Prof. Dr. Önder Kutlu

Prof. Dr. Önder Kutlu

MÜBADELE NE/NASIL KA(ZA)NDIRDI?

MÜBADELE NE/NASIL KA(ZA)NDIRDI?

Lozan Antlaşmasına yapılan ek bir sözleşme ile Türkiye Cumhuriyeti ile Yunan Krallığı arasında din esaslı bir nüfus değişimi yapılmıştır. Bu kapsamda, 1923 – 1930 yılları arasında Türkiye’den 1,2 milyon Hristiyan Yunanistan tarafına, 500.000 Müslüman ise Türkiye tarafına göç etmiştir. Bunun tarihte ‘mübadele’ olarak isimlendirildiğini biliyoruz.

Bu dönemde gerçekleştirilen mübadelenin Türkiye’deki siyasi, sosyal ve kültürel havayı derinden etkilediğine inanıyorum. Bu kapsamda, etnik köken ve kullandıkları dile bakılmaksızın, sadece din esaslı bir değişim yapılmıştır.

Bildiğimiz gibi, Lozan’da yapılan azınlık tanımı sadece din temelli olmuş; Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Pomak, Laz gibi etnisite temelli bir ayırıma yer verilmemiştir. Saydığımız tüm etnik kökenden insanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru olarak sayılmıştır.

Ülkenin tamamı için 1923 şartları hakikaten çok zordu. Yakılan, yıkılan ve bitap düşmüş Anadolu savaş tazminatları ödemekle kalmamış, Çanakkale’de verdiği şehitleriyle sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan çok kötü duruma düşmüştü. Müslüman tebaa arasında eli kalem tutan, münevver olarak kabul edilebilecek kesimler Çanakkale’nin yanında, Balkan Savaşları, Sarıkamış faciası gibi felaketlerle heba olunca tarihte olmadığımız kadar zor duruma düştük.

Üstüne bir de harf inkılabı eklenince neredeyse tüm Müslüman toplum ‘cahil’ ve yetersiz kalmıştı. O bahis başlı, başına ve ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bir millet bir gecede cahil, okuma – yazma bilmez hale ge(tiri)ldi.

Anadolu entelektüel anlamda bu kadar zor durumdayken, özellikle Rumeli’den Anadolu’ya göç eden ve nispeten sosyal, ekonomik ve kültürel olarak daha iyi durumda olan mübadiller toplumun ‘krema’ tabakasını teşkil ettiler. Onlar Anadolu’nun yaşadığı sıkıntıları çok daha hafif biçimde atlattılar. Osmanlı döneminde kayırılan bir bölgeydi, bu topraklar. Saray’da ve payitahtta Rumeli’den olmak büyük itibar kazandırmaktaydı.

Askeri ve sivil bürokrasi, siyasi kadrolar, üniversiteler ve iş dünyası buralardan göç eden insanlar tarafından kontrol edilir hale geldi. Bu Cumhuriyet döneminde uzun yıllar devam etti.

Ülke içi toplumsal kesimler arasındaki ilişkilerde Anadolu aleyhine bir denge kuruldu. ‘Saf çocuğu masum Anadolu’nun zor duruma düştü. Çiftçilik, kol gücü gerektiren meslekler ve toplumun daha alt kademelerine razı olmak zorunda kaldılar.

Anadolu’nun horlanması, küçümsenmesi ve tali plana itilmesiyle ilgili sürecin temelleri o dönemlere dayanır. Yakın dönemlere kadar etkili siyasi ve bürokratik mekanizmaların tamamına yakını bu insanlar/gruplar tarafından kontrol edildi. Anadolu ‘ipleri’ eline ancak son dönemlerde almaya başladı.

Niyetim, yanlış anlaşılmasın, mübadele ile bu topraklara göç eden insanları ötekileştirmek, tüm problemlerin kaynağı olarak göstermek değil. Onların içinde de Anadolu halkı gibi olanlar da elbette vardı. Onlar da herkesle beraber sıkıntı çektiler, belki belli dönemlerde aşağılandılar. Ama ülke içi dengesizliklerde ve Anadolu ile toplumun diğer kesimlerinin kucaklaş(ama)masında ‘Balkan etkisi’ halen yabana atılmayacak kadar önemlidir.

Bugün Türkiye’de değişime direnen, toplumsal ve siyasi anlamda ülkenin diğer kesimleri ile yabancı durumuna düşen, Trakya ve Ege’de ikamet eden pek çok insan ve kesim başta olmak üzere toplumsal grupların pek çoğu mübadildir.

Anadolu’nun diğer bölgelerinden farklılık gösteren kesim de budur. İç Anadolu’da MHP’li seçmen CHP’li adaya oy ver(e)mez. Onlar gibi düşünmez, onlarla aynı siyasi tepkiyi vermez. Ama Ege ve Trakya öyle değil. Oralar, diğer bölgelerden bu nedenden dolayı ayrılır.

Türkiye’nin durumunu anlamaya çalışırken devlet anlayışındaki erozyona özellikle eğilmek gerekir. Ülke içinde, özellikle de toplumsal çimento olan ve Lozan’la altı güçlü bir şekilde ve bir kez daha çizilen din bağı da ortadan kalkınca, ‘mübadiller başka, derin Anadolu başka telden’ çalmaya başladı. Kanaatimce ülkedeki huzursuzlukların ana kaynaklarından biri budur.

Yeni Türkiye söylemi içinde ifade edilen sosyo-kültürel dönüşüm ve değişim bir anlamda mezkûr çimentonun yeniden etkin hale gelmesi temelinde konumlanmıştır. O nedenle, yaklaşan seçimleri ve partilerin kullandıkları söylemleri bir de bu bakış açısıyla değerlendirmek gerekmektedir.

Haliçte Oturan Simonlar’ kimler? ‘Tapınak Şövalyeleri’ nereden ve kimden destek alır? Derin devlet, vesayetçi kurumlar kimlerin etkisi altındaydı?

Bütün bu soruların cevabını bulursak, mübadil etkisini de anlarız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi
SON YAZILAR