Dr. Ramazan Tuzla

Dr. Ramazan Tuzla

Sendikacılık nasıl olmalı?

Sendikacılık nasıl olmalı?

Bir araya gelmek adım, birlikte çalışmaya başlamak başarıdır, derler.

Bu adımı atan ve başarıyı yakalayan birlikteliklere örnekler verebiliriz. Bu örnekler arasına sendikaları da koyabilir miyiz?

Benim cevabım, yazımın devamındadır ama mevcut sendikacılardan ‘evet’ cevabını duyar gibiyim.

Yanlış anlaşılmaya mahâl vermeme adına, bu yazımızda genel anlamda kamu sendikacılığını ele aldığımızı ifade etmiş olalım.

Başarının kriteri, gayret gösterilen alana göre değişiklik gösterir. Sendikacılık da bir gayret sahası olduğuna göre, bu sahadaki başarının kriteri nedir peki?

Ülkemdeki başarı kriterlerini gördükçe, sendikacılığa yönelik bakış açım değişti ve bir ümit olarak bakılabilecek birliktelikler sıralamasında sendikanın bendeki yeri sonlarda, maalesef.

Neden mi?

Sendikacı kavramı, tüm üyeler için kullanılan bir kavram değildir. Tüm üyeler de zaten kendini sendikacı olarak pek görmezler.

Sendikacı, örgütün yönetiminde aktif görev alanlar için kullanılan bir kavramdır.

Peki, sendikacılık sendikacıyı milletvekili yapmak için mi yapılmalıdır?Sendikacılık, sendikacıyı bürokrat yapmak için mi yapılmalıdır?Sendikacılık, sendikacıyı danışman yapmak için mi yapılmalıdır?Sendikacılık, sendikacıyı milyoner yapmak için mi yapılmalıdır?

Hepimizin cevabı elbette ‘hayır’ şeklindedir. Başka bir ihtimal olabilir mi?

Başka bir ihtimal olamaz iken ülkemdeki sendikal ahvalin görüntüsü içler acısıdır.

Sendikacılık yapan milletvekili oluyor, bürokrat oluyor, danışman oluyor, milyoner olup oteller kuruyor…

Yaptıkları işe bakılınca da katıldıkları birkaç toplantı dışında hafızamızda bir şey kalmıyor.

Böyle bir sendikacılıktan nasıl ümitvar olabileceğimi, benim gibi dili acı bir anlatırsa üyelikten de istifa ederim ama tatlı dilli birianlatırsa belki ikna olabilirim.

Sendikacılıkta bildiğim şudur:

Sendikacılık, sendikacı için değil sendikalı için yapılmalıdır.

Sendikanın bütünü bir tren katarı ise, lokomotif, sendikacılık yapan kişi ya da kişilerdir ve kıymetlerini takdir etmek elbette zordur. Üyeler ise vagonlardır.

Lokomotif, öyle ağır yükleri çeker ki, yük olanın bundan hiç haberi olmaz ama aynı yolda yolculuk devam eder. Lokomotifin ayrı bir durağı yoktur. Bu, bitmeyen bir mücadele yolculuğudur.

Lokomotifin de vagonların da hedefi aynıdır.

Bizdeki durum da böyle mi?

Kesinlikle hayır.

Ülkemdeki sendikacılıkta, sendikanın yöneticisi ya da yöneticileri de lokomotif konumundadır ve yük çeker gibi görünürler.

Birfarkla: Lokomotiflerin zihinlerine koydukları ve katarı terk etmeyi düşündükleri bir durakları/ikbal beklentileri vardır. Bu duraktan, vagonların haberi yoktur. Ne zaman ki yolculuk o durağa ulaştı, lokomotif, vagonları bir başına bırakır ve elde ettiği ikbalin/makamın keyfini sürme safahatına giriş yapar.

Garibim vagonların, varmayı düşündükleri bir durakları yoktur, hatta yolculuğun nereye olduğunu dahi bilmezler.

Durağını bilen lokomotif, vagonları terk edince, katar lokomotifsiz mi kalır? Asla…

Aklında varmayı düşündüğü durağı olan bir yeni lokomotif göreve başlar ve vagonlar (üyeler) için sonu olmayan bu yolculuk devam eder gider.

Hülasa; ülkemde sendikacılık, sendikalı için değil sendikacı için yapılmaktadır.

Hangi iş olursa olsun, gayretin değil hırsın gâlip geldiği işlerde herkesin sevince gark olacağı başarıları yakalamak mümkün olabilir mi?

Ülkemdeki sendikacılıkta da ahval budur, maalesef.

Ne yapılmalı?

Cevap basittir: Sendikacılık, sendikalı için yapılmalıdır.

Birlikten kuvvet doğmalı, lokomotifin gayreti karşılıksız kalmamalı ama vagonlar da bir hedef için kendilerini yolcu olarak görmeli ve külfete katlanmalıdır.

Kazanım, sadece lokomotifin kazanımı değil, tüm katarın kazanımı olmalı ve yolculuk, yeni vagonların katılımıyla daha ihtişamlı şekilde devam etmelidir.

Birlikte çalışmanın külfeti hem lokomotifte hem de vagonda olmalıdır. Ülkemdeki sendikacılıkta, lokomotif yani hırsı olan sendikacı bir şekilde çaba harcarken, vagon konumundaki üyenin katlandığı hiçbir maliyet yok. Üyelik aidatını bile devlet ödüyor.

Böyle olunca, lokomotifin aklındaki durak da yolculuğun kendisi de vagonun umurunda olmuyor.

Üyelik aidatı ödemek zorunda olmayacak birini sendikalı yapmak için de sendikacının iletişim ve ikna kabiliyetine sahip olmasınagerek bile kalmıyor.

Son on yıllık süreçte sendikal faaliyetlerin başarısı, artan üye sayısı ile değerlendiriliyorsa; varılan sonucun dünyadaki en büyük yanlış olduğunu, bilmem söylemeye gerek var mıdır?

Ülkemdeki en büyük yanlışlardan biri de sendika üyesinin aidatının devlet tarafından karşılanmasıdır.

Bu yanlış gidişe ya son verilmelidir ya da sendikacılığa son verilmelidir. Seyircisi olmayan bir tiyatro, sokağımı daraltan bir beton yığınıdır ve yoldan kaldırılmalıdır.

Kitle başarısı ve kazanımının çok önemli olduğu sendikacılıkta, nimet külfet dengesi gözetilmeyecekse, sendikanın kapısına kilit vurmak, kimseye bir şey kaybettirmez.

Kazanım umulacaksa, üye, külfete katlanmaya razı olmalıdır. Külfete katlanan üyenin sendikasından ilk talebi de adalet ve liyakatin yaşatılması hedefi ile kamu kurumlarındaki bütün yetki makamlarının, kurumun kendi kültürü dikkate alınarak görevde yükselme sınavına tabi tutulması için, sendikacısının gecesini gündüzüne katarak çalışmasını istemek olmalıdır.

Gerisi yavaş yavaş gelir…

Bütün kurumların müdürlerinin, müdür yardımcılarının atanmasında nice vekillerimizin mesai harcamak zorunda kaldığını düşünürsek, milletvekillerimizin üzerinden de büyük bir yükü almış olacağımızı ifade etmiş olalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi
SON YAZILAR