Mehmet Toker

Mehmet Toker

Sahte İçki mi, Sahte Çağdaşlık mı Öldürüyor?

Sahte İçki mi, Sahte Çağdaşlık mı Öldürüyor?

Son bir haftada (09.10.2020- 17.10.2020)  %99'unun Müslüman olduğu iddia edilen Türkiye'de, sahte içkiden ölenlerin sayısı 57'ye yükselmiş. Haber siteleri onlarca kişinin de hastanede yoğun bakım servislerinde olduğunu, durumlarının ağır olduğunu, görme yetisini kaybedenler olduğunu ifade ediyorlar.

Toplumda belirli bir kesim sahte içkiden ölümler üzerine bir reaksiyon ortaya koyuyor. Sahte içki üretiminin sebebini, yasal üretilen içkiler üzerindeki vergi yüküne bağlayanlar dahi ortaya çıktı. Fakat, asıl üzerinde durmamız gereken konu, içkinin sahteliği veya gerçekliği değil; %99'nun Müslüman olduğu bir toplumda sahtesiyle, gerçeğiyle içkinin neden var olduğunu sorgulamak olmalı.

İçki, insanı sarhoş eden, aklını gideren, muvazene yeteneğini kaybettiren, alkollü içeceklerin bütünü. Yapılan araştırmalara göre içkinin varlığı insanlık tarihi kadar eski. Mayalanarak elde edilen alkollü içeceklerin, Mısır'dan Çin'e kadar eski medeniyetlerin tamamında bilindiğini, yaygın olarak kullanıldığını tarihi vesikalar ortaya koyuyor. Damıtma teknikleriyle ortaya çıkmış yüksek dereceli, Arapça'da el-kuhûl,  Batı dillerine alcohol, alcool olarak geçen içkilere gelince, bunların günümüzden 3500-4000 yıl kadar önce Arap yarımadası ve Mezopotamya'da  çıktığını tarihi kaynaklar ifade ediyor. Alkole, Avrupa'da "Âb-ı Hayat" denildi. "Hayat suyu" anlamına gelen Grekçe "hydôr bios" demeye başlıyorlar. Dilimizdeki "ispirto" sözcüğüde bu kelimeden aşındırılarak uyarlanmış bir kelime.

İçki, insanın aklına örttüğünden, beynini uyuşturup düşünme melekesini giderdiğinden dolayı, eğlenceye düşkün toplumlarda yaygın hale gelmiştir. İslam öncesi çağlarda ve toplumlarda eğlence kültürünün bir olmazsa olmazı, zorunlu varlığı  olarak görülmüştür. Ancak içkinin düşünme melekesini kaybettirmesinden, aklî muvazeneyi bozmasından dolayı eğlenceler hep felaketlerle sonuçlanmış, içki içen toplumlar diğer birçok yanlışı ve kötülüğü içkiliyken yapar hale gelmiş ve toplumların değer yargılarını mahvetmiş, toplumun ahlakını ve sağlığını  olumsuz etkilemiştir. İslam dini Mekke ve Medine toplumunda zihinlerde, kalplerde, putperestlikten tevhide değişimi ve dönüşümü sağladıktan sonra alışkanlık ve kültür değişimine başlamıştır. Bakara Sûresi 219. Ayet-i Kerime'de " Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Maide Sûresi 90. Ayet-i kerimede " Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz." ve Maide Sûresi  91. Ayeti Kerimede de "Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?" ayetleri ile sarhoşluk veren maddelerin bütünü  kesin bir dille yasaklamış ve haram kılmıştır.

Günümüzde İslam denildiği zaman; "Toplumu 1400 yıl öncesine mi götürmek istiyorsunuz?" diye itiraz edenler konu içki ve sarhoşluk olunca toplumu 14.000 yıl öncesine götürmeyi bir çağdaşlık göstergesi olarak görüyorlar. İçkinin kötülüğü/zararları: sarhoşluğu çağdaşlık zanneden bu yobaz güruhta, sadece etil alkol yerine metil alkol kullanılarak üretilen sahte içkiden dolayı ölümler olduğunda  gündeme ve akıllara geliyor. İçki içerek çağdaş, aydın, ilerici olduğunu zanneden güruh, temel olarak sarhoşluk veren bütün maddelerin kötülüğünü, insanın aklını ötmesinin, muvazenesini kaybetmesinin yanlışlığını gündeme getirmek yerine -içkinin etkisiyle olsa gerek- sadece saman alevi gibi sahte içkiye karşı parlayıp, sahte olmayanın içilmesini, yaygınlaştırılmasını, üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını, savunuyorlar.

Halbuki araştırmalar gösteriyor ki birçok suçun, kaza ve benzeri hadiselerin nedeni alkol. Kadın cinayetlerinin, kadın ve çocuklara şiddetin, cinsi sapkınlıkların, taciz ve tecavüzleri sebebi yine alkol. diğer pek çok suç alkollü iken işleniyor. Ne tuhaftır ki %99'unun Müslüman olduğu iddia edilen, nüfusunun %99'una içki haram olan ülkemizde günlük içki tüketiminin bir buçuk milyon (1.500.000) litreden fazla olduğu yetkili makamlarca ifade ediliyor. Çeşmelerden alkolakmadığına göre, günlük ne kadar  maddi kaynağın tüm kötülüklerin anası olan içkiye aktarıldığını varın siz hesap edin.

Son günlerde Covid-19 salgını ile sık sık gündeme gelen Dünya Sağlık Örgütünün 2013 yılında Türkiye dahil 30 ülkede yaptığı araştırma raporuna göre: işlenen cinayetlerin %85'inin sebebi alkol. Meydana gelen tecavüz vakalarının %50'si, trafik kazalarının %60'ı, kadına, çocuğa, insanlara şiddet olaylarının %50'si, hırsızlık hadiselerinin %71'i ve intihar vakalarının %90'ının sebebi yine alkol. Ama nedense, içki içmeyi çağdaşlık olarak kabul eden, içki içtiği zaman medeni bir insan olduğunu, aydın olduğu zanneden, aydınlandığı vehmine kapılan güruh tarafından ve onların sözcüleri tarafından hiç gündeme getirilmiyor. Ne zaman ki sahte içkiden insanlar ölüyor veya kör oluyor; bir anda bu güruhun humanist duyguları depreşiyor ve devlet organlarını, hükümet yetkililerini, sahte içkiye karşı gerekli tedbiri almamakla suçlamaya başlıyorlar. Çözüm olarak yapılması gereken gerçeğiyle, sahtesiyle sarhoşluk veren bütün alkollü içkilerin ve maddelerin toptan yasaklanması, ülke sınırları içerisinde üretiminin, satışının, dağıtımının tamamen durdurulmasıdır. Ancak bunu dile getirdiğiniz zaman; sarhoşluğu çağdaşlık zanneden gürûh içkinin de etkisiyle İslam'a ve Müslümanlara karşı olan kinlerini kusmaya, ağızlarının salyasını akıtmaya başlıyorlar. "Efendim, hangi çağda yaşıyoruz? Siz, bizi 1400 yıl geriye mi götürüyorsunuz? Şeriat istemiyoruz. İçkime dokunma!" gibi sloganik ifadeler havada uçuşmaya başlıyor. "Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak" sözünden içip sarhoş olmayı anlıyorlar. Medeniyet dediğiniz zaman, zihinlerinde canlanan manzara içki sofraları, işret alemleri oluyor.

Ne tuhaftır ki; 1930'larda ülke insanı ayağına giymeye çarık bulamazken, üzerindeki elbisenin büyük yamasının üzerine küçük yama yapmak durumunda kalırken, bir keçinin vergisini ödeyebilmek için iki keçi sattığı  yıllarda devlet tarafından Ankara'da bira fabrikası kurulmuş ve yıllarca "Ankara Birası" adıyla üretilmiştir. O yıllarda, bira içmenin sıhhate iyi geldiğinden, insanı tok tuttuğundan, bahseden reklamlar gazetelerde yer almıştır. Bugün, gelişmiş devletler toplumlarını içkiden kurtarabilmek, alkol bağımlılığını, uyuşturucu bağımlılığını minimize edebilmek, sarhoşluk veren maddelerin toplumdaki zararlarını  giderebilmek adına çareler ararken; Müslüman ülkelerde sahte içkiden muzdarip olup, sahte olmayan içkilere ulaşımın daha kolay olmasını, fiyatlarının daha düşük olmasını, alkollü ürünlerdeki vergilerin kaldırılmasını isteyen ve savunan bir güruh var. Bu ne yaman bir çelişkidir? Şu gerçek göz ardı edilmemelidir ki son bir haftada sahte içkiden ölenlerin sayısı, sarhoşluğun sebep olduğu ölümlerin sayısı ile oranlandığı zaman çok düşük kalacaktır.

Günümüzdeki en büyük sarhoşluk, her türlü sapkınlığı, her türlü yanlışı, çağdaşlık ve medeniyet olarak görüp İslamı ve İslam'ın getirmiş olduğu hayat kurallarını çağdışı olarak gören çarpık zihniyetin sarhoşluğudur. Bu çarpık zihniyet, gerek sahte içkiden, gerek sarhoşluk veren diğer maddelerin sebep olduğu bütün ölümlerden sorumludur. Kökleri dışarıda olan, toplumun sarhoşluğundan rant elde eden, kendini çağdaş, aydın, medeni zanneden malûm güruhun, kadrolu sarhoşların içkinin kötülüğünden bahsetmesini bekleyemeyiz.

Araba çamura battıktan sonra yol gösteren çok olurmuş. Önemli olan, testi kırılmadan önlemi almak, gerekiyorsa  Nasrettin Hoca'nın yaptığı gibi tokadı atmaktır. İslam'da hayat vardır. İslam, insanın aklı başında yaşamasını temin içindir. Alkolün insanlık ve toplum açısından kötülüğünü sebep olduğu zararları topluma anlatmak görevi Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevidir. Ancak bu gerçeği anlatacak, İslamın hakikatlerini anlatmayı kendisine dert edinmiş kimselere olan ihtiyaç çok daha fazladır. Her hafta cuma günleri bütün camilerimizde okunan hutbeler de, 16 Ocak 2015 tarihinden bugüne kadar, -son 298 haftadır- Öncesinde okundu mu, o da ayrı bir konu.  "İçkinin kötülüğünü, zararlarını, sonuçlarını" anlatan bir hutbe okunmamış. Sadece 23 Şubat 2018 tarihinde "Bağımlılık Bir Tuzaktır" başlıklı hutbede bir cümle de: "alkol ve uyuşturucu ile beyni dumura uğramış bir insan nasıl düşünebilir?" ikinci bir cümlede ise: "beden ve ruh sağlığımızın en büyük düşmanı olan sigara alkol ve uyuşturucu maddelerin her türlüsünden şiddetle sakınalım sakındıralım" şeklinde bahsedilmiştir. Denilebilir ki, "içki içenler zaten Cuma namazına gelmiyor, Cuma namazına gelenler de içki içmiyor bahsetmek neyi değiştirecek?" En azından gündeme getirilmiş olur, ve Allah katında bir mazeretimiz olmuş olur." Bu da az bir şey değildir. Aksi takdirde toplumda ekilen ahlaksızlık tohumları alkol suyu ile sulanıp kök salmaya, dal budak atmaya devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR