Sezai Keskin

Sezai Keskin

METROPOL KÖY

METROPOL KÖY

Saat 18:30, Hongqiao Havaalanı, Şangay…
Yiwu’ya bizi götürecek treni soruyoruz, uzun bir arayıştan sonra tren istasyonuna ulaşıyoruz. Bizim Yiwu dediğimize Çin’liler ‘’İvu’’ diyorlar. Uzun bir izahtan sonra, biletimizi alıyoruz. Tren istasyonu gerçek manada iğne atsanız yere düşmez misaline çok uygun. Tren beklerken yanlış trene binmemek ve emin olmak için en az on kişiye soruyoruz. 30 dakika sonra kapılar açılıyor, o da ne kırmızı görünce saldırıya geçen boğalar gibi insan seli trene doğru koşuyor. Sakata gelmemek için kendimizi kenara çekiyoruz. Uzun bir trenin ortasına kadar yürüyoruz. Herkes istediği yere oturmak da serbest. Tren eski, çok bakımsız ve pis bir koku hakim. Yolcuların hemen hepsi Çin’li köylüler. Ağır ve büyük çuvalları üst bölmeye yerleştiriyorlar. Bazen elinde ince uzun çubukla dolaşan zabıta onlara bağırıp bir şeyler söylediğine şahit oluyoruz. Biz daha konforlu ve temiz tren bekliyorduk. Hareket ediyoruz, rayların sesi ve uğultusu kulaklarımızı yırtıyor. Yabancı olduğumuz için hemen göze batıyoruz. Arka koltuktan İngilizce konuşmaları duyunca şaşırıyoruz, sonra onların da bizim gibi yabancı olduğunu anlıyoruz. Ellerinde pet şişelerle trenin arka kompartımanına gidip gelen insanlar dikkatimizi çekiyor. Merak ediyoruz, çeşmeden kusmuk suyu gibi bir şeyi şişeye doldurup doldurup içtiklerini görünce nerdeyse bayılacak gibi oluyoruz. Sonradan öğreniyoruz, biz aslında yanlış havaalanından yanlış trene binmişiz.

bujiteri-bolumu.jpg

Hızlı tren diye bindiğimiz, iki saat gibi hedeflediğimiz yolculuğumuzun 4.5 saat süreceğini öğreniyoruz. Şangay’ın diğer havaalanı olan Pudong’dan giden trenler hızlı imiş.  Tren, taşlı tarlada ilerleyen traktör gibi gürültü ve sarsıntıyla ilerliyor. Az sonra elinde meyve sepeti bir bayan geçiyor. Satıcının şaşkın bakışları içinde sepetin hepsini satın alıyoruz. Meyve yerken fakir olduğu her halinden belli bir çocuğun kaçamak bakışını yakalıyorum. Yanaklarını okşayıp ona portakal ve elma götürüyorum. Annesi ve babası saygıyla başını öne eğiyor. Diğer çocuğun da koltuk arasından kafasını uzattığını görüyorum ona da aynisinden veriyorum. Çocuk her yerde çocuktur, şefkat ister. Trende tuvalet yok, arka tarafta delikler var, ordan aşağıya…
Saat 23:00, Yiwu…Şanghay’dan 4.5 saatlik yorucu ve sıkıcı tren yolcuğundan sonra geldiğimiz yer.  Gar dışında, pusudan çıkıp da ava yaklaşan sırtlanlar gibi taksiciler üzerimize yürüyor. Yabancı olduğumuzu bildikleri için fiyatları yüksek tuttuklarını hissediyoruz. Duyduğumuz fiyatlar nerdeyse tren biletine eşdeğer. Biri kurnazlık yapıp bavullarımızı taksinin bagajına atıyor. Taksinin içinde kısa pazarlık yapıp otelimize gidiyoruz. İlk faciayı burada yaşıyoruz. Dört yıldızlı otelde İngilizce bilen yok. El-kol hareketleri ile anlaşmaya çalışıyoruz. Resepsiyondaki 4 kadınla anlaşamıyoruz. Kapıdaki hamalın İngilizcesi daha iyi. Onunla anlaştıktan sonra odaya yerleşiyoruz.
Yiwu, dünyanın en büyük toptancı merkezidir. Şangay ve Guangzhou gibi büyük sanayi şehirlerinin arasında bulunan olup, Şangay'a 580 Km. uzaklıktadır. Her gün otobüs, tren ve uçak bulabilirsiniz. Gideceğimiz yer: Futian Market 50.000 toptancı magazasının bulunduğu yedi milyon metre karelik alana yayılan bir büyük kompleks ve Yiwu’luların deyimiyle metropol bir köydür. Çin’in Mahmutpaşa’sı diyebiliriz. Futian Market, ‘’365 gün fuar’’ sloganıyla kurulmuş ve şuan için dünyanın en büyük emtia pazarını oluşturmaktadır. Tasarım biçimi sektörel olarak kısımlara ayrılmış, aynı ve/veya birbirine yakın sektörlerden firmaların bir arada bulunmasına dayanmaktadır. Ayrıca üretici firmaların tesis içinde küçük ofis ve teşhir mağazaları bulunmaktadır. Türkiye’deki ‘1 tl’ ürünleri buradan çıkıyor.

market-girisi.jpg

1982 senesinden beri, Çinin en büyük toptan satış merkezi olarak faaliyet gösteriyor. Çin'in doğusundakı Zhejiang eyaletine bağlı bu şehirde satılan ürünler dünyanın her köşesine gidiyor. Günlük onbin tır mal çıktığını öğreniyoruz. Bu nedenle, Yiwu, "dünyanın süpermarketi" olarak adlandırılıyor.
Ertesi gün…Kahvaltı için restorana iniyoruz. Açık büfede bize tanıdık olan yumurta, kuru pasta ve çay. Diğerlerinin ne idüğü belli değil. El-kol-ayak dahil birçok organımızı kullanarak Futian Markete gitmek istediğimizi bunun için taksi istediğimizi anlatmaya çalışıyoruz. 10 dakikalık bir uğraştan sonra başarılı oluyoruz. Kıl bir taksici çok girişli kapısı olan marketten en uzak olan kapısına bırakıyor. Otelimizin Futian markete 20 dakikalık mesafede olduğunu anlıyoruz. Birçok bloktan oluşan devasa bir binaların her katında farklı ürün kategorisi var. Bu küçük şehir pek çok Türk işadamı tarafından çok yakından biliniyor.  Birbirine bağlı binalarda akla hayale gelebilecek her şeyi bulmak mümkün. Elli bin küsur adet mağazanın bulunduğu bu yerde harita ile yollar bulunuyor. Toptancı olmasına karşın çoğu firma parekende satışı da yapabilmektedir. Buranın sürekli bir akışı olduğundan daha düşük adeti kabul edebilmektedir.  Eğer az miktarda ürün alacaksanız fiyatları bir anda ikiye katlıyorlar. Alan çok büyük buraya gelmeden önce uzun yürüyüş sporları yapmalısınız. Aksi halde tükenirsiniz. Nerden başlayacağımızı bilemiyoruz girişe yakın yerden başlıyoruz. Girişte soytarılar gelenlere şakalar yapıyor. Zemin kattan başlıyoruz, burada plastik çiçekler var. Dükkan ve cadde önlerine tezgah kurmak yasak. Yerler temiz ve düzenli. Ortam sakin, gürültülü müzik veya çığırtkanlar yok. Birçok yerde yerleşim planı ve krokiler mevcut. İngilizce konuşma oranı sıfırın altında. Kendinizi adaya düşmüş gibi hissediyorsunuz. Her yer kamera. İnsanlar robot gibiler. Bayanlar satış ve pazarlama da ön planda. Yirmili yaşlarda görünen Çin’li kadınların çoğu aslında kırklı yaşlarda.

nilufer-parki.jpg

Çoğu zaman küçük çocuklarını da beraberinde dükkâna getiriyorlar. Nihao (merhaba) buradaki tek sihirli kelimedir. Her bir dükkân bir fabrikanın, bir şirketin satış ve pazarlama ofisi olarak çalışılıyor. Ayni ürünü satan yüzlerce dükkan ayni yerde toplanmış. Örnek vermek gerekirse sadece kravat satan 500, çorap satan 600, saç tokası satan 650 dükkan olduğunu öğreniyoruz. İnsanlar aradığı ürünleri ayni yerde bulması için caddeler de numaralandırılmış. Koridorlarında yabancı ülkelerden gelmiş binlerce insan görüyorsunuz. Ziyaretlerimiz esnasında gelenlerin kahır ekseriyetinin Avrupalılar olduğunu gözlemledik. Bazıları Çin’li rehberler eşliğinde grup halinde geziyorlar. Ama katlarda ve koridorlarda herhangi bir izdiham veya sıkışık durum yok. Merdiven altlarında oturma için bankolar var. Burada çakma telefon ve bilgisayarlar satan ayakçılar var. Diğer yerlerde gördüğümüz yapışkan satıcılar burada yok. Herkes gönül rahatlığı ile beğendiği dükkanı gezip çıkabilir. Bir ürünle ilgilendiğinizde size ilk önce adedini soruyorlar. Fiyatlar adede göre belirleniyor. Bir dükkanda 1 dolara bulduğunuz ürünü yan dükkanda 50 kuruşa satın alabilirsiniz. Müthiş bir rekabet ve kıyasıya bir pazarlık var. Bina içlerinde bazı yerlerde dinlenme yerleri, havuz ve restoranlar var. Biz yanımızda getirdiğimiz bisküvileri yiyoruz.Tuvaletlerin kapıları yok ve  her iki cinste içeriyi rahatça görebiliyor. Tuvalet kapıları ise bazı yerlerde buzlu cam. Şemsiye bölümündeyiz, 18 telli geniş kanatlı rengarenk şemsiyeler gözümüze çarpıyor. Tanesini 4.5 dolardan aldığımız şemsiyenin Türkiye’de 35 tl’ye satıldığını görünce daha fazla almadığımız için pişman oluyoruz. Burada tek anlaşma modeli var: Hesap makinesi. Satıcılar elindeki hesap makinesine bir sayı yazıp size uzatıyor sonra siz bir sayı yazıyorsunuz. Bu yarış böyle devam ediyor. Çantacılar bölümündeyiz. Deri cüzdanlar ve kemerler o kadar ucuz ki almazsak döverler diye 10 tane alıyoruz. 4 saat sonra…ikinci kata çıkıyoruz. Hediyelik eşya ve dekorasyon bölümündeyiz. Bu kat biraz daha kalabalık ve hareketli. Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen Türklere rastlıyoruz. Bazıları sıkı pazarlık halinde bazıları kararsız yeni ürünler arıyor. Ayak üstü kısa sohbet ediyoruz. Bazı Türklerin Çin’li rehberle gezdiğinin görünce içlerinden birine soruyoruz; yanınızda getirdiğiniz bu Çin’li rehbere nasıl güveniyorsunuz?

yuwi-camii-2.jpg

Makul ve mantıklı cevap yok. Bir anda mısır çarşısını andırıyor burası. Yürüdükçe dükkanlarda yer yer Türkleri görüyoruz.  Çeşitli aksesuar ve süs eşyaları alıyoruz. Üçüncü dördüncü kata çıkıyoruz. Hırdavat ve züccaciye bölümleri okyanus gibi. Binlerce dükkan ve milyonlarca çeşit ürün. Gezerken, vitrinlere bakarken ufak ufak aldığımız ürünleri artık elimizdekileri taşıyacak gücümüz yok, büyük bir bavul alıyoruz. Yetmiyor bir bavul daha alıyoruz. Burası anlatılacak gibi değil en doğrusu burayı ziyaret etmek. Buraya gelirken yanınıza sadece Yuan veya dolar alın, burada her şey var. Bavulu da buradan alın. Eğer iyi pazarlık ederseniz yol masrafını da çıkarabilirsiniz. Fiyatlar gerçekten çok cazip. Elinize uzatılan hesap makinesine ilk söyledikleri fiyatın her zaman dört veya beşte birini yazın. Bazı ürünlerde kuruş hesabı bile yapın.  Başlıca bulabileceğiniz ürünler; bay- bayan aksesuarları (kemer, gözlük, cüzdan, çanta) Bijuteri aksesuarları ( küpe, kolye, bilezik, yüzük, toka, saç bantları) oyuncak, ayakkabı, elektronik, kumaş, şal, şapka, çorap, eldiven, kaşkol, kırtasiye ürünleri, hırdavat malzemeleri, mutfak ürünleri, spor malzemeleri, ev dekorasyon ürünleri. Marketteki en büyük sektörün başında bijuteri gelir. Bijuteride, Çin dünya içinde çok ciddi bir yere sahiptir. Satın aldığınız malın üzerine ve kutusuna kendi markanızı yazdırabilirsiniz. Eğer yüksek oranda mal almayı planlıyorsanız ürünün numunesini veya teknik özelliklerini alarak, malı üreten bütün fabrikayı gezmeyi tavsiye ederiz. Küçük ölçekli siparişlerinizi market içindeki uluslararası kargo firmalarına verebilir ve Türkiye’ye gönderebilirsiniz.
Akşam ne çabuk oldu anlamadık, açıktık, taksi şoförüne elimizi ağzımıza götürerek nerede yemek yiyebiliriz anlatmaya çalışıyoruz. Çin’liler "sırtı havaya bakan’’ her şeyi yiyorlar. Bizim bakarken bile ürperdiğimiz bazı şeyleri rahatlıkla yiyebiliyorlar. Fare, Köpek, Yılan, Kurbağa, Kaplumbağa, Salyangoz bunlardan bazıları. Ama Çin'in tamamında Kedi Köpek yeniyor demek de doğru değildir. Taksici 15 dakikadır bizi gezdiriyor acaba bizi mi dolaştırıyor diye düşünüyoruz. ‘’Modolo Modolo’’ diyor şöfor, yanımdaki arkadaş sinirleniyor herhalde kafasına odun istiyor diye şaka yapıyor. O esnada bizi                   Mc Donald’s önüne getiriyor, parmağıyla gösterip ‘’Modolo’’ diyor. Güler misin ağlar mısın? Canlı ve hareketli bir yer olduğu belli bir yer burası. Birçok restorantın bu bölgede olduğunu düşünerek taksiden iniyoruz. 20 dakika yürüyüş sonrasında ‘’Turçi’’ (türk) diye sora sora tabelasında Türkçe yazan bir restoranda giriyoruz. Tabelasında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin resmi logosu var. Suç işlediğinin farkında değil. Dönere bakıyoruz, döner bize bakıyor. Simsiyah bir ağaç gövdesi gibi duran çakma Çin döneri. Manzarayı görünce sulu yemekte karar kılıyoruz. Masalar pis, çalışanlar pis. Masamıza gelen efendi garsona nereli olduğunu soruyoruz. ‘’Filistinliyim’’ diyor. Şaşırıyoruz, Türkçesi çok güzel. İstanbul’da kalmış, orada öğrenmiş. Yemekler berbat. Ayrılırken döviz bozdurabileceğimiz bir yer olup olmadığını soruyoruz. Kapının önünde limon kasası üzerinde oturan genç takkeli birini gösteriyor.                  Bir anlam veremiyoruz. O diyor seyyar döviz bürosu. Tahtakale’deki ayakçılar misali. Yaklaşıyoruz, Doğu Türkistanlı olduğunu öğreniyoruz, çat pat Türkçe ile anlaşıyoruz. Elimizdeki dolarları görünce gözleri parlıyor. Yanındaki çantadan desteler halinde döviz olduğunu görünce, bu saatte bu paraları taşımanın tehlikeli olduğunu söylüyoruz, ileride bekleyen iki kişiyi gösteriyor. Onlar devamlı beni gözetliyor diyor. Ekip tamam. Bize telefon numarasını verip gece gündüz arayabileceğimizi söylüyor. Hışırımız çıktı, doğru otele gidiyoruz. Geceleri sokaklar ışıl ışıl. Yer altı ve yer üstü geçitler tamamen işportacı dolu. Yiwu’nin Çin’in diğer ticari şehirlerine oranla daha güvenli olduğunu öğreniyoruz. Halkın çoğu kırsal ve tarımsal alandan gelen insanlar. Sokaklarda çocukların boğazına tasma takıp gezdirenler insanları görebilirsiniz. Şehirde akılda kalacak, mutlaka görmeniz gereken unutulmaz bir yapı ya da simge yok. Sıradan bir şehir.
İkinci gün…Kaldığımız yerden devam. Rüzgarla çalışan elektrik enerjisi firması ile görüşüyoruz. Çeşit çeşit boy boy ürünler dizili. Ev için olandan büyük fabrikalara kadar pek çok çeşitli alternatif var. Satıcı ürünlerine 10 yıl garanti verdiklerini ve her ürünün dört yıl içinde kendini amorti ettiğini belirtiyor. Ev için olan ürün üç adet kutudan ibaret olup içinde birkaç dilde kullanma kılavuzu ve montaj parçaları var. Binalar ve bloklar çok büyük her tarafı gezmek imkanı yok. Burayı ağız tadıyla gezelim derseniz sabah akşam her gün gezseniz 3 ayda bitiremezsiniz. Biz de bunu anlıyor ve atlayarak gezmeye devam ediyoruz. Ayakta sürülen üç tekerlekli kay kaylara dikkat ediyorum. Yere temas etmeden sadece üzerinde pedallara basılarak gidileni ilk kez görüyoruz. Oyuncakçılar çarşısına gidiyoruz. El yapımı oyuncaklar, elektronik oyuncaklar, metal oyuncaklar, tahta oyuncaklar gibi bölümlere ayırmışlar.

sevkiyat.jpg

Hangi çocuğu buraya bıraksanız buradan çıkmak istemez, yemeden içmeden bir hafta burada kalırlar. Özellikle elektrikli oyuncaklar bölümü çok geniş ve en yoğun olanı. Gün sonunda elimizde daha büyük yeni bavullar var. Yine akşam oldu. Bu sefer adresini bildiğimiz için Çin’de gerçek bir türk restorantı bulduk. Mekan, yemekler servis hoş. Patron masamıza oturuyor ve sıcak bir sohbet başlıyor. Bize şehir hakkında geniş ve aydınlatıcı bilgiler veriyor. Sohbet esnasında neden Çin, neden Yiwu diye soruyoruz. Gece boyunca ilginç cevaplar alıyoruz. Bu kez Çin’de Türk olmak ve iş yapmanın zorluklarını soruyoruz. Gecenin en ilginç cevabı geliyor: Çin’de üst düzey devlet memurlarının işyerlerinden belirli aralıklarla rüşvet aldığını aksi halde burada iş yapmanın çok zor olduğunu bildiriyor. Bu ülkede para karşılığında sonuna kadar her şeyin mümkün olabildiğinden örnekler veriyor. Neyse ki; çok şükür bizim ülkemizde rüşvet müşvet yok diye seviniyoruz! Sohbetimizin samimiyetine istinaden yanımda taşıdığım Mevlana’nın hayatını anlatan İngilizce kitap ve broşürleri girişte görünen panoya koymayı teklif ediyorum. Hiç tereddüt etmeden kabul ediyor. Ve benden on tam puanı hemen alıyor. Tebrik ve teşekkür ediyorum. Otelimiz şehir merkezine 20 dakika yürüyüş mesafesinde. Çoğu kez yürüyerek gidiyoruz. Geceleri otobüs duraklarında müşteri bekleyen fahişeler yanından geçerken size laf atıyorlar. Dilenciler işlek caddeleri ve marketlerin önlerini tutmuşlar. Yiyecek bir şey aldığımızı gören iki kadın dilenci elini uzatıyor. İçeriye çağırıp ne istediğini göstermesini istiyoruz. Patlamış mısıra benzeyen bir naylon poşeti işaret ediyorlar. Birer tane alıyoruz. Ne de çok seviniyorlar, görülmeye değer. 

yiwu-camii.jpg

  Cuma…dün akşam yerini sorup öğrendiğimiz Yiwu Camisine gidiyoruz. 1989’de şehirde sadece 19 müslüman varmış ve 2012 senesinde bu sayı 10.000’e ulaşmış. Bu yüzden 3000 metre karelik yeni cami yapılmış ve 2012 mayıs’ta tamamlanmış. . Çoğu taş yapı olan yeni cami ibadete açık olmasına karşın içeride bazı bölümlerinde hala inşaat devam ediyor. Hava çok sıcak ve nemli, iskele üzerinde çalışan işçilerle konuşmak istiyoruz.  Lisan sıkıntısı yüzünden anlaşamıyoruz. Geniş ve büyük bir avlusu var. Avlu girişinde cami kapılarında bir metreyi aşan boyda yardım kutuları var.  Camiye yerel halkın yanında toptancı marketini ziyarete gelen birçok yabancı da ibadete geliyor. Çin'e Ticari amaçlarla fuarlara gelmeyi düşünen arkadaşlara, pek çok kişinin yaptığı "Tur'la gelme" hatasına düşmeyerek, bir ön araştırma ve hazırlıktan sonra kendi başlarına gelmelerini tavsiye edebilirim.
Sabah erkenden dönüş yoluna girdik. Bu sefer hızlı trenle Şangay’a gitmek için bilet aldık.Fiyatlar iki kat fazla. Trende yerler temiz ve koltuklar rahat. İçerideki koku iyi. Müşteri şemailleri de değişik. Birçok yolcunun iyi giyimli olması ve yolculuk esnasında kitap ve gazete okuması gözümüzden kaçmıyor. Saatimize bakıyoruz ve tam tamına iki saatte Şangay’a ulaşıyoruz.
Genel olarak bizde bıraktığı izlenim şu: Çin, turistik amaçlı gezi için ziyaret edilecek bir ülke değil, ama ticaret yapıyorsanız şiddetle gelmenizi tavsiye ederim. Burası dünyadaki teknolojileri ve yenilikleri en hızlı ve yoğun yaşayan ve bunu dünyaya sunan bir ülkedir.
Çin…unutulmaz bir ülke. Bu ülkeye gelen ilk ve son yabancı değilim, yazdıklarım belki deryada bir katre yine de bu yazıyı iyi saklayın, ama her şeyi Çin’e vardıktan sonra öğreneceksiniz...
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi
SON YAZILAR