Ömer İnal

Ömer İnal

Muhaliflere Bir Tavsiye...

Muhaliflere Bir Tavsiye...

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın TÜSİAD’ın yüksek istişare toplantısında yaptığı konuşmada bir çok önemli konu başlıklarına değindi, hassasiyetlerini belirtti, ve kendinden önce paralel yapıya olan karşı  duruşu konu edinen konuşmadan  dolayı teşekkür etti  ve ardından,  ‘’zaman yumrukları sıkma zamanı değil, tokalaşma zamanıdır’’ vurgusu yaptı ve konuşmasını bitirdiğinde ayakta alkışlandı..

Konuşmasında Gezi sürecini unutmadığı gibi, 17-25 Aralık darbe sürecini de hatırlatmadan geçmedi ki, Bence bulunduğu mekân açısından gayet büyük bir anlam taşıyordu…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘’sicilinde gazete ilanıyla hükümet devirme kaydı olan’’ bir kurumdan ayakta alkışlanmak gibi bir teveccühe mazhar olurken, malum çevrelerin bunu hazmetmesi beklenebilir miydi?

Elbette Hayır….

Ahmet Hakan bu sözlere istinaden olsa gerek Gezi sürecini yazmış köşesinde… Gezi’nin bir darbe girişimi olmadığını anlatmak için gayet bir masum bir sosyal tepki olarak gösteriyor  Gezi olaylarını.. işte o yazısından bir kesit:

‘’ Ne vardı Gezi’de?

En küçük gösteriye bile tahammülsüzlüğe, ‘’ben yaptım oldu’’ anlayışına, yaşam tarzlarına yönelen saygısızlığa, yukarıdan konuşmalara, azarlara, şehrin göbeğinde azıcık kalmış yeşilin katledilmesine, duyarsızlığa, kibre yönelik bir itiraz vardı. Gezi’de ortaya çıkanların kahir ekseriyeti ‘’ Hadi tepemizdekileri alaşağı edelim’’ demiyorlardı, ‘’ Ey tepemizdeki duy bizi’’ diyorlardı o kadar ki… Eğer tepedeki ‘’Duy bizi’’ diyenleri duysaydı… Olaylar büyümeyecekti..

O zaman soralım darbe bunun neresinde?’’

Bu satırları okuyunca aklıma şu sorular geldi:

Madem Gezi olayları sadece ‘’Duy bizi’’ diye yapıldı, kendilerini taksim dayanışması platformu olarak tanıtan ve Gezi’nin resmi sözcüsü olarak lanse eden kişilerin (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan o dönemde yurt dışında olduğu için) Bülent Arınç tarafından kabul edildikleri, toplantı sonrasında yaptıkları Basın açıklamasında, neden aşağıdaki  talepleri dile getirdiler??

1-Gezi park kalsın, Taksim’de gösteri yasaklanmasın

2-Üç ilin (İstanbul, Ankara, Hatay) vali ve emniyet müdürleri görevden alınsın

3-Gaz bombası ve benzerinin kullanımı yasaklansın

4-Gösterilerde gözaltına alınanlar serbest bırakılsın, haklarında soruşturma açılmayacağına dair garanti verilsin

5-3. Köprü inşaatı durdurulsun

6-3. Havaalanı inşaatı durdurulsun

7-Kanal İstanbul projesi iptal edilsin

Bu taleplerle Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru hükümetine adeta dayatmada bulunmak, taleplerin kabul edilmemesi halinde ‘’eylemlerin-gösterilerin’’ devam edeceğini adeta şantaj olarak kullanmak ne açıdan bakılırsa bakılsın hiç masum bir ‘’Duy bizi’’ haykırışı olarak görmek mümkün değildir…

Gezi olaylarının ülkeye ekonomik maliyetinin 100 milyar doların üstünde olduğu açıklanmıştı yakın dönemde, lakin ben bu rakamların çok daha üstünde bir zararı olduğuna inanıyorum, zira olayların yaşandığı mayıs ayında faiz göstergeleri %4 seviyeleri ile Cumhuriyet tarihi rekorlarındaydı, şimdi ise o günkü rakamların iki misli seviyelerinde seyrediyor… Günümüzde dahi fazladan ödenen o faiz rakamları o Gezi hadiseleri sebebiyledir ki, Gezi’nin ülke ekonomisine maliyeti tahmin edilenden kat be kat fazladır…

Tüm bu yaşanılan gerçekler ışığında,  ülkemiz için stratejik öneme sahip projelerin durdurulmasının istenmesi hangi iyi niyet ile açıklanabilir?

Bir yanda batı hayranlığı ile onların sahip oldukları olanakları büyük bir ihtişam ile anlatırken, ülkemizde planlanan daha ileri projelere burun kıvırmak, hatta engellenmesi için şantaj malzemesi haline getirmek hangi dürüstlük ile açıklanabilir?

Hükümetin yapmayı planladığı projelerin engellenmesi adına her türlü ayak oyunlarının yapılması, Ekonomik verilerin bozulması için algı operasyonlarının, spekülasyonların yapılması, hükümetin devrilmesi adına her türlü felaketin göze alındığını göstermektedir..  ‘’Tüketmeyin, ekonomi dursun’’ sözleri, gözü dönmüşlüğün, içlerindeki kinin nefretin tezahürü olarak son derece önemlidir.

Gezi olaylarını birde bu anlattıklarımızdan yola çıkarak analiz edelim:

1-Cebir ve Şiddet var mı?

Var…

-Taksim’in ve Gezi parkının işgal edilmesi, Yakılan yıkılan araçlar, Kamu ve özel binalara verilen zararlar vs-

2-Hükümetin görevlerini engellemeye teşebbüs var mı?

Var….

-Hizmet vermesinin engellenmesi, projelerinin durdurulmaya çalışılması, 3. Köprü,3. Havaalanı, kanal İstanbul vb-

3-Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs var mı?

Var…

-Başbakanlık konutu ve Dolmabahçe’deki Başbakanlık çalışma ofisini basma girişimleri-

 

Peki bu tespitleri birleştirdiğimizde ortaya ne çıkıyor?

''Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek''

Yani Türk Ceza Kanunu’nun 312. Maddesine tekabül ediyor…

Yani, Gezi olayları tamamen bir darbe girişimidir…

Ceza-i müeyyidesi de gayet ağırdır:

Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

Tüm bu yaşanılanlar ortada iken, Gezi olaylarının bir darbe girişimi olmadığını savunmak için, ancak bir Gezi mantığıyla yaşıyor olmak gerek, aksi halde bu gerçeği reddetmek hiçbir demokrasi söylemiyle bağdaşmaz..

Ayrıca yakın zamanda yabancı ülkelerde yaşananlardan yola çıkarak, Ukrayna’da başlayan olayların büyümesiyle ülke resmen bölündü, Rusya’ya bağlandı, Mısır’da başlayan gösterilerin devam etmesini bahane eden Sisi ülke yönetimine el koydu ve Mursi dâhil birçok kişi hapse atıldı…

Yabancı ülkelerde bu tür olaylar darbelere, hatta bölünmelere kadar giderken, ülkemizde yaşanan olayların gayet barışçıl, masum ve kendiliğinden geliştiğini söylemek ne kadar mantıklı olabilir? Yakın çevremizde ‘’Gezi’’ benzeri olaylarla ülkeler-yönetimler yeniden dizayn edilirken, Türkiye’nin bu yeniden dizayn operasyonlarından ayrı kalacağı hangi akılla izah edilebilir?

Buradan Muhaliflere sesleniyorum:

Bence; Yeni Türkiye’ye sizde yeni bir başlangıç yapın ve bazı şeyleri kabul etmeyi deneyin, göreceksiniz hayatınızda çok şey değişecek, bazı şeyleri inkâr etmek için harcadığınız enerji sizi tahmin edemeyeceğiniz kadar dinçleştirecek…

Sevgide kalın, Hoşçakalın.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer İnal Arşivi
SON YAZILAR