültürel değişiklikler, mekanlara da yansımıştır. Bu yansımaları en çok kamusal olarak hizmete konulan meydan, park, cadde gibi düzenli yapılaşmalar çevresinde görmek mümkündür. Günümüze ulaşamayan Konya Millet Bahçesi, kent hafızası ve kent kimliği açısından kaybedilmiş, önemli bir miras ve kültürel değerdir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-02-7c607ae6.jpg

Osmanlı devleti döneminde Millet bahçeisi(bağcesi) ilk defa bir buçuk asır önce 1870 yılında İstanbul'da Taksim'de yapılmıştır. Fransa'da aristokrat ve saray tarzı lüks konak bahçelerine tepki olarak geliştirilen "halk bahçeleri" model alınarak peyzaj hazırlanmıştır. Osmanlı döneminde 50 adet, Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Anadolu'da 30 civarında millet bahçesi vardır.

Osmanlı’da yer alan kamusal mekanlardan ilki kahvehanelerdir. Hamam, cami ve külliye avluları ile mescit, çeşme, kahvehane çevresinde, pazarlarda veya sokakların genişlemesiyle oluşan, ‘planlanmamış’ kendiliğinden gelişmiş semt ve mahalle ölçeğindeki küçük meydanlar dönemin en önemli kamusal mekanlarıdır. Bunların yanı sıra bağ, bahçe ve korular da açık kamusal alan olarak kent dokusunda yer almıştır.

Millet Bahçelerinin içine yerine ve büyüklüğüne bağlı olarak, müzik köşkleri, lokantalar, gazino, dans ve oyun salonları, konser ve tiyatro salonu gibi yapılara da yer verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde iki kez birincisi 1876, ikincisi 1908 olmak üzere meşrutiyet ilan edilmiştir. Özellikle II. Meşrutiyetin yarattığı eşitlik, kardeşlik ve hürriyet ortamında; Osmanlı milletinin yaratılması, ilerlemesinin gerçekleştirilmesi, medeniyete ilişkin yapılanmalar toplumun ana hedefleri haline getirilmeye çalışılmıştır. Başta Anadolu olmak üzere tüm Osmanlı ülkesinde meşrutiyetin ruhunu yansıtacak yeni yapılanmalar hızla uygulamaya konmuştur. Bu uygulamaların en önemlilerinden birisi de Fransa’daki Halk Bahçelerinden esinlenerek yapılan ‘Millet’ Bahçeleridir. Millet Bahçeleriyle, kişilerin ve toplumun sosyalleştirilmesi ve kontrol edilmesi hedeflenmektedir. O dönemde açılan millet bahçelerinde pek çoğunun içinde Osmanlı Kulübü, kütüphane ve tiyatro yapıları inşa edilmiştir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-03-8ffb1285.jpg

Türk İslam kültüründe çayır, çimen ve çemenzar ile bağce şeklinde yeşil alan düzenlemesi vardır. Tanzimat döneminde Fransız stili yeşil alan ve bahçe düzenlemesi hâkim olmuştur.

Bizde Selçuklu döneminde yeşil alan düzenlemelerinde "Çayır" geleneği vardır. Osmanlı devleti döneminde Papazın çayırı olarak bilinen alana Fenerbahçe stadı yapılmıştır. Veli efendi hipodromu yine bundan önce bir mesire alanı ve çayır alanıdır. İkinci olarak bize has "bağçe" modeli vardır. Tanzimat batılılaşması ile Fransız halk bahçeleri kurulmuş ve 1950'lerde yaygın biçimde İngiliz ve Fransız stili “park" modeline geçilmiştir. Bizim kültürel yaşantımızda önceki zamanlarda vatandaş çayır çimene ve bahçeye mangal yakmaya ve pikniğe değil, Osmanlı Türkçesi ile tenezzüh mekanlarında teferrüçe gidilir idi.

Konu park, bahçe olduğu zaman bu değişimin izlenmesi zorlaşmaktadır. Bugün kentlerimizde tarihi Türk Bahçelerinin çoğu günümüze kadar gelememiştir. Bahçeler ya tamamen yok olmuş ya da çok fazla değişikliğe uğradığı için özgünlüklerini kaybetmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat Fermanı ile Cumhuriyet arasındaki, (1839-1923) modernleşme süreci dönemindeki batılılaşma hareketi her alanda kendini göstermiştir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-07-50002841.jpg

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-09-2ff95db3.jpg

İstanbul’da etkilerinin daha yoğun olarak göründüğü bu hareketin yansımaları, Anadolu kentlerinde farklı şekillerde olmuştur. Mimariden, kamusal alan planlamasına, kent yapısından yeşil alanların oluşumuna kadar her şey bu değişim rüzgarından etkilenmiştir. Devamında da batı tarzı yeni yeşil alanlar düzenlenmiştir. Fransa’daki “Halk Bahçeleri” nden esinlenerek yeniden tasarlanan yeşil alanlar, Osmanlı’da “Millet Bahçesi” adını almıştır.

Aslında Batı Kültürü’nden önce Türk Bahçesi, yalın, sade ve daha çok işlevselliği ile ön plana çıkan bir bahçedir. Batılılaşma ile birlikte bu bahçeler yalınlık, sadelik ve doğallıktan çıkmış, daha çok estetiğin ön planda tutulduğu ve biçimselliğin ağır bastığı bir hale dönüşmüştür. Osmanlı’da Sultan Abdülaziz ilk Millet Bahçeleri uygulamasını başlatmıştır. Halka açık umumi bahçeler yapmış ve adına “Millet Bahçesi” denilmiştir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-07-c566d4c7.jpg

İlki İstanbul’da “Taksim Millet Bahçesi” olarak açılan bahçenin devamı, Anadolu kentlerinde de “Millet Bahçesi” adı altında yapılmaya devam etmiştir. Millet Bahçelerinin yeri ve içerdiği fonksiyonlar Osmanlı’nın modernleşme sürecinde kentleşme olgusunun değiştiğini, pek çok kentte geleneksel kent dokusunun yanı sıra yeni kentsel kullanımlar ve yeni kent merkezlerinin üretildiğini görüyoruz. Bu anlamda batıdaki parklara öykünen ve adeta onların küçük birer modeli olarak yapılan “Millet Bahçeleri”, kentte görünürlüğün en fazla olduğu bölgelerde ve genellikle de hükümet konaklarına yakın olarak yapılmışlardır.

Millet bahçelerinin içinde fonksiyon olarak, yerine ve büyüklüğüne göre, müzik köşkleri, lokantalar, kültür-sanat mekanları, konser, sinema, tiyatro salonu gibi yapılar yer almaktadır. Halkın yanı sıra milletvekillerinin, bürokratların, kent misafirlerinin ağırlandığı bir mekân da olan bu bahçelerde, film gösterimleri, yazlık-kışlık etkinlikler yapılırdı. Kentin modernleşmesinde ve sosyalleşmesinde etkisi büyük olan bu bahçelerin, özellikle kentin kültürel etkinliklerinde de önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz. Millet bahçelerinin hem kent formunda hem de kentli üzerinde ciddi etkileri olmuştur.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-06-46323a4c.jpg

Konya, Osmanlı döneminde, mesire yerleri, bağları, bahçeleri, bağ evleri, han, hamam, çarşı ve Pazar yerleriyle dönemin en gelişmiş şehirlerinden biriydi. Yine Osmanlı dönemi resmi kayıt, gravür ve resimlerinde Konya, çevresi bağ ve bahçelerle çevrili yeşil bir kent olarak resmedilmiştir. Konya’nın ilk Millet Bahçesi 1912 yılında faaliyete geçmiştir. Fakat ilk zamanlarda yalnızca bayramlarda kullanılmıştır. Millet Bahçesi’nin bugünkü yeri Konya Lisesi (Gazi Lisesi) ve Anıt Meydanı’nın karşısı, Konya Devlet Tiyatrosu ve Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü’nün bulunduğu alandır. Sade ve natüralist bir bahçe olduğunu biliyoruz fakat içindeki fonksiyonlar batı etkisinde verilmiş fonksiyonlardır. Bahçe içerisinde tenis kortu, dans pisti, açık hava konser sahnesi, köşk ve kameriyeler bulunmaktadır.

Millet bahçesi Osmanlı devleti döneminde Gazi Lisesi ve Devlet Tiyatrosu alanında iki kez faaliyete geçmiştir. Osmanlı devletinde Fransız Halk Bahçesi örnek alınarak ilk defa başkent İstanbul’da Millet Bahçesi ismiyle açıldı. Millet Bahçelerinin geçmişi 1874 yılına kadar gitmektedir. İlk Millet bahçesi 151 yıl önce İstanbul’da Taksim’de yapıldı.

Günümüze ulaşamayan Konya Millet Bahçesi, kent hafızası ve kent kimliği açısından kaybedilmiş, önemli bir miras ve kültürel değerdir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-08-2ebff7e5.jpg

Konya’da ilk Millet bahçesi ise 1911 yılında şimdi Gazi Lisesi olarak bilinen yerde yapıldı.

Millet bahçesi Osmanlı'da 1870'li yıllarda Fransız modeli halk bahçelerinden model alınarak yapılan yeşil alan düzenlemesi olup, Konya'da ilk millet bahçesi 1910'lu yıllarda Gazi Lisesinin olduğu yerde idi. Osmanlıda başlayan millet bahçesi konseptinde yaptırılmış ve ismi Belediye bahçesi olarak konulmuştu.

İlk Millet bahçesinin yerine Erkek Muallim Mektebi yapıldı.

Bu bahçeye 1912 yılında Erkek Muallim mektebi inşa edilmeye başlandığı için bahçe 1912 yılında okulun karşı tarafına taşındı. Okul sonra Konya Erkek Lisesi ve Gazi Lisesi oldu.

Millet bahçesi yer değiştirerek 1912 yılında Anıt alanı ve Gazi Lisesinin karşısında yeniden açıldı.

Okulun karşı tarafına yani şimdi Devlet Tiyatrosu binası ve Bölge Yazma Eserler binası olan boş alana yeniden düzenlenen Konya Millet bahçesi açıldı. 1943''lerde ise bahçe kaldırıldı. Sille taşından yapılma haşmetli ve gösterişli büyük kapısı daha sonra İmam Hatip giriş kapısına konuldu.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-04-16b492cb.jpg

Bahçenin olduğu yere 1943-46 yılları arasında Halk evi binası inşa edildi. Halk evleri ülke genelinde 1950'li yıllarda kapatılınca önce sinema daha sonra il halk kütüphanesi olarak kullanıldı.1981 yılından itibaren Devlet Tiyatro binası oldu. Konyanın 3.Millet bahçesi Dutlu Kır alanında 2019 yılında hizmete girdi, dördüncüsü ise eski Stadyum alanında yapıldı ve 2023 yılında hizmete girmiştir.

Millet bahçesinin kapısı Konya İmam Hatip Lisesi giriş kapısı olarak kullanılmaktadır.

Millet bahçesi Cumhuriyet döneminde uzun yıllar hizmet verdikten sonra 1943’lı yıllarda tasfiye edilerek kaldırılmıştır. Millet bahçesinin Sille taşından yapılma giriş kapısı önce Yüksek İslam Enstitüsü sonra Konya İmam Hatip lisesinin kapısı olarak kullanılmıştır.

Konya millet bahçesi Atatürk anıtının karşısında ve Bego’nun oteline kadar olan alanda idi. 1943 yılına kadar hizmet verdi. Millet bahçesi iptal edilerek yerine Halk evi binası inşa edildi. Bu bina halk evleri kapatılınca önce özel sinema olarak sonra İl Halk kütüphanesi olarak hizmet verdi. 1978 yılında Devlet Tiyatrosu Konya Bölge Müdürlüğü olarak hizmet vermeye başladı.

Millet bahçesinin yapıldığı ve Ziraat Abidesi/Gazi Paşa Anıtının bulunduğu alan Konya’nın prestijli mimari eserlerinin toplandığı bir alandır.

Ziraat Abidesi, Erkek Muallim Mektebi, Gazi Lisesi, Amber Reis Cami ve Amber Reis türbesi, Bego’nun oteli, Millet bahçesi, Kurtuluş ilkokulu, Ferit Paşa çeşmesi, Atatürk evi, Yusuf Şar Konağı, 1917’de yapılan Ziraat Abidesi ve üzerine 1926 yılında monte edilen Gazi Paşa Anıtı, Atatürk kız lisesi, Devlet Su işleri, TMO sitesi, Horozlu han ve Konevi çok katlı apartmanları ve Bağdat oteli, Augustus oteli, Gar binası bu eserlerin başında gelir. İstasyon ile Anıt ve Zafer hattında Kız Ortaokulu, Atatürk müzesi, Mimarlar odası, Vali Konağı ve Maruni konakları ile bölge bütünlük kazanır. Bu alanda Osmanlı döneminden itibaren Cımhuriyet döneminde 1990’lara kadar Valiler, orta ve üst düzey bürokratlar, kamu görevlileri ve zengin şehir eşrafı oturmuştur.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-06-4523ebac.jpg

Millet bahçesini konumu anlamak için Anıt alanı olarak bildiğimiz alanın niteliklerini bilmek gerekir. Millet bahçesinin yapıldığı alan Konyanın 1900’lü yıllarda boş ve sık yerleşim alanı olmayan bir mıntıkasıdır. Bu alanda Gar ve tren yolunun yapılması, Bağdat oteli, Augustus oteli, Vatan ve Selçuk otelleri ile tren istasyonu, Vilayet arasında atlı tramvay hattı yapılması, ilk defa han yerine batılı tarzda oteller yapılması, ticari boyutun artması, Hristiyan Arap Maruni tüccarların balkonlu ve gösterişli evler yaptırmaları ile prestij kazanmıştır. 1900 yılından itibaren 10 yıl içinde Konya şehrinin en gözde semti ve yerleşim alanı olmuştur. Cumhuriyet döneminde de bu önemi devam etmiştir.

Meram ilçesinin en gözde yeri olan Anıt Alanı; kuzeyde Zafer Meydanı’na uzanan Atatürk Caddesi ve Zindankale’ye çıkan Anber Reis Caddesi, batıda İstasyon’a ulaşan Ferit Paşa Caddesi, Vatan Caddesi’nden gelen Millet Caddesi ve uzantısı olan Muhlis Koner Caddesi, doğuda Muhacir Pazarı yönüne giden Sait Paşa Caddesi, güneyde DSİ binaları ve Atatürk Stadyumu arasında olup; Abdülaziz, Bahçeli Evler, Mamuriye, Şeyh Sadreddin Konevi Mahalleleriyle de sınırları vardır.

1920’li yıllarda Anıt Alanı ve çevresi bomboştu. Horozluhan ve Konevi sitelerinin arsasında gençler futbol oynarlardı. 1924 yılında ilk resmî futbol maçı da burada yapılmıştır. Şimdiki Devlet Tiyatrosu binasının olduğu yerde Millet Bahçesi vardı. 35 yıl boyunca Konya halkına hizmet veren bu yeşil alan kaldırıldığında işlemeli taç kapısı da İmam Hatip Lisesi bahçe girişine konuldu. Millet Bahçesi, Tiyatro binasına bitişik Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nin bulunduğu yerler de eskiden yeşil alandı. Bir ara çay bahçesi olarak da kullanılan bu yeşil alanda gece düğünleri de yapılırdı. 1901 tarihli Ferit Paşa Çeşmesi şimdiki yerine kaldırılmadan önce; yolun karşı tarafındaydı. (https://www.konyapedia.com/makale/632/anit-alani)

Cumhuriyet döneminde Dutlu Kır Meram Millet Bahçesi ve eski stadyum alanında Konya Millet Bahçesi yapılmıştır.

Konya'nın 3.millet bahçesi ilk bahçenin açılmasından 107 yıl sonra ve kapatılmasından yaklaşık 75 yıl sonra ki Dutlu Kır bölgesindeki park revize edilerek 2018 yılında Meram Millet bahçesi olarak açılmıştır. Dutlu Kır alanındaki millet bahçesi 850 bin m2 alanda hizmet vermektedir. Dördüncü Millet bahçesi ise Stadyum alanında sıfırdan yapılarak 2023 yılında Konya Millet Bahçesi olarak hizmete girmiştir. Parkta 14 bin kişilik bir cami inşaatı halen devam etmektedir.

Millet bahçesinin kapısını Hayırsever Halil İbrahim Sayar Konya İmam Hatip Lisesi girişine taşıtarak yeniden yaptırmıştır.

1951 yılında Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Hoca’nın önderliğinde Türkiye’nin ilk imam hatip okullarından birisi olan Konya İmam Hatip Lisesinin de temeli atılmıştı. Okulun eğitime başlamasıyla birlikte normal bir kapısı vardı ve girişindeki tarihi kapı yoktu. Daha sonra Konya eşrafının yakından tanıdığı hayırsever Halil İbrahim Sayar, Osmanlı döneminden kalan bu kapının âtıl halde durmasını gönlü razı gelmemiş ve kapıyı Konya İmam Hatip Lisesi önüne yeniden diktirmiş. Konya’nın simgelerinden olan İmam Hatip Lisesi ve girişindeki tarihi kapı da Konyalıların gönlünde büyük bir öneme sahip olmuş. Bugün Konya İmam Hatip Lisesinin girişindeki kapı halen öğrencilere tarihi dokusuyla ilham veriyor.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-04-521b4a96.jpg

Millet Bahçelerinin Tarihi:

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı bölümünden Dr. Filiz Çelik tarafından yapılan bir akademik çalışmada Millet bahçesi konusunda: “Osmanlı İmparatorluğu’nda, Tanzimat Fermanı’ndan Cumhuriyete kadar olan, 1839-1923 yılları arasında yaşanan modernleşme sürecini yönlendiren batılılaşma hareketi, başta devletin yönetimi olmak üzere eğitim, siyaset, sosyal, kültür, ekonomi ve yerleşimlere kadar her alanda kendini göstermiştir.

Batılaşmanın etkileri, merkez-çevre ilişkili olduğu için öncelikle İstanbul’da yoğun olarak ön plana çıkmış; ancak Anadolu’daki kentlerde farklı düzeylerde de olsa yansımaları görülmüştür. Kentlerde mimariden sokakların fiziki yapısına; kent formundan açık-yeşil alanlara kadar kentin bütününde etkili olan değişimler yaşanmıştır.

Siyasi dönüşümlerin kent mekânı üzerindeki etkileriyle yeşil alanların işlevi ve formu değişime uğramış; bu değişim ve dönüşüm yeşil alanlarda görünürlük kazanmıştır. Toplumsal dinamiklerin kent mekanına yansıdığı batılılaşma sürecinde batı tarzında yeni yeşil alanlar düzenlenmiştir. Fransa’daki Halk Bahçelerinden esinlenerek halka açık park ve bahçeler yapılmış; başta İstanbul olmak üzere diğer Osmanlı kentlerinde de yer alan bu bahçelere “Millet Bahçesi” adı verilmiştir.

Hem Selçuklular hem de Osmanlılar Anadolu’ya beraberlerinde kendi doğu kültürlerini de taşımışlardır. Bu öğelerin başında da “Bahçe Kültürü” gelmektedir. Osmanlı’da bahçenin en doruğa çıktığı dönem, Edirne’nin başkent olmasıyla başlamıştır. Başta Edirne olmak üzere bütün Trakya’da kentler bir bahçe sistemi üzerine inşa edilmiştir.

Başkentin İstanbul’a taşınmasıyla yavaş yavaş batı etkisine giren Osmanlı, sonuçta kendi kültüründen gelen bahçeleri terk ederek batıda gelişen park sistemlerine yönelmiştir. İstanbul’da yeşil alan kullanımı, Osmanlı’nın sosyal ve kültürel yapısının etkisiyle ev, saray, köşk ve kasır bahçeleri gibi özel alanlarda yoğunlaşmış, halka açık alanlar ise korular ve mesire yerleri şeklinde görülmüştür.

Geleneksel Osmanlı dünyası için yeşil alan kavramının ağırlıklı olarak açık bir sahayı ya da tasarlanmamış doğal yeşil alanı tanımladığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda modernleşme hareketlerinin her alanda hissedildiği II. Meşrutiyet’e kadar doğal olarak bir park kavramından söz etmek mümkün değildir. XVII. yüzyıla kadar İstanbul’un etrafında oluşturulan bütün mesire alanlarının aslında padişah için düzenlenmiş av bahçeleri ile saray görevlilerinin köşklerini içeren alanlar olduğu görülmektedir.

Osmanlı tarihinde “Lale Devri” olarak adlandırılan ve 1718-1730 yılları arasını kapsayan kısa süreç, özellikle güzel sanatlar açısından çok verimli bir dönemdir. Şiir edebiyat, müzikte, sivil mimari ve özellikle de yeşil alanların formu ve kullanımında büyük değişim ve yenilikler söz konusu olmuştur. Türk bahçe sanatı bu dönemde çok büyük bir gelişim yakalamıştır. Lale Devri ile Osmanlı, geleneksel “bahçe” uygulamasından, batının toplumu dönüştürme ve sosyalleştirme adına çok güçlü bir biçimde kullandığı “park”a geçiş yapmıştır. Özellikle akarsu vadilerinin düzenlenmesiyle daha çok gezinti amaçlı kullanımlara olanak sağlayan bu alanlar içinde ön plana çıkanlar İstanbul’daki Göksu ve Kağıthane Dereleridir. Kağıthane'de inşa edilen bağlar ve bahçeler döneminin doruk bahçe eserleri olarak önem taşır.

İstanbul’daki ilk millet bahçesi, Taksim Millet Bahçesidir. 1866 yılında Sultan Abdülaziz döneminde açılmıştır. İlk millet bahçesinden 3 yıl sonra, Üsküdar’da Sarıkaya Millet Bahçesi (1868-1869) oluşturulmuştur. İstanbul’da açılan üçüncü millet bahçesi, Sultan Ahmet Meydanı’na yaptırılan (1871-1872) Sultan Ahmet Millet Bahçesidir. Daha sonra Tepebaşı Millet Bahçesi ve Kısıklı Millet Bahçesi tesis edilmiştir. İstanbul dışında Adana, Ankara, Aydın, Bursa, Edirne, Erzurum, Kars, Kayseri, Konya, Mersin, Sinop ve Sivas’ta da Millet Bahçesi yapılmıştır.

Millet Bahçesi kavramı Tanzimat ile birlikte gelişen Osmanlı Milleti kavramının bir tezahürüdür.

Böylece başta İstanbul olmak üzere taşra kentlerinde de batılı yaşam biçimi gereği, batıdaki parkların küçük bir modeli olarak millet parkları ya da bahçeleri, kentin görünürlüğü en yüksek düzeyde olan kent merkezinde ve genellikle hükümet konaklarının karşısına kurulmuştur. Böylece, kadınla erkeğin bir aradalığına eş deyişle cinsiyet ayrımı olmadan bireyin sosyalleşmesine ortam yaratmasıyla, bu mekanlara görünürlük kazandırılarak kabul edilmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak amaçlanmıştır

Tanzimat ve Islahat Fermanları ve arkasından Kanuni Esasi’nin ilan edilmesiyle önce “millet” ve “ümmet-tebaa” kavramları yeniden düzenlenmiş, ümmet ve millet bütünleştirilerek, hepsi ‘millet’ yapılmıştır. Tanzimat’tan önceki Osmanlı devlet düzeninde Müslümanlar ümmet-tebaa, Müslüman olmayan topluluklar ise millet olarak tanımlanmıştır. Millet Bahçeleri ise bu bütünlüğü simgeleyen bir kavramdır. Tanzimat sonrası yapılan düzenlemeler tüm devlet sathında yeni teşkilatların kurulmasını, halkın yaşam biçiminin dönüştürülmesini, sosyalleşme gibi kavramları beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda hazırlanan Vilayet Nizamnamesi içinde yer alan bir konu da “Millet Bahçeleri”dir.

Avrupa’da yönetim biçimlerinin değiştiği dönemde ortaya çıkan park kavramının Osmanlı’da uygulanabilmesi amacıyla Sultan Abdülaziz döneminde halka açık, umumi bahçeler yapılmış ve bu bahçelere “Millet Bahçesi” adı verilmiştir. Millet Bahçeleri, Fransa’daki Halk Bahçelerinden esinlenilerek yapılmıştır. Millet Bahçeleriyle kişilerin ve toplumun sosyalleştirilmesi ve kontrol edilmesi hedeflenmiştir.”

Millet Bahçeleri, kent formunda ve halkında etki oluşturduğu gibi dönemin edebi eserlerinde de etkileri görülmektedir. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanında Çamlıca Millet Bahçesi’nin tasvirleri yer almaktadır. Ekrem, Çamlıca Millet Bahçesi tasviriyle romana başlamış ve bahçeyi kuşbakışı görüyormuş gibi anlatmıştır. Romanda bahçenin ağaçlık ve şose yolu, bahçe duvarı ve üzerindeki tellere kadar ayrıntılı bir aktarımla bahçe anlatılmaktadır.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-05-129e4e23.jpg

Lale devri Konya’sı da bağ ve bahçeler ortasında şirin bir şehir görünümündedir.

Konya’da bağ bahçe ve yeşil alanların tarihsel gelişimi:

Konya’nın yerleşim karakterini belirleyen özellikler Selçuklular Dönemine aittir. Ayrıca Konya’nın açık-yeşil alan sisteminin de Selçuklular Döneminde oluştuğunu söylemek mümkündür. Doğunun imar sistemi olan “şehir çevresindeki bahçe kuşakları” Selçuklu şehirlerinde de uygulanmıştır. Konya ve diğer Selçuklu şehirleri “bahçe-şehir” kavramına uygun olarak imar edilmiştir.

Konya, çevresinde yer alan bağlar, bahçeler, bostanlar, sebzelikler ve otlakların yanı sıra şehrin içine dağılmış çok sayıda bahçesiyle yeşil bir yerleşimdir (Çelik 2016: 31). Şehrin ilk merkezi olan İç Kale ve çevresi, özellikle Osmanlı hakimiyeti boyunca yerleşim yeri olarak kullanılmaya devam edilmiş; Dış Kale surlarının dışında yeni mahalleler kurulmuş ve hatta sur dışındaki alanlarda çoğunlukla bağ ve bahçeler yer almıştır. Geniş ve düz bozkırdaki şehrin etrafını bağ ve bahçeler çevrelemektedir.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Konya, ikamet bölgesi, ticaret bölgesi ve en dıştaki bahçelik alanlar olarak 3 bölümden oluşmaktadır.

Osmanlı döneminde, şehirde yaşayan insanların büyük bir kısmının, şehrin kuzey cephesi hariç üç tarafını çeviren bölgelerden birinde az veya çok bir parça bağ veya bahçesi bulunurdu. Kentin batı ve güney yönünde bulunan Meram, Dere, Yaka, Köyceğiz, Karahöyük, Aymanas ve Karaaslan bölgeleri surlar arasında geniş yeşil alanlar uzanmaktadır.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-06-d70e5b1c.jpg

Hem Selçuklular hem de Osmanlılar Anadolu’da oluşturdukları yerleşimlerde kültürlerini de yaşatmışlardır. Bu kültürel özellikler arasında ‘bağ ve bahçe kültürü’ de yer almaktadır. Konya’da Selçuklu döneminde bağ (Meram Bağları, Musalla Bağları ve Sille Bağları) ve bahçelerden (Selçuklu Sarayı Bahçesi, Dede Bahçesi ve gül bahçeleri) oluşan “yeşil alan sistemi” Osmanlı döneminde de aynı özelliğini devam ettirmiştir. Hatta Osmanlı döneminde mor ve siyah renkte yetiştirilen maverde gül bahçelerine de yer verilmiş; yol ve parklara dikilecek ağaç ihtiyacını karşılamak için fidanlık kurulmuştur. 1920’lerde ise Konya’ya ilk defa yıldız çiçeği (Dahlia) getirilmiş ve her rengi yetiştirilmiş; Dede Bahçesi’nde ise “Yıldız Çiçeği Yarışması” yapılmıştır.

Stratejik bir güzergâh üzerinde bulunduğu için Konya şehrini Türk İslam dünyasından Evliya Çelebi, Katip Çelebi, Ahmet Tevfik, Şemseddin Sami, İbn Said, Mehmet İbn Ömerü’l-Aşk, Bedrü’d-din İbn Raziyyi’d-din el-Gazzi, Kudbüddin Mekki, Abdurrahman Gubari, Abdurrahman Hibri, Amcazade Ali b. Şaban, Nabi, Bahri, eş-Şeyh el-Hac İbrahim, Mehmed Edib gibi seyyahlar tarafından ziyaret edilmiştir. Yabancı seyyahlar Paul Lucas, Clement Huart, Regis Delbeuf, John Hanry Haynes, Charles Textier, Léon de Laborde, Gertrude Bell gibi araştırmacı, fotoğrafçı, gezgin, resmi görevli ve sanatçıların özellikle ziyaret ettiği, uğradığı ve hatta belirli bir süre konakladığı bir şehirdir.

Konya’ya farklı zamanlarda ve amaçlarla gelen ziyaretçilerin hepsi eserlerinde ve konuşmalarında Konya’nın bağ ve bahçelerinin kusursuz güzelliğinden bahsetmiştir.

Günümüzde sanat eseri olma özelliği taşıyan ancak Osmanlı döneminin resmi kayıt ve kitap resimleme yöntemi olan minyatür ve gravürlerde de Konya ve çevresi bağ ve bahçelerle çevrili yeşil bir kent olarak tasvir edilmiştir. Matrakçı Nasuh’un XVI. yüzyıla ait Konya minyatüründe kentin içinde ve dışında yer alan bahçelerle birlikte bu bahçeleri sulamak için kullanılan Meram Deresi tasvir edilmiştir.

Kâtip Çelebi, Cihannüma isimli eserinde Konya hakkında bilgi verirken “Konya batı ucundaki iki çatal dağın eteklerinde, düz yerde, akarsulu, bağlı, bahçeli bir şehirdir. Güney tarafında, o dağların eteklerinde Meram bahçe ve mesireleri bulunur. Dağdan şehre ve Meram’a akan ırmakları, şehrin tarla ve bahçelerini suladıktan sonra ova tarafına geçerek bir göl oluşturur ve o göl dağları ihata eder. Havası mutedil olan şehri bağlarının çoğu dağ tarafındadır” şeklinde açıklama yapmaktadır.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-09-0b3e2148.jpg

Seyyah Clement Huart, kenti çölün ortasında bir vahaya benzetmiş, çevresinde bulunan dağlardan gelen dereler ile Meram Deresi’nin Konya’ya hayat verdiğini söylemiştir. 1901 yılında Konya’ya gelen Regis Delbeuf ise özellikle Meram bahçelerinin güzelliğini uzun uzun eserinde anlatmıştır. Günümüzde sanat eseri olma özelliği taşıyan ancak Osmanlı döneminin resmi kayıt ve kitap resimleme yöntemi olan minyatür ve gravürlerde de Konya ve çevresi bağ ve bahçelerle çevrili yeşil bir kent olarak tasvir edilmiştir.

Matrakçı Nasuh’un XVI. yüzyıla ait Konya minyatüründe kentin içinde ve dışında yer alan bahçelerle birlikte bu bahçeleri sulamak için kullanılan Meram Deresi tasvir edilmiştir. Léon de Laborde, 1826 yılında Konya’yı gezmiş ve kentin genel görünümü hakkında bilgi veren Konya gravüründe ise dış surlar ile sur kapılarına ait kalıntılar, cami, han, hamam, konutlar ve sokaklar ile kentin görüntüsü çizilmiştir. Ayrıca kentin çevresinde yer alan bahçeler de bu gravürde görülmektedir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-08-26ef9ece.jpg

Günümüzde olduğu gibi XVII. yüzyıldan itibaren köylerden kentlere doğru artan göçler sonucunda İstanbul, Bursa, Edirne ve Konya’da nüfus artmış, bunun sonucunda gecekondu bölgelerine benzeyen, inşaat kurallarına uyulmadan yapılan binalar kentlerin içini ve etrafındaki bağlık ve bahçelik alanları kaplamaya başlamıştır.

XX. yüzyılın ilk yarısına kadar Konya, merkezde yoğun olmayan kent yerleşimi ve merkez dışında yerleşimi saran bağ, bahçe ve tarlalarıyla bahçe-şehir özelliğini korumuştur. Ancak imar planları doğrultusunda yapılan uygulamalar Konya’nın kendine özgü yerleşim karakterini ve bağlarını-bahçelerini yok etmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra birçok şehirde olduğu gibi Konya’da da 1933 yılındaki ilk etütlerle birlikte imar faaliyetleri başlamış ancak önerilen projeler uygulama imkânı bulamamıştır.

Konya’nın ilk imar planı 1945 yılında yapılmış olmasına rağmen 1960’lı yıllara kadar Konya’da değişim yaşanmamıştır. Geç Osmanlı döneminde başlayan modernleşme çabaları Cumhuriyet döneminde de süreklilik göstererek devam etmiştir. Doğal yeşil alanlarla iç içe olan Konya’da Geç Osmanlı dönemi (Millet Bahçesi ve Halk Bahçesi) ve erken Cumhuriyet döneminde inşa edilen parklar (Fahrettin Paşa Parkı, Kayalı Park, Alaeddin Tepesi üzerindeki ve eteğindeki parklar) yeşil alan sistemine dahil edilmiştir. Ancak bu parkların büyük bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.” Denilmektedir. (Dr. Filiz Çelik, Selçuk Ünv. Araştırmaları Dergisi 2018, Sayı 44 Geç Osmanlı Dönemi Kentsel Mekânda Batılılaşma etkileri: Konya Millet Bahçesi)

1919-1923 yıllarında Belediye başkanı olduğu dönemde Mehmet Muhlis Koner, Iskarta adlı İtalyan mimar-mühendise Konya’nın imar planını yaptırmıştır. Millet Bahçesi ile İstasyon Caddesi ve Karaman Caddesi bu plana göre düzenlenmiştir. Yapılan müdahalelerle Millet Bahçesi, önce küçültülmüş daha sonra da tamamen yok olmuştur. Üzerine yapılan Konya Devlet Tiyatrosu binasından sonra küçülen park, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi’nin inşasından sonra tamamen ortadan kalkmıştır.

Millet Bahçesi’nin kapısı ise önce Yüksek İslam Enstitüsü daha sonra da İmam Hatip Lisesi olan okulun bahçesinin ana giriş kapısı olarak bahçe duvarına monte edilmiştir. Millet Bahçesi kapısı, Konya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 2863 sayılı yasada belirtilen özellikleri taşıması nedeniyle 05.02.2013 tarihinde 2. grup yapı olarak tescil edilmiştir.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-08-c69c61da.jpg

Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz: Kent belleğinin önemli bir simgesi olan Konya Millet bahçesi bağlamında son olarak şu değerlendirmeleri yaptı:

  • Batılılaşmanın etkisiyle kent mekânında ve toplum yaşamında gerçekleştirilen değişimler, Anadolu kenti olan Konya’da da görülmektedir. Konya kent halkına modern mekanlar ve modern bir yaşam sunmak ve bu moderniteye alıştırmak için çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Konya Millet Bahçesi, taç kapısı ve batı tarzındaki düzenlemesiyle batılılaşma çalışmaları kapsamında kentte, kent halkında ve toplumsal yaşamda değişiklik yaratılmasında etkili olmuş kamusal alanlardan biridir.

Millet Bahçesi’nde daha önce Konya’daki kamuya açık bahçelerde yer almayan tenis kortu, dans pisti ve açık hava konser sahnesi, kent halkının eğlence ve rekreasyon anlayışının değiştiğini göstermektedir. Günümüze ulaşamamış olan Millet Bahçesi, Konya kent hafızası ve kent kimliği açısından kaybedilmiş kültürel bir değerdir. Millet Bahçesi, Konya tarihini anlatan yazılı kaynaklar, siyah beyaz fotoğraflar ile bir asırdan fazla bir zamana yayılan ve çok az sayıdaki yaşlı bireylerin hafızalarında kalan kolektif kent belleği olarak yaşatılan mekanlardan biridir. Bu çalışma ile bu tarihi hafızayı tekrar sağlıklı bilgiler ile canlandırmaya çalıştığını belirtti.

Günümüzde ise yeşil alan düzenlemesi ve peyzaj konusunda ise otantik bir düzenlemeden çok öykünme modeli olan park kavramı ön planda olup ne Selçuklu çayır çimen özelliği taşıyan bağçe noktası, ne Osmanlı bağçe modeli kalmıştır. Ayrıca Konyaya özgü olan klasik olarak bir iş, uğraş ve yazları oturulan, gidip gelinen bağlar ve bağcılık gündemde değildir. Konya merkezde bağcılık anlamında bir çalışma bulunmamaktadır. Meram bağları denilen alanların hepsi mesken, villa alanı olarak kullanılmaktadır.

  • Bir diğer cevap bekleyen merak konusu ise Osmanlı devleti ve Cumhuriyet döneminde 19.yüzyılda niye park ve bahçe yapmış ta fabrika yapmamışlar sorusudur. Mesire yeri ve bahçe yapma işi Lale devrinde İstanbul şehrinde ünlü Kağıthane ve Göksü deresi taraflarında başlamıştır. Millet bahçesi ise Fransız Halk bahçelerinden esinlenerek 1866 yılında ilk olarak Taksim'de millet bahçesi yapımı ile başlar, 1870 yılında açılır ve imparatorluğun gözde şehirlerine kademe kademe yaygınlaştırılır.
  • whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-04-aadc43e4.jpg

Konya'daki millet bahçesi de 1911 yılında şimdiki Gazi Lisesi'nin orada açılmıştır. Hem Osmanlı devleti hem erken Cumhuriyet döneminde park ve bahçe gibi gereksiz işlerle uğraşılmıştır denilemez, bu bir hatalı mantık yürütmedir. Gerek Osmanlı devletinde gerek Cumhuriyet döneminde memleket sathında konjoktür baz alınarak ülkenin ihtiyaç duyduğu üretim, istihdam ve sanayi yatırımları yapılmaya çalışılmıştır.

Düvel-i muazzama denilen AB devletleri, İngiltere, ABD, Rusya ve Japonya 1.endüstri devrimi planında kömür çelik eksenli imalat, buhar makinesinin maden, tekstil ve ulaşımda teknolojik olarak atılım yapmışlardır. Coğrafi olarak batıda olan ülkeler ölçek ekonomisi olarak dünyada ön almışlardır. Bu bilimsel bilgi patlaması ve teknolojik potansiyeli sadece biz değil tüm dünya kıtalarında yer alan ülkeler yakalayamamıştır. Çünkü üretim faktörleri, madenler, bilim adamı, rönesans vb. üretim ilişkileri illa başka ülkelerde eşit dağılacak veya hadi yapalım deyince yapılacak işler değildir. İTÜ’nün kurulduğu tarih Türkiye'de teknik eğitimin başladığı tarihtir, Avrupa'dan da bu anlamda fazla geç kalınmış değildir. Osmanlı dönemi 13-17.yüzyılda dünyada her alanda iyi ve ileri iken 17-20.yüzyıl arası ise düşüşe geçmiş, daha doğrusu önceki zamanlarda orta çağda olanlar endüstriyel çağa geçip dünya uluslarına fark attığı için biz diğer ülkeler gibi medeniyet kulvarında göreceli geride kaldık. Lale devrinden beri de ayağa kalkmaya çalışıyoruz.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-07-e835ffff.jpg

  • İbn-i Haldun’un ünlü eseri Mukaddimede ele aldığı asabiyet teorisi bağlamında Pax Ottomana yani Osmanlı barışı ve esenliği dönemi inişe geçerken Kıta Avrupası ülkeleri ve Atlantik ötesi devletler atılım yapmıştır. Buhar devrimi, tekstilde makineleşme, Endüstri devrimi, Aydınlanma felsefesi, hümanizm, Cumhuriyet ve demokrasi fikriyatı ve ulus devlet modeli batı ülkelerinde ekonomik refah, askeri güç, emperyal sömürü olarak zirve yapmıştır. Ancak dünyanın tek ve hegemonik dünya peşinde koşması ve modern devletler olarak batının model olma dönemi iki dünya savaşı, Japonya’ya atılan atom bombası, ırkçılık, kolonyalist politikaların yol açtığı yıkımlar ve post modernist yaklaşımlar ile ortadan kalkmıştır.

Ünlü filozof Kar Popper’in ortaya koyduğu bilim felsefesindeki “yanlışlanabilirlik ve endeterminist” prensibi ile kara ve kızıl emperyalizmin yeryüzündeki ideal model toplum/medeniyet şeklinde kabul etme konumu ve tüm yaldızları dökülmüştür. Yeryüzünde tüm kıtalarda ve toplumlarda ayrı ayrı insani değerler ve toplumsal paradigmalar vardır. Tek model batı değildir, batının geçmişi bizim için gelecek olamaz. Cemil Meriç üstadımın Mağaradakiler kitabında ayrıntılı şekilde ortaya koyduğu yönüyle kendimize ne oryantalist bakışlar ne müstağrip yaklaşımlar ile bakmak çözüm değildir. Ancak yeryüzünde egemen olan güçlerin adresi olan batıyı, doğuyu, kuzeyi ve güneyi ile tüm dünyayı tanımak, fikren hesaplaşmak ve çalışıp daha iyisini üreterek aşmak zorundayız. Bilim-teknoloji ve hikmet müminin yitik malıdır hadisi şerifi bağlamında her alanda çalışmak, üretmek ve rekabet etmek zorundayız.

whatsapp-gorsel-2025-02-19-saat-13-17-10-467d507b.jpg

Elimizde zamanla kala kala Anadolu coğrafyası kaldı. Tüm coğrafyalardan ricat ettik, Balkanlardan, Romanya ve Bulgaristan’dan, Libya’dan, Yemenden, Gazze’den, Mekke’den ricat ederek geri çekildik. Yeri geldi mağlup olduk, yenildik, sürüldük ve Kuvayi Milliye döneminden beri tekrar var olma mücadelesi veriyoruz. Bu vadide üretip çalışarak, katma değeri yüksek işler peşinde koşturan fertler olarak, her alanda yetişen öğrenciler olarak, yetişkinler olarak, emekçiler olarak velhasıl toplumun tüm kesimleri olarak topyekûn çalışırken bize fabrika da lazımdır. Oturup nefes alınacak yeşil alanlar, parklar ve millet bahçeleri de lazımdır diyerek açıklama

 Muhabir